Meslek açısından baktığımda, kendimi şanslı birisi olarak görüyorum.
1975 yılı başında mesleğe başladığımda, bir önceki yıl olan 1974 yılının ihracat rakamı 1,5 milyar ABD doları idi. 2024 yılını ise
Devlet, ihracat rakamlarının artması için çaba gösteriyor ve ürün temelinde destek veriyordu. İhraç ürünlerine verilen destekler, ihracat bedelinin %5 ile %45’i arasında değişiyordu.
Faydası oldu mu derseniz, pek olmadı demek olmaz amma hayali ihracat sektörünün doğmasına da neden oldu demeyi unutmayalım.
Bu örnek bize, ihracatın arttırılması için yapılması gerekenlerin arasında parasal desteğin öneminin en önde olmadığını ve bununla birlikte başka önemli unsurların olduğunu gösterdi.
Kuşkusuz piyasalar, pazarlar, ekonomik dinamikler değişiyor amma bazı konular var ki temel taşı olarak ihracat sektörünün altında kımıldamadan duruyorlar.
Eğitim: Üniversitelerimizde ve meslek yüksek okullarında verilen dış ticaret eğitimleri ne yazık ki sektörün gereksinimlerini karşılamaktan çok uzak.
Buralarda ders veren hocalarımızın neredeyse tamamına yakını akademisyen ve sektörel hayattan uzak ve dış ticaret deneyimi olmayan kişiler.
Bu nedenledir ki ders programları ve içerikleri, sektör uygulamalarından uzakta duruyorlar.
Bu okullarda, sektörün ihtiyaçlarına göre hazırlanmış müfredat ve sektörde deneyimi olan hocalar olmalıdır ki çocuklarımız sektörde neler, nasıl yapılıyor ve oradaki gerçekler nedir diye bilinçli ve bilgili olarak mezun olsunlar.
Öte yandan, bu okullarda okuyanlara staj mecburiyeti getirilmelidir.
Usta çırak ilişkisinin değerini yadsımak olası değildir.
En kalıcı öğrenim böyle görülür.
Staj: Çuvaldızı başkasına batırdık amma iğneyi kendimize batırmakta geri kalmayalım. İhracatçılar olarak bizler, işletmelerimize gelen gençlerimizi ayak bağı olarak değil, gelecekteki olası çalışanlarımız olarak görmeli ve onları buna göre yetiştirmeye çalışmalıyız.
STK’lar: Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), staj konusunda bir çalışma başlatmıştı amma sesinin çok çıkmasına karşın eylemler o nedenli olmadı.
TİM şemsiyesi altında tüm ihracatçı birliklerinin, TSO’ların kendi bölgelerinde yerel staj programları uygulamaları çok faydalı olacaktır.
Ancak bu, her firma en az 2 stajyer çalıştıracak zorlaması ile olmaz.
Staj uygulaması için bir müfredat belirlenmeli ve bu müfredatın nasıl uygulanacağı firmalara öğretilmeli, firmalarımız staja gelen gençlerimizin neler yapacakları konusunda bilgilendirilmelidir ve gençlerimiz de bu çerçevede yetiştirilmelidir.
Devlet destekleri: Günümüzün bilgi-iletişim ortamında, her türlü işlemin kolaylıkla izlenebileceği göz önüne alındığında, ihracat verilen desteklerin geç ödenmesini anlamak kolay olmuyor. Devlet kaynaklarının kısıtlı olması buna neden olmamalıdır.
Sorun paranın olup olmaması değil, tahsis edilenin zamanında ve olabildiğince erken ödenmemesidir.
Kayırmacılık şikâyetleri göz ardı edilmemeli, suyu taşıyan ile testiyi kıran etik değerler gözetilerek ayırt edilmeli ve bu konuda siyaset etkisi yok edilmelidir.
Öte yandan desteklenen birçok faaliyet, topladılar konuştular dağıldılar çerçevesinde kalmakta ve buralara tahsis edilen kaynaklar israf edilmiş olmaktadır.
Desteklerin amaca uygun kullanılıp kullanılmadığı ve etkilerinin, çıktılarının neler olduğu bilimsel temellerde incelenip değerlendirilmelidir.
Bu şekilde toplanacak verilerin analizi bizlere, daha sonra verilecek destekler ve uygulamaların nasıl olması konusunda yol gösterici olacaktır.
Desteklerin oluşturulmasında ve uygulanmasında hem sektör ile ürün ve hem de ülke temelinde ayırımcı davranmak gerekir.
Destekler katma değer katkısı, istihdam getirisi, ithalata bağımlılığı gibi farklı kıstaslar uygulanarak farklı yapılandırılmalı ve uygulanmalıdır.
Bulgaristan’a mobilya satan, Arjantin’e mobilya satan ile aynı desteği alırsa, biz farklı pazarların potansiyelinden nasıl faydalanabiliriz?
Firmalarımız: İhracat yapabilmek için ilk işin müşteri bulmak olduğu fikrinden uzak durmaları gerek şarttır.
Kuşkusuz müşteri yoksa ihracat yapılamayacaktır amma ihracata açılan kapının, daha müşteri bulmaya gelmeden işletmemizin ve ürünümüzün ihracata hazır olması gibi iki anahtarı olduğunun farkında olmaları gerekir.
Bu iki anahtar ile açılmadan zorlanan kapının, bir süre sonra çökmesi ve geçit vermeyecek hale gelmesi de kaçınılmaz gerçektir. Çünkü bu durumda korku orada bizi bekleyecektir.
Türk ihracatçıların yıllık artış rakamlarının neden düşük olduğunu incelediğimizde, her yıl ihracata birçok firmanın girmiş olmasına karşın, ihracattan vazgeçen firma sayısının da bu rakama yakın olduğunu görüyoruz.
Firmalarımızın ihracattaki en önemli sorunlarından birisi sürdürebilirliktir.
Başka bir deyişle, ihracat ordumuza katılan her 4 firmaya karşılık neredeyse 3 firma ihracattan vazgeçmektedir.
Bilgi: Tüm zamanların en önemli değeri bence bilgi olmuştur.
Bilgidir dünyayı değiştiren.
Amma siz ihracattaki an önemli bilgiyi, rakiplerinizin konşimento detaylarını elde etmekle eşdeğer tutarsanız, gün gelir ve sizin konşimento içeriğinizi elde edenler de sizin sırtınızı yere vurur.
Teslim Şekilleri/ INCOTERMS ve Ödeme Şekillerini öğrendik bu bilgi bize yeter der misiniz?
Derseniz ihracatın zorluklarını göğüslemeye hazır olun derim.
Girdi tedariğinden başlayıp, lojistik, bankacılık, ithalat ve ihracat gümrüklemesi ile devam eden amma bunlarla da kısıtlı olmayan zincire ne dersiniz diye sorarım.
Pazarlarla ve kültürlerarası iletişim konularını ne yapacağız.
Bu paragrafı özetleyecek olursak “ Eğitim Şart.”
Uzun hikâyeyi kısa tutup sohbeti bitirecek olursak derim ki…
İhracatımızın arttırılabilmesi, olması geren seviyelere yükseltilebilmesi ve bundan sağlanacak faydanın tüm ulus yüzeyine dağılabilmesi içi yapılması gereken tek şey tüm tarafların, geleneksel değerimiz olan İMECE ile çalışmasıdır.
İhracat her ülkenin geleceğini aydınlatan bir iş olarak görülmelidir
Üzerinden politika gölgesi ve içerisinden politikacı eli uzaklaştırılmalıdır.