Erdoğan AK Parti hükümetinin başı olarak "görüşmem" derken; Fidan, Rum lider ile görüşmeyi "devlet adına" mı yaptı? Böyle bir ayrım gerçekten var mı?
Bir yandan ABD-İsrail eliyle Orta Doğu dizaynı çalışmaları; diğer yandan Türkiye'de adına "terörsüz Türkiye" denilen, kimsenin tam olarak nereye varacağını kestiremediği yeni siyasi süreç.
Kafalar çok karışık. En büyük karışıklık ise, "devlet" ve "hükümet" arasındaki giderek flulaşan o çizginin nereden geçtiği.
Ortada 25 yıla yaklaşan AK Parti iktidarı var. Recep Tayyip Erdoğan önce Başbakan, ardından da tam yetkili Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetti, yönetmeye de devam ediyor.
AK Parti iktidarının ilk yıllarında eğer bir "devlet-hükümet" ayrımı vardıysa bile, 25 yıla varan süreye yayılan bürokrat atamaları, yargıda gerçekleşen "reformlar" ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi eliyle, bu ayrımın ortadan kalktığını varsaymak mümkün.
Ancak iş politik söyleme gelince, sadece iktidar sözcüleri değil, muhalefet partisi temsilcileri bile izledikleri politikaları meşrulaştırmak için "devlet" ile "hükümet" arasında bir "ayrım varmış gibi" yapmaktan çekinmiyorlar. Örnekleri çok.
Kıbrıs'ta Rumlar ile doğrudan temas
New York'ta geçen hafta Dışişleri Bakanı Fidan, Kıbrıslı Rum lider Hristodulidis ile baş başa görüştü. KKTC basınına göre, KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ise görüşme sırasında dışarıda, koridorda bekledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Fidan-Hristodulidis görüşmesinden sadece saatler sonra, Kıbrıslı Rumlar'ı kastederek, "Benim Güney'e böyle bir ziyaret düşüncem söz konusu değil. Çünkü onlar nasıl KKTC'yi bir devlet olarak kabul etmiyorlarsa biz de Güney Kıbrıs'ı bir devlet olarak kabul etmiyoruz. Dolayısıyla benim kitabımda onlarla böyle bir görüşmenin yeri yok" dedi.
Acaba Erdoğan AK Parti hükümetinin başı olarak "görüşmem" derken; Fidan, Rum lider ile görüşmeyi "devlet adına" mı yaptı? Böyle bir ayrım gerçekten var mı?
Keza Bogota'daki Lahey grubu toplantısında Türkiye'nin İsrail'i kınayan sert bildiriye katılıp, 12 ülkenin altına imza koyduğu 6 maddelik İsrail'e yaptırım planına katılmaması eleştirilerine de "devlet" bahane edilerek yanıt verildi;
Dışişleri Bakanlığı tarafından Bogota toplantısı konusunda bir değil, iki ayrı açıklama yapıldı. Açıklamalarda AK Parti hükümetinin İsrail'e yaptırım paketine katılmama gerekçesi "devlet içinde eşgüdüm" olarak gösterildi. Bogota'daki 12 ülkenin katıldığı altı maddelik yaptırım paketini Türkiye'nin tek taraflı olarak zaten "büyük oranda" İsrail'e karşı uygulamakta olduğu da ifade edildi. "Madem Türkiye zaten o yaptırımları uyguluyordu, neden Bogota eylem paketine imza atmadı" sorusu ise, havada bırakıldı.
DEM Parti kiminle müzakere ediyor? Devlet mi, hükümet mi?
Benzer bir çelişki ise "Terörsüz Türkiye" meselesinde yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan süreç hakkında "Biz bu yolu AK Parti, MHP ve DEM olarak üçlü yürümeye karar verdik" diye konuştu. Ancak DEM Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları, o meşhur "hükümet-devlet" ayırımına değinerek, "Biz herhangi bir parti ile yürümüyoruz. Biz devletle bu yolu yürüyoruz" dedi.
Sahi "devlet" nerede bitiyor, "hükümet" nerede başlıyor? Yanlış ya da doğru politikaları hangisi izliyor?