Maalesef ihracatçının belini büken "yüksek faiz-düşük kur" politikasının değişeceğine dair bir beklentim yok. Şu anki ekonomi yönetimi görevde kaldıkça bu anlamsız reçete devam edecek.
Geçen hafta İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçı Birliği'nin düzenlediği bir toplantıda Kerem Alkin Hoca ile kürsüde yer aldık. Bizden önce söz alan ihracatçılar, "Artık koruma önlemleri ve asgari ücret desteği gibi basit yöntemlere değil, büyük bir devrime ihtiyacımız var" diyerek ekonomi yönetiminden umudu kestiklerini, doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan'a meselenin anlatılması gerektiğini defalarca dile getirdiler. Kapasitelerin %30'a düştüğünü de söyleyen bölge temsilcileri oldu.
Söz sırası bana geldiğinde özellikle genç ihracatçılara, daha önce denenmiş ama başarılı sonuç vermemiş uygulamaları tekrar etmemek gerektiğini söyledim. Bunlar sırasıyla:
- Enflasyon muhasebesi
- Döviz kuru polemiği
- Plansız korumacılık
- Plansız Teşvik
Bundan başka devletten maliyetlerle alakalı bir iyileşme talep etmeyip anlık menfaatleri tatmin edecek taleplerde bulunmamanın önemini anlattım. Türkiye'de tekstil sektörünün 25 yaşında olduğunu ama 45 yaşın tecrübesine ulaştığını belirttim. Bu sebeple kritik karar alıcıların tecrübeye değiş yaşa bakarak karar verdikleri için, sektörün önüne sürekli engel çıkarıldığını da ekledim. Tabii, özellikle hammadde sektörünün temsilcilerinin de 25 yaşındaki bir gence yakışan ama 45 yaşın tecrübesine yakışmayan bencillikler içinde olduğunu söylemekten geri kalmadım.
Uygulanan reçetenin ülkeyi hızla sanayisizleşmeye götürdüğü, ismi bilinmeyen ada devletlerinde bile uygulandığında isyan ettirecek bir modelin içinde debelendiğimizin altını çizdim. Uzun süre kârsızlık, fakirlik ve hayat pahalılığının siyasi bir tercih olamayacağını, bu sebeple sonunda siyasetin duruma müdahale edeceğine dair inancımı tekrarladım.
Bilgiye para harcamaktan çekinmeyin
Bundan başka gelecek yıl için %25 enflasyon, % 25-30 arası politika faizi ve % 5 büyümeye herkesin razı olduğunu, ancak şu anki ekonomi yönetiminin bunu başaracak bir profili olmadığını sözlerime ekledim. Ayrıca, yapay zeka ve dijitalleşme olmadan tekrar darboğaza düşüleceğini hatırlatarak, "bilgiye para harcamaktan çekinmeyin" diyerek sözlerimi bitirdim.
Söylediklerim ihracatçıları ne kadar tatmin etti bilmiyorum. Ancak, dışarı çıkarken elimi sıkmak isteyen büyük bir insan grubu ile karşılaştım. "Allah sizden razı olsun" dediler. Türkiye'nin ayakta kalması için çalışan bu iyi yürekli insanlara "Sizden de" diyerek ayrıldım.
Maalesef ihracatçının belini büken "yüksek faiz-düşük kur" politikasının değişeceğine dair bir beklentim yok. Şu anki ekonomi yönetimi görevde kaldıkça bu anlamsız reçete devam edecek. Zaten yeni yılda TL'nin akıbetini öğrenmek uluslararası kuruluşların raporlarına bile yeterli. Söyledikleri gerçekleşmese bile en azından beklentilerini anlıyoruz.
Mesela yabancı kurumlar gelişmekte olan piyasa para birimleri arasında Nijerya, Türkiye ve Brezilya'nın en iyi performansı göstermesi muhtemel diyorlar.
Bu arada stratejistlerin çoğu gelişmekte olan ülkelerin para birimlerini "şu anda aşırı değerli" olarak görüyor. Bu durumdan bende raporlarımda bahsediyorum. Orta ve Doğu Avrupa'daki bazı para birimlerinin % 15-20 oranında aşırı değerli olduğunu söylerken, Kolombiya pesosu ve Meksika pesosunun ise yaklaşık yüzde 10-15 oranında aşırı değerli olduğunun altını çiziyorlar.
Ülkeye gelmeden de para kazanan hatırı sayılır insan
Yazılan raporlara göre 2026'da gelişmekte olan piyasalarda yerel para cinsinden tahvil getirilerinin muhtemelen pozitif olması, Türkiye ve Brezilya'da ise daha iyi performans göstermesi bekleniyor.
Demek ki, 2026 yılında da ülkeyi perişan eden yüksek faiz-düşük kur politikasının devam edeceğini bekliyorlar. Ülkeye bu şekilde gelen yabancı sermayenin kimseye bir hayrı olmadığı gibi, ülkeye gelmeden de para kazanan hatırı sayılır insan var.
Bakalım siyasi rüzgarlar bu reçetenin devam etmesine müsaade edecek mi ? Ekonomi yönetimi bu şekilde yerinde kalabilecek mi ?Reçetenin uygulanmasına devam edilmese daha iyi olur diye düşünüyorum.