Ücretler genel seviyesinde asgari ücrete komşu ücretlerin toplam ücretlerin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturduğu bir ülkede tek kişinin çalışıp aile geçimini sağlaması mümkün değil.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 18 Kasım 2025 tarihinde ‘2025 Yılı Üçüncü Çeyrek İşgücü İstatistikleri’ni yayınladı.
Manşete baktığımızda, mevsim etkisinden arındırılmış (MEA) işsizliğin yüzde 8,5 seviyesinde gerçekleştiğini gördük. Bu rakam zaten uzun zamandan bu yana aylık işsizlik rakamlarında görmeye alışık olduğumuz bir rakam olduğu için çok fazla dikkat çekmemiş olabilir.
Verinin detaylarına indiğimizde ise genç nüfusta MEA işsizlik oranının üçüncü çeyrekte yüzde 15,3 olması epey dikkat çekici. Gerçi bir önceki çeyreğe göre 0,5 puanlık bir azalış olmuş ancak neredeyse manşet işsizliğin 2 katı işsizlik var gençlerde.
Kadınlar açısından ciddi bir sıkıntı var ülkemizde
Gençler dediğimiz grup 15-24 yaş grubunu kapsıyor. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 11,7 iken kadınlarda yüzde 21,8 olarak tahmin edilmiş. Daha vahim olanı; 15 yaş ve üstü için istihdam oranı kadınlarda yüzde 32,1. Bu oran erkeklerde yüzde 66,2. Nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlarımızın istihdam oranı çok ama çok üzücü bir düzeyde. İstihdam da erkeklerin yarısı bile değiller. İş dünyasına katılım ve cinsiyete göre farklılaştırılmış ücretler kısmını da eklediğimizde kadınlar açısından ciddi bir sıkıntı var ülkemizde.
Erkeğin çalışıp kadının çalışmadığı ya da çalışamadığı bir yapıda aile geçimini mevcut ekonomik koşullarda sağlamak mümkün değil. Ücretler genel seviyesinde asgari ücrete komşu ücretlerin toplam ücretlerin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturduğu bir ülkede tek kişinin çalışıp aile geçimini sağlaması mümkün değil. Haneye giren para miktarı azaldıkça bunun mutsuzluğa, boşanmalara ve hatta daha ötesi cinayetlere kadar varan bir sürecin temel nedeni olabileceğini görmek için kapsamlı araştırmalar yapmaya gerek yok.
Şimdi burada TUİK tarafından 16. Mayıs.2025 tarihinde yayınlanan ‘İstatistiklerle Gençlik, 2024’ verilerine bir bakalım. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2024 yıl sonu itibarıyla Türkiye'nin toplam nüfusu 85 milyon 664 bin 944 kişi iken 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 763 bin 159 kişi olmuş. Buna göre genç nüfus, toplam nüfusun yüzde 14,9'unu oluşturuyor. Genç nüfusun yüzde 51,2'sini erkeklerden, yüzde 48,8'ini ise kadınlardan oluşuyor. Hemen hemen yarı yarıya bir durum söz konusu. Birleşmiş Milletler tanımına göre 15-24 yaş grubunu içeren genç nüfus, 1950 yılında toplam nüfusun yüzde 20,8'ini oluştururken bu oran, 2024 yılında yüzde 14,9 olmuş. Genç nüfusta ciddi bir düşüş var. Ülke nüfusu yaşlanıyor.
Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre genç nüfus oranının 2030 yılında yüzde 14,8, 2040 yılında yüzde 12,2, 2060 yılında yüzde 10,3, 2080 yılında yüzde 8,8 ve 2100 yılında yüzde 9,6 olacağı öngörülüyor. Önemli bir sorun ile karşı karşıyayız artık.
Hizmetler sektörü, sanayideki kaybı telafi etmiş görünüyor
Buradan tekrar işsizlik rakamlarına döndüğümüzde; işsizlik rakamlarından çıkan bir diğer uyarı ise hızla ‘erken sanayisizleşme’ye doğru gittiğimiz gerçeği.
Erken sanayisizleşmenin ne olduğunu merak edenler 08 Ağustos 2025 tarihli EKONOMİ gazetesindeki yazıma bakabilirler.
Erken sanayisizleşme riski, tüm uyarı ışıklarını yakmış durumda.
İstihdamın sektörlere göre dağılımına baktığımızda (mevsim etkisinden arındırılmış olarak) toplam istihdamın yüzde 59,3’ü hizmetler sektörü iken, sanayinin payı yüzde 19,8.
2025’in üçüncü çeyreğinde sanayide bir önceki çeyreğe göre 147.000 işgücü kaybı olmuş. Fakat aynı dönemde hizmetler sektörü 159.000 kişi istihdam etmiş. Hizmetler sektörü adeta tüm sanayi kaybını telafi etmiş gözüküyor. Çok net bir şekilde istihdamda sanayiden hizmetler sektörüne bir kayış var.
İşte bu noktada iki tane büyük tehlike var.
Birincisi Türkiye’nin belirli sektörlerde sanayiden çıkıyor olması. Bu bilinçli bir tercih ise çıkılan sanayi kollarının yerine yenilerinin konması ve bu şekilde dönüşümün sağlanması gerekiyor. Eğer bilinçli değil ve uygulanan ekonomi politikalarından ötürü ise (ki benim düşüncem bu şekilde) bu durumda sanayisizleşmiş ve sadece hizmetler sektörüne dayanan bir ekonominin sürdürülebilirliği yok.
İkincisi; bir şekilde sanayiden hizmetler sektörüne kayan işgücünü tekrardan sanayiye döndürmek çok kolay değil. Bu sanayide kalıcı bir işgücü kaybı anlamına gelir. Ülke nüfusunun giderek yaşlandığı ve sanayinin ihtiyaç duyduğu şekilde yetiştirilecek bir eğitim sistemi de olmadığı için sanayinin bu işgücü kaybını bir şekilde nasıl telafi edeceği konusu mutlaka çözülmesi gereken bir sorun olarak duruyor. Makineleşme bu sorunun çözümünde bir adım olabilir. Ancak şirketlerin geçmişte verilen ucuz kredileri burada kullanmayıp bunu bir şekilde çarçur ettikleri göz önüne alındığında mevcut bütçe imkanları ve kredi koşullarında bu makineleşme hamlesini yapabilmek de çok kolay gözükmüyor. Görünen o ki, emek yoğun sektörlerde bazı şirketler emek maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle üretimlerini başka ülkelere taşıma yoluna gidiyorlar.
Bu da başka bir sorun doğuruyor. İş yapış şekillerimizi ve bir anlamda know-how’ımızı yurt dışına taşımak yakın dönemde kendi rakibimizi kendi ellerimizle yaratmak anlamı taşıyor.