Gün geçmiyor ki ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack'tan, ABD'nin Orta Doğu "dizaynına" ilişkin yeni ipuçları gelmesin.
Bahreyn'deki Manama Diyalog toplantısında konuşan Barrack, bu kez Orta Doğu için "en iyi ve doğru" yönetim şeklinin monarşi olduğunu ilan ediverdi. Buna örnek olarak da Bahreyn'i gösterdi.
Amerikan Büyükelçisi’nin bir yandan "ulus devlet" sisteminin Orta Doğu'da işlemediğini ileri sürerken, diğer yandan Suriye'de HTŞ öncülüğünde kurulmak istenen merkeziyetçi ulus devlet yapısını savunması ise derin bir çelişki olarak ortaya çıktı. Amerikalılar'ın kafasında Suriye'de de "Şara hanedanına" giden bir yol olup olmadığı meçhul elbette. Eğer böyle değilse, Barrack tek bir konuşmada bölge hakkında kurduğu "yönetim denklemini" bizzat kendisi boşa çıkarmış oldu.
Şara neden bu kadar popüler?
Barrack, gazetecilerin sorularını yanıtlarken ise asıl sürprizi açıklayıverdi; Trump'ın 10 Kasım'da Beyaz Saray'da El Şara'yı ağırlayacağını söyledi. Bu ziyaret, Suriye kurulduğundan bu güne bir Suriye liderinin Beyaz Saray'a yapacağı ilk ziyaret olacak.
Ancak Şara'nın Washington'da "kırmızı halılalarla" ağırlanmasının da bedeli var elbette; İlk beklenti, Ahmet El Şara yönetiminin İsrail'le güvenlik anlaşması imzalaması. Barrack, anlaşmanın yıl sonuna kadar imzalanacağından neredeyse eminmiş gibi konuştu.
El Şara'nın Beyaz Saray'da ağırlanmasının ikinci "bedeli" ise Suriye'nin İŞİD karşıtı koalisyona "resmen katılması" olacak. Böylece, aşırılıkçı terör örgütü IŞİD'in, bizzat IŞİD içinden çıkmış olan HTŞ tarafından "yok edilmesinin" önü açılacak.
"Türkiye-İsrail savaşmayacak; ticaret anlaşması yapacak..."
Trump yönetimi benzer bir adımı yakın zamanda Gazze'de de atmıştı. "Kuvayı Milliye neyse, Hamas da odur" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan önce Beyaz Saray'da ağırlandı, ardından da Trump'ın Gazze için önerdiği barış planında "baş aktörlerden biri" haline geldi. Şarm El Şeyh'te Trump planına atılan imza ile Türkiye Gazze'de Hamas'ın dağıtılmasını da içeren Trump planının garantörlerinden biri oldu.
Barrack, Manama konuşmasında Türkiye-İsrail ilişkileri konusunda da çok iyimser mesajlar vermeyi ihmal etmedi elbette. İsrail ile Türkiye'nin "savaşmayacaklarını" söyleyen Barrack, aksine, iki ülkenin yakın zamanda serbest ticaret anlaşması imzalamalarının bile söz konusu olabileceğinin işaretini verdi.
Bir sonraki hedef İran...
Barrack İran'ı pek anmadı ama konuşmasının satır aralarından bir sonraki hedefin İran olacağını anlamak mümkün. Doğrudan Tahran yönetimi yerine Lübnan'daki İran destekli Hizbullah'ı hedefe koyan Amerikan Büyükelçisi, Lübnan'dan "iflas etmiş devlet" olarak bahsetti. Nitekim o ilginç “monarşi övgüsü” de bu nitelemeden sonra geldi.
Belli ki Amerikalılar Orta Doğu'daki Arap krallık/emirlik yönetimlerinden pek memnunlar. Bölgede bunların ne kadar çok benzeri olursa, İsrail'in o kadar rahat edeceğini umuyorlar.
Amerikan Büyükelçisi’nin bu konuşmayı yaptığı günlerde, Türkiye’de de siyaset kulislerinde giderek daha fazla Bilal Erdoğan isminin duyulmaya başlaması ise tesadüften başka bir şey değildir elbette...