ABD'nin bu kadar sahip çıkıp, Orta Doğu'da yaymaya çalıştığı "millet sisteminin" yakında Kıbrıs için de gündeme gelebileceğine dair işaretler var.
Orta Doğu'da son moda siyasi jargon "millet sistemi".
ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın, Osmanlı'dan esinlenerek "tedavüle soktuğu" bir jargon bu. Barrack, yakın zamana kadar terör örgütü olarak nitelenen, ancak Amerikan yardımıyla Şam'ın kontrolünü ele geçirdikten sonra "devlet" olarak görülen HTŞ'nin Suriye'deki meşruiyetini sağlamak için kullanıyor "millet sistemini". Özetle, Sunni HTŞ'nin Suriye'nin tümüne hakim olacağı, Dürzi, Alevi ya da Kürt azınlıklara da sınırlı kültürel haklar verilecek bir yönetimi tarif ediyor bu jargonla.
Filistin devleti yerine, İsrail kontrolünde "millet sistemi" hazırlığı
ABD'nin kafasında bir "millet sisteminin" de İsrail-Filistin için olduğu açık; İsrail Gazze'de soykırıma varan operasyonlar yürütürken, Washington-Tel Aviv ikilisi de Filistinliler'e sadece sınırlı kültürel hakların verildiği bir idari sistem için zemin hazırlıyor. Gazze'deki Filistinliler için "insani yardım alanı" adı altında "toplama kampı" kıvamında bir getto amaçlıyor İsrail. Batı Şeria'da ise İsrailli yerleşimciler eliyle "Filistinsizleştirme" hızla devam ediyor. Hesap, Filistinlilerin çoğunluğunun Müslüman ülkelere gönderilip, kalanların da -Barrack'ın pek sevdiği "millet sistemi" çerçevesinde- İsrail yönetimi altına bırakılması.
Sırada Kıbrıs mı var?
ABD'nin bu kadar sahip çıkıp, Orta Doğu'da yaymaya çalıştığı "millet sisteminin" yakında Kıbrıs için de gündeme gelebileceğine dair işaretler de var; New York'ta BM Genel Sekreteri'nin ev sahipliğinde yapılan, Kıbrıs'ta üç garantör ülke, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ile, Kıbrıs'taki Türk ve Rum siyasi liderlerinin katıldığı beşli toplantıdan kayda değer bir sonuç çıkmadı. Ekim'de KKTC'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. 1 Ocak 2026'dan itibaren de Kıbrıs Rum Kesimi, altı aylık bir süre için AB dönem başkanlığını devralacak. Dolayısıyla yeni seneye kadar kimse de çözüm yolunda önemli bir gelişme beklemiyordu zaten. Buraya kadar şaşırtıcı bir şey yok.
Ancak New York'ta yaşanan bir başka görüşme herkesi şaşırttı. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yanında KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar olmadan, Rum Kesimi Lideri Hristodulidis ile bir saate yakın görüştü. Rum lider görüşmeyi "ilginç" olarak nitelerken, Fidan cephesinden açıklama gelmedi.
Fidan'ın, Türkiye'nin tanıdığı KKTC'yi dışarda bırakıp, resmen tanımadığı Rum Kesimi Lideri ile görüşmesinin diplomatik olarak "Türkiye bile Kıbrıslı Türkler'in devletini ancak kağıt üzerinde tanıyor" imajını güçlendirdiği açık. Ve elbette, ABD'nin yakın zamanda Kıbrıs'ta da gündeme getirmesi büyük ihtimal olan "millet sistemi" çerçevesine de uygun bu temas.
Bu arada Kıbrıs'ta çözüm müzakereleri ile doğrudan ilgisi olmayan, ancak çok ilginç bir gelişmede yaşandı; Fidan'ın Rum Lider ile görüştüğü saatlerde, Turizm Bakanı Ersoy'un kardeşine ait KKTC'deki bir otelin kurulduğu toprağın eski sahibi Rum vatandaşları, mülklerinin geri verilmesi ve geçmiş kullanımlar için tazminat ödenmesi isteğiyle dava açtılar.
Acaba Fidan-Hristodulidis görüşmesinde bu otel meselesi de gündeme gelmiş midir?