Kimi özel hastanelerde hayati servislerin 'işletmecilere' verilmesi her boyutu ile tartışmaya muhtaç. Yaygınlaşan bu sistem, sadece tıp etiği açısından değil, hastanelerin ekonomik durumu açısından da ciddi sinyaller veriyor.
Ege'de bir seyahatten dönerken, uçakta seslendi doktor bey; "Televizyonlarda hep faizden, krediden, Merkez Bankası'ndan bahsedip duruyorsunuz. Sağlık sisteminde çok sorun var, bilginiz olsun!" Sorunca, "Kendi alanımdan söyleyeyim" dedi, "Bizim yoğun bakım servislerini işletmecilere veriyorlar."
Hayretle, 'yoğun bakımın işletmecisi mi olur' diyecek oldum, "Üst düzey hastanelerde olmaz. Ama işine gelen kimi hastaneler, uygun gördükleri kişilere, 'gel bu yoğun bakımın işletmesini sen yap' diyor. Tabii bunlar Sosyal Güvenlik Kurumu'na haber verilerek yapılan işler değil. Sonuçta SGK işletmeciye değil, hastaneye ödeme yapıyor. Ama tıp etiğine aykırı bir ortaklık oluşmuş vaziyette. Özellikle yatak doluluğunun, ekonomisinde hayati önemde olduğu hastanelerde 'servis işletmecileri' devrede. İşleri, yoğun bakımı doldurmak, gerekmediği halde hastanın daha uzun süre yatmasını sağlamak. Yoğun bakım servisinde ne harcama yapılmış, ne gelir elde edilmiş, kârlılık hesapları yapıyorlar. Yönetimler, servisi gelir kapısı gibi görüyor. Oysa bir hastanenin kurumsal yapısıdır yoğun bakım. Başhekim her şeyden sorumlu olmalıdır."
Doktor beyin anlattıklarının hepsini paylaşamayacağım. Belge lazım. Ama işin özü; özel sektör hastanelerinin fiyatlarının üzerine sürekli baskı yapılınca, hastaneler de masrafları azaltmanın yoluna bakıyor. Kalite düşüyor. Vatandaş belki artık yatak bulabiliyor ama derdine çare bulamayabiliyor. 'Servis işletmeciliği' sistemi 'yeni doğan çetesi' gibi kötülüklere de zemin oluşturuyor. "Tabii" dedi doktor bey; "Çocuk ölümleri, çeteler gibi konuların üzerine gitmek sansasyonel bir hava yaratıyor ama maalesef sağlıkta kök sorunların da üzerini örtüyor. "
Görünen o ki, sağlık sisteminin kendisinin bir tedaviye ihtiyacı var!