Sustainable Brands Türkiye, 13. yılında “İyi Büyüme”, “Döngüsel Sistemler” ve “Yeni Nesil Yönetişim” temalarıyla iş dünyasına yeni bir vizyon sunuyor. 8–9 Ekim’de İstanbul’da gerçekleşecek etkinlik, markaları sürdürülebilirliği yalnızca bir sorumluluk değil, aynı zamanda uzun vadeli değer ve rekabet avantajı sağlayan bir büyüme fırsatı olarak görmeye davet ediyor.
Sürdürülebilirlik, marka ve inovasyonu buluşturan Sustainable Brands Türkiye etkinliği, 13. yılında "İyi Büyüme", "Döngüsel Sistemler" ve "Yeni Nesil Yönetişim" gibi temalara odaklanıyor. 8-9 Ekim tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek olan Sustainable Brands Türkiye 2025’in küresel teması “Adapt & Accelerate”, şirketleri belirsizliklere daha hızlı, cesur ve işbirlikçi bir şekilde yanıt vermeye çağırıyor. Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi Semra Sevinç ile kendisini bir “dönüşüm platformu” olarak tanımlayan bu etkinlik üzerine konuştuk.
Sürdürülebilirlik, bir büyüme fırsatı
“On üç yıldır devam eden Sustainable Brands Türkiye buluşması küresel çalışmalarda olduğu gibi Türkiye’de de, iş ve marka dünyasının liderlerini aynı çatı altında toplayarak ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan anlamlı çözümler geliştirmeyi hedefliyor. Buradaki stratejik vizyon, markaların sürdürülebilirliği yalnızca bir sorumluluk olarak değil, aynı zamanda bir rekabet avantajı ve büyüme fırsatı olarak görmelerini sağlamak. Vizyonumuz markaları ‘good growth’ yani hem faydalı hem de kârlı büyüme yolunda, iyi büyüme yolunda ilerlemeye teşvik etmek.”
Uzun vadeli başarı için en güvenilir yol haritası
“İyi büyüme, iş dünyasının artık sadece finansal rakamlara odaklanamayacağını, büyümenin toplumsal ve çevresel değerle birlikte tanımlanması gerektiğini gösteriyor. Bugün sürdürülebilirlik, finansal performansın önünde bir engel değil; uzun vadeli başarı için en güvenilir yol haritası. Markalar kaynak verimliliğini artıran teknolojiler, döngüsel iş modelleri ve şeffaf tedarik zincirleri sayesinde hem maliyet avantajı sağlayabiliyor hem de yatırımcıların, tüketicilerin ve çalışanların güvenini kazanabiliyor. Yani finansal kârlılık ile sürdürülebilirlik birbirini dışlayan değil, birbirini besleyen iki unsur. Bugün tüketiciler markalardan yalnızca kaliteli ürün değil, aynı zamanda sorumluluk, şeffaflık ve samimiyet de bekliyor. Araştırmalar, özellikle genç kuşakların sürdürülebilirlik taahhüdü olmayan markaları tercih etmediğini gösteriyor. Dolayısıyla tüketici davranışları, markaların ürün ve hizmetlerini sürdürülebilir malzemelerle üretmesini, çevresel etkilerini azaltmasını ve daha bilinçli tüketimi teşvik etmesini zorunlu kılıyor. Kısacası iyi büyüme, şirketlerin kısa vadeli kâr yerine uzun vadeli değer yaratmasına, tüketicilerin güvenini kazanmasına ve sürdürülebilir yaşam biçimlerini desteklemesine dayanıyor. Bu yaklaşım, markalara yalnızca rekabet avantajı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda onları geleceğin tercih edilen aktörleri haline getiriyor.”
Karşı rüzgarları değiştirme zamanı
“’Uyum Sağla ve Hızlan - Karşı Rüzgarları Dönüştürme Zamanı!’ çağrısı, iş ve marka dünyasına çok net bir mesaj veriyor: Değişim artık ertelenemez. Karşı rüzgarlar dediğimiz iklim krizi, ekonomik dalgalanmalar, regülasyon baskısı, artan tüketici beklentileri ve teknolojik dönüşüm gibi büyük zorluklar, aslında yeni fırsatların da kaynağıdır. Bu slogan, markaların bu zorluklara direnmek yerine onları stratejik birer kaldıraç olarak görmesini teşvik ediyor. Dünyanın yenileyici markalara ihtiyacı var. Paradigmaların değiştiği bir çağda kazanmak için markaların farkında, katkıda bulunan ve canlı olması gerekir. Bu hedef doğrultusunda, iş ve marka dünyasında üç temel dönüşüme ilham veriyor.
Birincisi iş modellerinde dönüşüm; döngüsel ekonomi, net sıfır hedefleri ve izlenebilir tedarik zincirleri gibi yapısal değişiklikler artık kaçınılmaz.
İkincisi teknoloji ve dijitalleşme ile hızlanma; yapay zekâ ve dijital çözümleri sürdürülebilir marka stratejilerinin merkezine koymak hem verimlilik hem de şeffaflık sağlıyor.
Üçüncüsü ise kültürel ve davranışsal dönüşüm; hem çalışanların hem de tüketicilerin sürdürülebilir yaşamı benimsemesini kolaylaştıran yeni yaklaşım ve çözümler gerekiyor.
Kısacası bu çağrı, marka dünyasını zorlukları engel olarak görmekten vazgeçip onları yenilik ve etki için bir ivmeye dönüştürmeye davet ediyor. Böylelikle markalar yalnızca riskleri yönetmekle kalmıyor, aynı zamanda iletişimlerini, marka stratejilerini ve iş modellerini dönüştürerek geleceğin büyümesini de şekillendirebiliyor.
Paydaş bazlı yapılanma ile ortak dönüşüm yaratmak
Sustainable Brands’in Türkiye partneri Sürdürülebilirlik Akademisi. Sürdürülebilirlik Akademisi, kamu, özel sektör, akademi ve sivil toplum gibi paydaşları bir araya getiriyor. Semra Sevinç, şu bilgileri veriyor: “Sürdürülebilirlik Akademisi’nin gücü, kamu, özel sektör, akademi ve sivil toplumu aynı masada buluşturabilmesinde yatıyor. Bu paydaş bazlı yapılanma sayesinde sürdürülebilirlik, yalnızca belli bir grubun sorumluluğu olmaktan çıkıp ortak bir dönüşüm alanına dönüşebiliyor. En güçlü çıktılar arasında üç alanı özellikle vurgulamak isterim. İlki, farkındalık ve kapasite artışı: Türkiye’de sürdürülebilirlik kavramının iş dünyasının ve toplumun gündemine çok daha güçlü bir şekilde girmesi için çalışıyoruz. İkincisi, somut iş birlikleri ve platformlar: Sustainable Business Network,Sustainable Brands Türkiye, Sürdürülebilir Gıda Platformu, gibi inisiyatifler, sektörler arası ortak çözümler geliştirilmesini sağlıyor. Üçüncüsü ise iş ve marka dönüşümlerinin hzılanmasına katkıda bulunma : Akademi’nin hazırladığı raporlar, araştırmalar ve eğitim programları, kurumların kendi yol haritalarını oluşturmalarına katkı sunuyor.”