Bahsedildiği gibi bir "normalleşme" yok. Sadece yaşananları "yeni normal" olarak kabul etmemiz bekleniyor.
Biliyorsunuz, arada sırada "yazacak iyi bir gelişme bulamıyorum" diye not düşüyorum. Hafta sonu bir daha muhakeme yapayım dedim. Gerçekten ekonomide iyi giden ne var diye baktım. Hemen paylaşayım:
- Enflasyon: Resmi olarak düşüyor ama hanehalkı hâlâ bir yıl sonrası için %54 bekliyor. Yani vatandaş düşen enflasyona inanmıyor. Fiyatlama ve satın alma davranışlarını buna göre yapıyor. TÜİK'in hesaplamaları üzerine ciddi tartışmalar ve bir de dava var. TÜİK mahkemenin taleplerine cevap vermiyor. Dolayısıyla milii muhasebe hesaplarıyla alakalı ciddi bir güven sorunu var. İki yıldır görevde olan Ekonomi Yönetimi hedefe bir türlü ulaşamıyor.
- Faizler: İnsanlar döviz kuru kontrol edilmese bu seviyedeki faize bile paralarını yatırmayacaklar. Döviz kurlarının daha ne kadar kontrol edileceği konusunda soru işaretleri artmaya başladı. Yanlış bir faiz artış patikasından sonra şimdi de kimsenin inanmadığı resmi enflasyona bakarak faiz düşürme patikasına girildi. Bizi 800-1000 baz puan arası indirim bekliyor. Sanırım ekonomi yönetimi reçetenin tutmadığını anladı, düşük faiz dönemine yavaş yavaş geri dönüyor. Bu arada beklenen enflasyon ile mevcut kredi faizi arasında tamamen bağlar kopmuş durumda. Kopuk linklerin bir türlü ihdas edilemediği aşikar.
- Maliye: Faiz dışı açık vermeye devam eden, sürekli harcayan kamuya finansman sağlamak için yeni vergiler ve kesintiler icat eden, bu sebeple sürekli hayat pahalılığı üreten bir maliye yönetimi var. Kamuya "dur" diyemiyor, kayıt dışı ile mücadeleyle gündemi oyalıyor.
- Hazine: Özel sektör gibi yabancı para cinsi borçlanmada rekor kırıyor, faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı hızla yükseliyor. Muazzam bir "crowding out" etkisi yaratıyor. CDS primleri 300 ile 250 arasında kaldığı için faiz seviyesini daha fazla indiremiyor. Kamu borçlanma kağıtlarındaki faiz düşüşü olumlu ama borçlanma hızı rahatsız edici.
- Merkez Bankası: Anlamsız şekilde döviz kurlarını kontrol etme hevesi yüzünden Avrupa'nın en pahalı ülkesi haline geldik. TCMB yönetiminin ne vatandaş ne de iş dünyası ile empati kurma niyeti yok. Geride bıraktığımız iki yılda oldukça dağınık ve "deneme-yanılma" yöntemi ile iş yapan bir halleri vardı. TÜİK'in tartışmalı datasına sarılmış bir para politikası uyguluyorlar. Son basın toplantısındaki "hedef-tahmin" tartışmasında yine yıprandılar. Meselenin özü, artık pek az insan Merkez Bankası'nın başarılı olduğuna inanıyor. Kurumun saygınlığı daha da yıpranmasın diye itinalı analizler yapılıyor.
- Hayat pahalılığı: Market ve pazardaki fiyatların yanı sıra ürün kalitesinde de ciddi düşüş var. Et ürünlerinden başlayarak her kalemde Avrupa'dan bile pahalı hale geldik. Halkın eğitimden sağlığa, kiralardan gıdaya kadar satın alamayacak kadar güçsüzleşmesi "dezenflasyon için iyi haber" olarak sunuluyor. Asgari ücret açlık sınırının yine altına düşmüş durumda. Yabancılar bile artık pahalılık sebebiyle tatil destinasyonlarını değiştiriyorlar.
- Sosyal politikalar: Hem emekliler hem de sosyal yardımlar konusunda OECD'de son sıralardayız. Muazzam kamu harcamaları ortadayken, bu konuda iyileştirme yapılmaması ciddi bir sorun.
- Tarım: Sanırım durum belli, üzerinde uzun uzun konuşmaya gerek yok. Avrupa'daki bakkallar ya da küçük marketlerde bile Türkiye'deki lüks manavlardan daha iyi ürün daha ucuza satılıyor.
- Sanayi ve ihracat: Her ikisi de maliyet-fiyat baskısında ciddi acı çekiyor ve Ekonomi Yönetimi bu durumu "gayrimenkullerini hala satmadıklarına göre durumları iyi" şeklinde yorumluyor. Ayrıca konkordatoları azımsayan, sıkışınca "2018 daha kötüydü" diye makale yazdıran yaklaşımları var. Sanayi yurt dışına taşınma işini hızlandırdı. Ancak Bakan Şimşek "zaten Milli Gelirdeki payı düşük" diyerek önemsemediğini söylüyor. İthalatta korunma önlemleri öyle abartılı hale geldi ki, enflasyonu bizzat körüklüyor. Sanayiye gelen teşviklerin çoğu eski teşviklerin benzeri, uygulama tebliği oldukça karışık yazılmış. Belli ki acele edilmiş.
- Ulaştırma ve haberleşme: Çok pahalı ve giderek daha pahalı hale geliyor.
- Konut ve barınma: Artık orta gelir için konut almak imkansız hale geldi, kiralar ise ücretlerin içindeki tolerans sınırını geçti. Zaten bizzat yaşıyorum bu durumu.
- Yabancı sermaye: Portföy Sermayesi haricinde ülkeye giren büyük bir yatırım yok. M&A işlemlerinden haberimiz var ancak cari açığın kapanmasında büyük bir fayda yok. Azar azar gelen girişleri "yabancılar gelmeye başladı" diye lanse etmek doğru değil.
- Turizm: Çok erken zafer ilan edilen 2025 için gelen haberler pek de beklendiği gibi değil. Umarım toparlanır.
- İşsizlik: Normal göstergelerde %10'un altında ama geniş tanımlı işsizlikte %33 civarındayız. Bu bir rekor.
- Enerji: Burada iyi haberler var ancak cari açık ve vatandaşın hayatına yansıması uzun sürecek.
- Milli savunma sanayii: Orada oldukça iyiyiz ve giderek daha da güçleniyoruz. Etraf ateş topuna dönerken “çok şükür” diyoruz.
- Büyüme: Geçen yılın ikinci çeyreğindeki mütevazı büyümeden sonra %3 ile %4 arasında bir büyüme beklerken, %4,8 gelmesi elbette olumlu. Ancak enflasyon reçetesinin çalışmadığını da gösteriyor. Hane halkı harcamalarının büyümedeki payı ortada. İnşaat ise eski gücüne kavuşmuş gözüküyor. Bu şekilde TÜFE kalıcı değil geçici düşebilir ancak.
Daha da listeyi uzatabilirim. Ancak, ekonomi yönetimi çok ufak iyileşmeleri muazzam gelişmeler olarak göstermeye çalışırken bizim uyarılarımıza kızıyorsa, kendilerinin bileceği iş. Mesela hanehalkının 12 ay sonra enflasyon beklentisi sadece 0,4 puan düşerek % 54,1 olunca sevinçli açıklamalar yapıyorlar. Fakat söz konusu beklentinin 2 ay öncesinden hâlâ yüksek olduğunu söylediğimiz zaman bozuluyorlar. "Enflasyon beklentileri düşüşe geçti" diyerek yaranmaya çalışan haber merkezleri de var. Halbuki ekonomi yönetimi "çok az bir iyileşme var, demek ki vatandaşımızı daha fazla ikna etmemiz lazım" dese daha etik olacak ve hedefine ulaşacak.
Bu arada, ilginçtir. Eski ekonomi yönetimlerini kötülemek için ve başarılı yöneticilerin önünü kesmek için kara propaganda yürütülüyor. Kimse gerçeği duymak istemiyor. Yeter ki carry trade bitmesin. Çünkü kılını kıpırdatmadan muazzam paralar kazananlar var. Bu düzen bozulsun istenmiyor.
Sonuç olarak bahsedildiği gibi bir "normalleşme" yok. Sadece yaşananları "yeni normal" olarak kabul etmemiz bekleniyor. Daha faydasını görmediğimiz "büyük atılım" diye lanse edilenleri övmemiz için de önce meyvelerini toplamamız lazım. Hayat tecrübesi bize bunu öğretti. Kusura bakmasın arkadaşlar.
Sonuç olarak: Ekonomistlerin artık doğru düzgün bir icraat görmeden olumlu eleştiri yapmak istemediklerini anlamak lazım. Bu ekonomi yönetimi göreve geldiğinde peşin peşin alkışlayanların da mahcup olduğunu ve sustuğunu görüyoruz. Kendilerini savunan birkaç kişinin kalmış olması belli ki huzursuz ediyor. Bunun çözümü belli: Taraflarla daha sıcak daha empati dolu ve sorunları çözen bir yaklaşım göstersinler. Görecekler ki, her şey daha rahat olacak.
Sanayi ve ticaret odalarına gidip oradaki insanlara "her şey güzel" sunumu yapmak yerine, "bugün sizleri dinlemeye geldim" diyerek samimi bir şekilde not alıp sorulara içtenlikle cevap verseler bunların hiçbiri belki de yaşanmayacaktı. Ekonomi yönetimi cebindeki son kuruşu sermaye yapanları yerle bir ederken, hobi için iş insanlığı yapan rantiyeyi zengin ediyor. Acaba bunun farkındalar mı?
Belki de ekonomi yönetimi kamu harcamalarını durdurmadan uygulanan dezenflasyon reçetesine kendisi de inanmıyor. Dolayısıyla verecek cevapları olmadığı için mesafeli duruyorlar ve "bizi anlamıyorsunuz" diyerek sürekli sitem ediyorlar. Gerçekleri konuşsunlar rahatlarlar aslında. "Elimizden bu kadar geliyor, daha iyi bilen varsa buyursun" demek bile erdemdir. Tabii, kendilerinden daha iyi hiç kimsenin olmadığına inanıyor olabilirler. Bu durumda zaten iktisat biliminin çerçevesinden zaten çıkmış oluyoruz.
Son olarak, yapılan eleştiriler ideolojik bazlı, teknik, bilimsel ya da doğrudan doğruya duygusal sebeplerle olabilir. Başka zaten hangi sebeple olabilir ki? Dolayısıyla yapılan eleştirinin menşei önemi değil. Doğru olup olmadığına bakmak lazım. Doğru değilse ve yapılan işin arkasında toplum duruyorsa zaten sıkıntı yok, aldırmadan yola devam etsinler. Yok eğer toplum arkasında durmuyor ve yapılan eleştirilerin kısmen ya da tamamen doğru olduğuna dair bir intiba oluşuyorsa, mutlaka yöneticilerin oturup düşünmesi lazım. Mesele bu kadar basit. Alınganlık yapıp küsmeye gerek yok.