Dr. UMUT METİN - Türkiye Arabulucular ve Arabuluculuk Merkezleri Sözcüsü
İş dünyasında ortaklık modelleri hızla çeşitleniyor. Girişimciler, start-up’lar, yatırımcılar ve şirket kurucuları, iş birliklerini sağlıklı bir zemine oturtabilmek için artık yalnızca şirketteki ortaklık pay oranlarına değil, uzun vadeli sürdürülebilirliği sağlayacak detaylı anlaşmalara odaklanıyor. Uygulamada, yeni bir ortaklık sürecinin başlangıcında ortaklar sözleşmeleri, ortaklık sözleşmeleri veya pay sahipleri sözleşmeleri olarak isimlendirilen sözleşmeler önem kazanıyor. Özellikle start-up’ların finansal olarak güçlü ortaklara ihtiyacı, iş fikrini üreten ve başlangıcı da yaratmış çok zaman genç ortakların hukuken korunması ihtiyacını da ortaya çıkarıyor.
Diğer taraftan aile şirketleri ise aile içi dinamikleri de etkileyen hususları, çatışmaları, yönetim kurulundaki olası kilitlenme olasılıklarını, aile - şirket dengesini hukuki metne kavuşturmak istiyor. Böylece ortaklık sözleşmeleri şirketlerin geleceğini belirleyen en önemli belgelerden biri haline geliyor. Çünkü aile şirketlerinin nesilden nesile aktarımı için aileyi ve şirketi bağlayan hukuki belgelere ihtiyaç duyuluyor. Burada ortaklık sözleşmesine ek olarak Aile Anayasası ve vasiyetname gibi belgelere ihtiyaç da doğabiliyor. Türk Ticaret Kanunumuzun, pay sahiplerinin şirketlerin ana (esas) sözleşmelerinde özgün düzenlemeyi oldukça kısıtlayan bakışı, ortaklık sözleşmelerinde özgün düzenlemelerin kaleme alınmasını daha çok sağlıyor.
Ortaklık sözleşmesi, ortakların hak ve sorumluluklarını net bir şekilde tanımlarken, şirketin yönetiminden kâr dağıtımına, hisse devrinden yatırım planlarına kadar pek çok kritik konuda yol haritası çiziyor. İyi hazırlanmış bir hissedarlar (ortaklık) sözleşmesi, ileride ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları önleyerek şirketin sağlıklı büyümesini destekliyor.
Bu doğrultuda standart sözleşme hükümleri yanında her şirket için, sektörün dinamiklerine, ortakların kişisel özellikleri ve beklentilerine göre özgünleştirilecek hükümlerin sözleşmelere eklenmesi sonucu ortaya çıkıyor. Bunları sözleşmede farklı başlıklar halinde düzenlemek elbette mümkündür. Bu sözleşmelerde ortaklık yapısında her ortağın şirketteki hisse oranı ve bu hisselere varsa tanınan imtiyazlar net bir şekilde belirlenebilmektedir. Eğer ihtiyaç ise, hisselerin pay gruplarına ayrılması, her pay grubunun hak ve yetkileri bu doğrultuda belirlenmiş oluyor. Yine şirketin yönetim yapısı, karar alma mekanizmaları, kritik kararların hangi çoğunlukla alınacağı da bu sözleşmelerde tanımlanabiliyor. Oybirliği ve oyçokluğu ile alınacak kararlar ayrıştırılıyor. Özellikle finansal işlemler ve şirket adına yapılacak büyük çaplı harcamalarda hangi yetkililerin imza atabileceği ve sınırların ne olacağı önceden belirleniyor. Üst düzey yönetici işe alım ve işten çıkarma kararlarının nasıl alınabileceği, şirketlerde bir kısım politikaların nasıl hayata geçirilebileceği planlanabiliyor. Bu sayede şirketin önemli kararları kanunda yazılan oy çokluğu ile değil, gerekirse karar almayı diğer ortağın da iradesine tabi kılan bir düzenle alınması sağlanabiliyor. Tabi ki bu tür ortaklık sözleşmesi hükümlerinin, şirket esas sözleşmesine Türk Ticaret Yasası’nın izin verdiği ölçüde aktarımı iki metin arasındaki uyumu sağlayabiliyor.
Özellikle kapalı tip ve aile şirketleri açısından önem arz eden kâr dağıtım esasları, ortakların şirkete sağlayacağı finansal katkılar, yapılacak sermaye artırımları ve ortakların yeni yatırımlara katılım şartları da sözleşmenin önemli maddeleri arasında yer alabilmektedir.
Uygulamada ortaklar arası çekişmelerde, bilgi edinme hakkı, genel kurul kararlarının iptali, şirketin feshi talepli davalar ve sorumluluk davaları yoğunluk gösteriyor. O halde, sorunlar bilindiğine göre bu başlıklar altında yapılacak koruyucu düzenlemeler, olası hukuki süreçleri en baştan engelleyebiliyor.
Ortaklar arası sorunlarda; bir diğer kritik başlık ise rekabet yasağıdır. Ortakların, şirket faaliyet alanında başka ticari girişimlerde bulunup bulunamayacağı rekabet yasağı hükümleriyle netleştirilebiliyor. Böylece ortaklık yapısının korunması ve şirket menfaatlerinin önceliklendirilmesi sağlanabiliyor.
Şirkette mevcut ortakların hisselerini başka kişilere devretmek veya ortaklıktan ayrılmak istemeleri durumunda meselenin uyuşmazlık çıkmadan çözülebilmesini sağlayan düzenlemeler de ortaklık sözleşmesinin kritik meselelerden bir diğeri olarak karşımıza çıkıyor. Payını devri edecek ortağın, şirkette yabancılaşmayı engellemek için payını öncelikle mevcut ortağına satmayı teklif etmek durumunda olması istenebiliyor.
Ortaklardan birinin payını satmak istemesi halinde, mevcut ortakların öncelik olarak alım hakkı, birlikte satış hakkı veya mecburi satış hakkı gibi hükümler devreye girebiliyor. Bunun dışında özellikle aile şirketlerinde bu düzenlemeler yoluyla şirkete üçüncü kişilerin şirkete ortak olarak dahil olmasına da engel olunabiliyor. Hükümlere aykırı olarak yapılan pay devirlerinin, şirkete karşı geçerlilik kazanmaması böylelikle sağlanabiliyor. Bu sayede ortaklık yapısının öngörülenin ötesinde değişimi ve yabancılaşma engelleniyor.
Ortaklar arasındaki anlaşmazlıkların gündeme gelmesi durumunda da, önceden hazırlanan ortaklık sözleşmeleriyle uyuşmazlıkların çözüm yolları planlandığı gibi şekillendirilebiliyor. Burada özellikle arabuluculuğun ilk çözüm yolu olarak kabulü, uzun yıllar sürecek dava olasılıklarını ortadan kaldırmak için önemli bir avantaj sağlayabiliyor. Müzakere süreçleri, arabuluculuk ve gerekirse hakem veya devlet yargılaması yoluyla çözüm gibi esnek mekanizmalar, olası kilitlenmelerin önüne geçmek için, uyuşmazlık çözüm yöntemleri olarak ortaklık sözleşmelerinde yer bulabiliyor. Tahkimin ise şirketlere ilişkin uyuşmazlıkların bütününde uygulamayışı, uyuşmazlık çözüm hükümlerinin hukukçular eliyle planlanmasını gerektiriyor.
Ortaklık başlangıcında işe ve kazanca odaklanan taraflar, detayları ve olasılıkları her zaman konuşamayabiliyor. Oysaki bazen şirkette kazancın önemli oranda artması, bazense beklenen kazancın oluşmaması zamanla ortakların beklentilerinde farklı yönlere eğilim sonucu doğurabiliyor. Ortaklardan biri hayatını şirkete adarken, bir diğeri artık iş hayatından ayrılmayı arzu edebiliyor. Bir ortak yüksek riskli kararları alarak kazanca erişeceğini düşünürken, diğer ortak daha az riskli adımlar atmaktan yana tavır alabiliyor. Yani işe ve hayata bakıştaki farklılıklar ortaklar arasından ayrışma ve çatışmaya imkân verebiliyor. Bu yüzden de ortaklar arasında şirkete zaman, kazanç kaybettiren uyuşmazlıklar ortaya çıkabiliyor.
İşte tam bu noktada, ortaklık sözleşmelerinde ortakların farklı yönlere gitmesini sağlayacak fesih maddeleri önem arz ediyor. Bu bir sözleşme planlaması gerektiriyor. Ortaklığın sağlıklı şekilde sona ermesini, tarafların haklarının korunmasını sağlayan hükümlerle uyuşmazlık yargıya taşınmadan sonuçlandırılabiliyor. Örneğin, bir ortak, rekabet yasağına aykırı şekilde şirketle aynı alanda başka bir şirket kurdu veya sermaye koyma yükümlülüğünü yerine getirmedi ise, sözleşmedeki fesih hükümleri, diğer ortaklara sözleşmeyi sona erdirme ve zararın tazmini için başvuru hakkı verebiliyor. Bunun dışında ortaklardan birinin ağır hastalığı, vefatı veya iflası gibi durumlarda ortaklık yapısı tehlikeye girebiliyor. İşte fesih maddeleri bu haller için mirasçılara devir, şirketin satın alma hakkı ya da diğer ortakların ön alım hakkı gibi çözüm yollarını düzenleyebiliyor. Belirli olasılıkların gerçeklemesi halinde şirketin yapısal değişikliği, keza bölünme gibi modeller en baştan kurgulanabiliyor. Dolayısıyla fesih hükümleri, tarafların birbirini belirsizlik içinde bırakmadan ortaklıktan ayrılmalarına imkân tanır ve çoğu zaman şirketin geleceğini kurtaran güvenlik supabı özelliği de gösterebilir.
Sonuç itibariyle; bir ortaklık sadece iyi niyetle değil, sağlam kurallarla ayakta kalabilir. Şirketin yazılı kuralları olması, ortakların ise kurallar dahilinde ortaklık yapması, kurumsal bir şirketten bahsedebilmek için ihtiyaçtır. Çoğu zaman oldukça yüksek seviyede yaşanan ortaklar arası sorunlar karşısında, ayakta kalmanın şirketlerin kuruluşundaki rutin esas sözleşmeler ile sağlanması ise çok zaman mümkün olamayabiliyor.
Bu yüzden ortaklık aşamasına gelindiğinde; yalnızca ortaklık sözleşmesinin varlığı değil, bu sözleşmenin içeriğinin kapsamlı ve öngörülü hazırlanmış olması büyük önem taşıyor. Doğru tasarlanmış bir ortaklık sözleşmesi, şirketin geleceğini güvence altına alıyor, ortakların ise en az stresle ticari yaşama devamına, ayrılacaklarsa da görgüyle, öngörüyle ayrılmalarına, çok zaman da belki adliyelerde davalara muhatap kalmak yerine daha dostane ayrılışa imkân veriyor.
Yani ortaklık güç birliği için bir ihtiyaç iken, ortaklık sözleşmesi ise sağlıklı bir ortaklık için ilaç işlevi görüyor.