Ekonomi yönetimi, programın yanlış olduğunu ve sakıncalı yan etkileri olduğunu artık kabul etse vatana en hayırlı hizmeti yapmış olacak. Ancak ümidim yok.
Kamu açıkları ve para biriminin değer kaybıyla sonuçlanan üç farklı ama birbirine bağlı aşamayı şöyle özetleyebiliriz:
- Mali sınırı aşmak,
- Ekonomik sınırı ihlal etmek
- Enflasyon sınırını geçmek.
Mali sınır, bir hükümetin borç-GSYH oranını belirleyen ve piyasaların o hükümetin mali istikrarını geleneksel yollarla sağlayabileceğine olan güvenini kaybettiği noktadır. Bu sınır, hükümetlerin sürdürülebilirliklerini aşmalarını engeller. Hükümetler sürekli harcamalarını ve borçlarını artırırken, mali güçlerini zamanla tahrip ederler ve bütçe açığı vermek büyüme ve durgunluk dönemlerinde bile alışkanlık haline gelir.
Maalesef gelişmiş ekonomiler, merkez bankalarının kamu kâğıtlarını para basarak fonlaması ve küresel yatırımcıların devlet tahvillerini sürekli satın alacağı inancıyla bu sınırları aştı. Ancak şu anda talep azalmaya başladı, devlet tahvilleri artık bir rezerv varlığı gibi görünmüyor ve merkez bankaları, yerel paralarının istikrarı için bazı alışkanlıklardan uzaklaşmaya başladılar.
Bir kere mali sınır aşıldığında, "sürdürülemez borç dinamiği riski" artar. Faiz oranları, güvercin merkez bankası politikalarına rağmen ani yükselişler gösterebilir ve politika yapıcılar, gerekli mali ayarlamaları yapmakta zorlanabilir ya da isteksiz kalabilirler. “Şu an Türkiye bu alana giriş yapmakta” desem yanlış olmaz.
Bu durum “mali yorgunluk” olarak adlandırılır ve en ihtiyaç duyulduğu anda birincil dengenin yani faiz dışı fazla kuralının elden bırakılmasıyla sonuçlanır.
Ekonomik sınırı aşmak ise ekonomiyi durgunluğa sürükler. Yüksek seviyedeki kamu borçları özel yatırımları engeller, özel sektör üzerindeki yükü artırır ve yatırımları azaltır. Şu an Türkiye bu gelişmeyi de yaşıyor. Şişirilmiş kamu harcamaları gelecekteki tüm politika seçeneklerini kısıtlar. Bu durum ekonomik durgunluk, düşük resmi işsizlik oranlarına rağmen reel ücret artışlarının zayıflaması, verimlilik artışında azalma, rekabet gücünün kaybı ve toplumda artan huzursuzluk gibi ciddi sonuçlara yol açar. Sanırım hepsi tanıdık geliyor.
Ne yazık ki zayıf büyüme, daha fazla harcamaya ve daha fazla borçlanmaya neden olur. Bu da, büyümeyi daha da baskılar ve kısır döngü haline gelir.
Son aşama ise, hükümetlerin mali ve ekonomik çerçeveyi delip geçerek enflasyon sınırını aştığı noktadır. Enflasyon, adeta yavaş seyreden bir temerrüt gibi; paranın satın alma gücünün hızla aşınması sonucunu yaratır. Sürekli bütçe açıkları ve yüksek borç seviyeleri, özellikle merkez bankalarının enflasyonla mücadele etmek yerine kamu borcunu desteklemeyi tercih etmeleri, para politikasının güvenilirliğini sarsar.
Peki çözüm ne? Kamu harcamalarını azaltıp dikkatli bir mali politikaya dönmek. Piyasa oynaklığını suçlamak yerine, politika yapıcıların gerçek sorunlarla yüzleşmesi elzem: Sürdürülemez harcamalar, kalıcı açıklar ve özel sektörü engelleyen borçlanma devam etmemeli. Eğer mali disiplini sağlamak ve büyümeyi teşvik etmek için güvenilir adımlar atılmazsa, artan borçlar, durgunluk ve enflasyon döngüsü devam edecek.
Artık şunu anlamalıyız: Uzun vadeli tahvil getirilerindeki bu hızlı yükseliş, güven kaybının ve borç verenlerin gücünün zayıflamasının, yani akıl dışı harcamalar ve yüksek borçlanma politikalarının belirtisi olmakta. "Faizi yükseltince ne güzel geliyorlar" derken bir anda alıcılar piyasayı terk ederse yukarıda bahsettiğim tehlikeyle baş başa kalırız.
Şimdi yukarıdakilere ve diğer olumsuz gelişmelere bakınca “program çalışıyor” demek mümkün değil. Büyük ihtimalle ekonomi yönetiminin elinde başka bir program var. O çalışıyor olabilir. Örnek vereyim:
- Ücretler artsa da kimse geçinemiyor.
- Fiyatlara zam yapılıyor ama kar edilemiyor.
- Fiyatlama ve Satın Alma davranışlarında bozulma var.
- Avrupa’nın en pahalı ülkesi olduk.
- Özel sektör, yatırım yapmaktan vazgeçiyor, başka ülkelere gidiyor ya da tamamen sektörlerden çıkıyor.
- Büyük zorluk ve maliyetle toplanan döviz rezervi eridi, tekrar yüksek maliyetle yeniden toplanıyor.
- Geniş tanımlı işsizlik zirve yapıyor.
- Dış ticaret açığı 2023’ten beri en yüksek seviyesine çıktı.
Eğer ekonomi yönetimi “hepsi tamam” diye bu maddelerin yanına bir çizik atıyorsa, anlaşılan ekonomiyi çökertme programı uyguluyor.
Amaçlarının bu olduğunu düşünmüyorum, dolayısıyla programın yanlış olduğunu ve sakıncalı yan etkileri olduğunu artık kabul etseler vatana en hayırlı hizmeti yapmış olacaklar. Ancak ümidim yok.
Bana göre görevde biraz daha kalmak için faizleri düşürecekler. Belki de ilk toplantıda. Çünkü politik siyasetin yanında ekonomi yönetimi kendi siyasetini uyguluyor uzun zamandır. Sıkıştıkça birikmiş gazı salacağı bir yer buluyor. Olan bize oluyor.