Sadece Suriye meselesi değil, Doğu Akdeniz’de giderek güçlenen Türkiye karşıtı cepheleşme alarm veriyor.
Türkiye, dış politikada büyük sıkışmışlıkla karşı karşıya.
AK Parti hükümetinin ABD’de Trump yönetimini arkasına aldığını düşünerek geliştirdiği Ortadoğu politikası tıkandı. Trump’ı “ikna edip”, İsrail’i söylemde olmasa bile eylemde “teskin etme” üzerine kurulan Ortadoğu politikası yürümüyor. Sadece Suriye meselesi değil, Doğu Akdeniz’de giderek güçlenen Türkiye karşıtı cepheleşme alarm veriyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Milli Savunma Bakanı Güler ve MİT Başkanı Kalın ile gerçekleştirdiği Şam ziyareti kritik önemdeydi. Ziyaret sonrasında yapılan açıklamalarda dikkat çeken ise Fidan’ın İsrail tarafından ilhak edilen Suriye’ye ait Golan tepeleri meselesine hiç girmemesiydi. Belli ki, daha geçen hafta ABD Başkanı Trump’ın “Golan tepelerini İsrail’e devrettim” açıklamasına karşı açık tavır almak istemiyor Ankara. Bu nedenle, Şam’ı kontrol eden HTŞ’nin, ABD ve İsrail’e “Golan’sız Suriye haritaları yayınlayarak” selam çakmasına bile ses edilmiyor.
Fidan’ın Şam’da İsrail’e Golan üzerinden değil de PYD-YPG üzerinden yüklenmeyi tercih etmesi aslında Ankara’nın önceliklerini de ortaya koydu; “SDG’nin belli faaliyetleri İsrail’le koordinasyon içerisinde” gerçekleştirdiği saptaması önemli. Fidan’ın bu sözlerinden hemen sonra Şam kontrolündeki silahlı güçlerin Halep’te PYD-YPG kontrolündeki mahallelere yüklenmeleri de tesadüf değil.
Bunu da Ankara’nın Şam’daki HTŞ yönetimi üzerinde giderek azalmakta olan etkisini kullanarak, PKK’nın Suriye uzantısı PYD-YPG’yi dağıtmak için son hamlesi olarak yorumlamak mümkün. İşler mi? İsrail’in Trump üzerindeki etkisi, Körfez Araplarının ise Suriye’de Türk izini minimuma indirme kararlılığı söz konusu olduğunda işlemesi çok zor görünüyor. Buna elbette Türkiye’de PKK elebaşı Öcalan üzerinden yürütülen yeni sürecin tıkanmasını da eklemek gerek. Suriye’de işler hiç iyi gitmiyor, belli.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı tehlikeli cepheleşme
İsrail’in sadece Suriye’de değil, Doğu Akdeniz’de de Türkiye’yi “dışlama/şeytanlaştırma” politikası da tüm hızıyla devam ediyor. Bir yanına Kıbrıs Rum Lideri’ni, diğer yanına Yunanistan Başbakanı’nı alan İsrail Başbakanı Netenyahu’nun açıklamalarında Türkiye’nin adı hiç geçmese de, adres belliydi; Netenyahu, “Topraklarımız üzerinde imparatorluklarını yeniden kurabileceklerini hayal edenlere sesleniyorum: Unutun bunu” sözleriyle sadece Ankara’ya değil, başta Washington olmak üzere, tüm dünyaya “Türkiye tehlikesi” mesajı verdi.
Türkiye’nin dört bir yanında ortaya çıkan kimliği belirsiz dronlara, şimdi bir de uçak kazası eklendi; Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçak Ankara’dan havalandıktan hemen sonra düştü. Tam İsrail-Rum-Yunan cephesinin oluştuğu günlerde Ankara’ya gelip, Libya-Türkiye münhasır ekonomik bölge anlaşmasını müzakere eden Genelkurmay Başkanı’nın uçağının düşme nedeni ise “teknik arıza” olarak açıklandı. Tesadüf olabilir mi?
2026 zor geçecek...
Rum-Yunan ikilisini yanına alan Netenyahu’nun yılbaşından hemen önce görüşeceğiTrump’a da benzer mesajları vereceğini tahmin etmek güç değil. İsrail basınına göre Trump’dan “İran’a yeni harekat izni” isteyecek olan Netenyahu’nun, Türkiye’yi olabildiğince etkisizleştirmek istemesi oyunun bir parçası.
Milli Savunma Bakanı Güler’in PKK terör örgütünün İran kolu PJAK ile mücadelede Tahran yönetimi ile iş birliği yapıldığı açıklamasını ise, Ankara’nın “İran’a yönelik İsrail-ABD cephesine katılmayacağız” mesajı olarak okumak mümkün.
2026, hem Suriye’de, hem İran’da yoğun çatışma olasılıkları ile geliyor, belli oldu...