ABD Orta Doğu’da yeni bir stratejik konum inşa ederken, Türkiye, İsrail-ABD-İngiltere üçlüsünün İran’a yönelik “geliyorum diyen saldırı”sı öncesinde, “Terörsüz Türkiye” adıyla bir süreç başlatmıştı. Ancak bu aradan geçen sürede hâlâ PKK’nın silah bıraktığına ilişkin somut bir bilgi ya da haberler gelmemesi ve Ankara’dan bir açıklama yapılmaması, sürecin “pek de iyi gitmediğini” gösteriyor. Bir de bunlara, PKK elebaşı Öcalan’ın DEM Parti aracılığıyla Türk hükümetine ilettiği yeni talepler eklendi…
ABD, Uzak Asya’ya yüzünü dönmeden önce Orta Doğu’yu istediği kıvama getiriyor.
Arap Baharı ile başlayan süreç, İsrail’in bölgede Arap ülkeleri nezdindeki meşruiyetini sağlamlaştırdı. İran’ın ise on yıllarca uğraşarak etrafında kurduğu “Şii hilalinin” bitirilmesinin önünü açtı. ABD, Irak gibi, Suriye gibi Soğuk Savaş döneminde hiç giremediği ülkelere askerleriyle yerleşti.
Son birkaç aydır yaşanan gelişmeler, ABD’yi Orta Doğu’da “güvenlik tehlikesi yaşamayan” İsrail hedefine çok yaklaştırmış görünüyor. Şimdi ise, sırada İsrail- İngiltere-ABD üçlüsünün Orta Doğu’da “çıbanbaşı” olarak gördüğü İran var.
FİLİSTİNLİ’Yİ FİLİSTİNLİ’YE KIRDIRMA SÜRECİ
Gazze’de İran’ın desteklediği Hamas silahlı unsurları İsrail’in sivil- genç-yaşlı-çocuk ayırmadan gerçekleştirdiği operasyonlarla büyük ölçüde bitirildi. Şimdi İsrail Başbakanı Netenyahu’nun planı “Filistinliyi Filistinliye kırdırmak”; Arap basınında İsrail’in desteğiyle kurulduğu söylenen yeni silahlı Filistinli grupların, Gazze’de Hamas’la çatışmaya başladıklarına ilişkin haberler yer alıyor.
FİLİSTİN’İN DEVLETLEŞME HAYALİNE AMERİKAN DARBESİ
ABD, Filistin’in Gazze ve Batı Şeria’daki topraklarını kapsayacak şekilde devlet olarak tanınması önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor. Son olarak ABD’nin İsrail’deki Büyükelçisi Mike Huckabee, Washington’un Gazze ve Batı Şeria’da bir Filistin Devleti kurulması gibi bir siyasi amacı bulunmadığını açık açık söyledi. Daha da ileri giden Amerikalı büyükelçi, “Müslümanların kontrolündeki ülkelerin toprakları, İsrail topraklarının 644 katı” diyerek, Filistinliler’e “eğer devlet kurmak istiyorlarsa, bu devletin topraklarını Müslüman ülkelerden almalarını” tavsiye etti. ABD ayrıca, Suudi Arabistan ve Fransa ortak girişimiyle New York’ta düzenlenecek Filistin-İsrail meselesine odaklanacak BM Konferansı’nı da diplomatik kanalları kullanarak “sabote etmeye” çalışıyor. Reuters’ın haberine göre, Konferans sonunda Filistin Devleti’nin tanınması yönünde bir karar çıkmasından endişe eden ABD Dışişleri Bakanlığı, BM üyesi ülkelere “konferansa hükümet düzeyinde katılmama” çağrısında bulunan diplomatik notalar gönderdi.
FİLİSTİN, MÜSLÜMAN ÜLKELERİN UMURUNDA DEĞİL
Filistin meselesi konusunda “Müslüman dayanışması” da eriyip gitmiş durumda; Son somut örnek, Katar’ın İsrail’le askeri anlaşmalar imzalaması. İsrail’de yayınlanan Maariv gazetesinin haberine göre, İsrail’in Rafael, Elbit ve Aerospace Industries şirketlerinin Katar’la imzaladıkları askeri işbirliği anlaşmalarının her birinin değeri yüzlerce milyon doları buluyor.
ABD SURİYE’YE “RESMEN” YERLEŞİYOR
ABD yönetimi, Esad döneminde hiç giremediği, iç savaş sırasında ise oldu-bitti ile asker yerleştirdiği Suriye topraklarındaki fiili durumunu meşrulaştırıyor. Arab News haber sitesi, önümüzdeki günlerde Şam’a gidecek Amerikan üst düzey askeri heyetinin Suriye topraklarındaki ABD askeri üsleri için resmen anlaşma imzalamasının beklendiğini yazdı. Haberde, ABD’nin Suriye’de fiilen kurduğu pek çok üssü kapattığı, ancak Şam’la yapılacak anlaşma ile Suriye’nin Irak ve Ürdün sınırındaki El Tanf üssünün “meşrulaştırılacağı” bilgisi de yer aldı. Bu arada Trump yönetimine yakın duran Fox News ise, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda sahip olduğu işleyen askeri üsleri PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD-YPG’ye bıraktığı bilgisini paylaştı.
ABD IRAK’TAKİ “ASLİ OLMAYAN PERSONELİ” GERİ ÇEKİYOR
ABD-İsrail-İngiltere üçlüsünün yakın zamanda İran’ı hedef alacaklarına ilişkin en somut gelişme ise, Amerikan yönetiminin Bağdat Büyükelçiliği’ndeki asli olmayan personeli geri çekme kararı oldu. Washington yönetimi, İran’la bir çatışma halinde Tahran yönetiminin ilk hedef alacağı yerin Irak’taki ABD temsilcilikleri ve üsleri olacağını hesaplıyor. Bu çerçevede, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth de, Orta Doğu’da görev yapan Amerikan askerlerinin ailelerinin isterlerse bölgeden ayrılabileceklerini açıkladı.
TRUMP’IN İRAN’A MÜZAKERE İÇİN VERDİĞİ İKİ AYLIK SÜRE BİTİYOR
Tüm bu gelişmelerin, ABD Başkanı Trump’ın İran’ın nükleer programının uluslararası kontrol altına alınması için Tahran yönetimine tanıdığı iki aylık müzakere süresinin sona yaklaştığı dönemde gerçekleşmesi kritik önemde. İran ile ABD arasındaki, Umman aracılığıyla sürdürülen nükleer müzakerelerde şu ana kadar somut bir gelişme sağlanamadı. Hafta sonu Umman’ın başkenti Muskat’ta son bir görüşme daha yapılması planlanıyor. Ancak her iki tarafın da müzakerelerde ortaya koyduğu pozisyonlar, birbirleriyle taban tabana zıt durmaya devam ediyor. ABD yönetimi İran’ın uranyum zenginleştirme çabalarından tamamen vazgeçmesini şart koşarken, İran yönetimi uranyum zenginleştirme sürecinin nükleer silah için olmadığını savunuyor ve bundan vazgeçmesinin söz konusu olmayacağını vurguluyor.
“TERÖRSÜZ TÜRKİYE” SÜRECİ TIKANDI MI?
Türkiye ise, İsrail-ABD-İngiltere üçlüsünün İran’a yönelik “geliyorum” diyen saldırısı öncesinde, “Terörsüz Türkiye” adıyla anılan PKK terör örgütünün dağıtılmasını amaçlayan bir süreç başlatmıştı. PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile PKK Kongresini yapıp, kendisini lağvettiğini açıkladı. Ancak sadece PKK’nın “adının ortadan kalktığını”, örgütün varlığını ise başka isim ve şekiller altında devam ettirdiğini düşündüren gelişmeler yaşanıyor.
Ankara’nın tüm taleplerine rağmen, ABD yönetimi PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD-YPG’ye desteğini kesmedi. Aksine, ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi olarak görev yapan Tom Barrack’ın son açıklamaları, Washington’un PYD-YPG’ye desteğinin süreceğini somutlaştırdı.
ABD Savunma Bakanlığı’nın Orta Doğu’dan sorumlu komutanlığı olan CENTCOM’un Başındaki General Eric Kurilla ise, ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komisyonu’nda yaptığı açıklamada, “SDG’ye ihtiyacımız var” diyerek, ana omurgasını PYD-YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne askeri yardımların sürmesini talep etti.
PKK’nın İran’daki kolu PJAK ise doğrudan “biz silah bırakmayacağız” açıklaması yaptı.
Sadece bu kadar da değil; “Terörsüz Türkiye” adı konulan süreçte hala PKK’nın silah bıraktığına ilişkin somut bir bilgi, haber, Ankara’dan yapılan açıklama olmaması da sürecin “pek de iyi gitmediğini” gösteriyor. Bir de bunlara, PKK elebaşı Öcalan’ın DEM Parti aracılığıyla Türk hükümetine ilettiği yeni talepler eklendi.
DEM Partili Ayşegül Doğan, Öcalan’ın Kuzey Irak’taki Kürt liderler Mesut Barzani ve Bafel Talabani ile görüşmek istediğini duyurdu. Ayşegül Doğan’a göre Öcalan’ın “görüşme listesinde” olmasını istediği bir başka isim ise, Ankara’nın tüylerini diken diken edecek gibi; PYD-YPG’nin başındaki Mazlum Abdi...
Orta Doğu, ABD-İsrail-İngiltere’nin öngördüğü yönde şekillenirken, beraberinde pek çok yeni dalgalanmayı da getiriyor. Bundan en çok etkilenecek ülkelerin başında ise Türkiye geliyor.
Hukukun üstünlüğünü sağlayamayan, demokrasisini sağlamlaştıramayan, içerde hükümetin yargı üzerinden ana muhalefetle kavga ettiği bir Türkiye’nin ise, kurulmakta olan yeni oyunda oyuncu olması/kalması çok zor görünüyor.