Sürdürülebilirliği bir iş modeli değil, bir yaşam biçimi olarak ele alan Simurg Inn; doğayla uyumlu mimarisi, yerel üreticiyle kurduğu bağ ve kadın emeğini merkeze alan yaklaşımıyla Ayvacık’ta “başka bir turizm mümkün” diyen bir ekosistem kuruyor. Kurucusu Dilara Karabay, bu yolculuğun ticari değil; insani, ruhsal ve çevresel bir dönüşüm olduğunu söylüyor.
Bazı mekânlar vardır; sadece konaklama sunmaz, insanın hayatla kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmesine vesile olur. Simurg Inn de tam olarak böyle bir yer. Ayvacık’ın zeytin ağaçlarıyla çevrili sessizliğinde filizlenen bu yapı, sürdürülebilirliği bir etiket olarak değil, gündelik hayatın doğal bir parçası olarak ele alıyor. Kurucusu Dilara Karabay için Simurg Inn bir otelden çok daha fazlası: Doğayla yeniden temas etme, üretimle anlam kurma ve kadın emeğiyle güçlenen bir yaşam alanı. Enerjiden suya, tarımdan gastronomiye uzanan bütüncül yaklaşımıyla Simurg Inn; sürdürülebilir turizmin “niş” değil, bugünün zorunluluğu olduğunu hatırlatıyor.
“Simurg Inn’in temeli yıllar boyunca içimde kendini büyüten bir ihtiyaçtan ortaya çıktı. Hayatın doğal akışına yeniden bağlanma ihtiyacı. İstanbul’da zamanla kendimi hem doğadan hem de kendi özümden uzaklaşmış hissediyordum. Ayvacık’la karşılaşmam ise bir tesadüf değil. Bölgenin sadeliği, sessizliği, zeytin ağaçları, denizin sakinliği ‘Burada başka bir hayat mümkün’ dedi bana” yorumlarını yapan Dilara Karabay, bu yolculuğu şöyle anlatıyor:
İnsani, ruhsal ve çevresel bir dönüşüm
“Benim için burası bir otel değil; bir yaşamın yeniden doğuşunun mekânsal karşılığı. Bu yüzden motivasyonum hiç ticari değil. İnsani, ruhsal ve çevresel bir dönüşüm. Buraya gelen misafirlerimizin de aynı hissi yakalayabildiğini gördüğümde bu yolculuğun ne kadar doğru olduğunu bir kez daha inanıyorum. Sürdürülebilirlik bizim için sadece bir kelime ya da bir etiket değil, bir trend olmanın ötesinde, bu bizim gerçek yaşam biçimimiz. Gündelik hayatımızın doğal bir sonucu. Simurg Inn için yola çıkarken tek bir soru sorduk kendimize; doğaya olan borcumuzu nasıl ödeyebiliriz? Bu sorunun yanıtları bugün bütün işleyişimizin temelini oluşturdu. Her gün doğaya yük olmak yerine onunla nefes almanın yollarını arıyoruz.”
Suyun miktarına değil değerine odaklanıyoruz
“Simurg Inn’de elektrik ihtiyacımızın önemli kısmını güneş enerjisinden karşılıyoruz. Isıtma- soğutma sistemlerinde düşük enerji tüketen çözümler tercih ediyoruz. Otelin inşa sürecinde yapı malzemelerinin yalıtım açısından verimli ve doğal olmasına gayret ettik. Burada yağmur suyunu toplayan ve depolayan sistemler kullanıyoruz. Gri suyu arıtarak bahçe sulamada yeniden değerlendiriyoruz. Suyun miktarına değil değerine odaklanıyoruz ve misafirlerimizi de bu farkındalığa dahil ediyoruz. Organik atıkları komposta dönüştürerek bahçede kullanıyoruz. Cam, metal ve kâğıt atıklarımız ayrı toplanıyor ve bölgedeki geri dönüşüm noktalarına iletiliyor. Tek kullanımlık plastikleri tüm operasyonel işlemlerimizden çıkardık. Kimyasal gübre ya da pestisit kullanmadan, doğanın kendi döngüsüne saygı duyan bir üretim modeli benimsiyoruz. Mutfağımızda tükettiğimiz sebze, meyve ve otların büyük bölümü kendi bahçemizden geliyor. Toprak verimliliğini kompost ve doğal yöntemlerle destekliyoruz.”
Yerel üreticilerle kurduğumuz ilişki, bir topluluk yaratma çabası
“Ayvacık, aslında çok zengin bir tarım kültürüne sahip olmasına rağmen bu zenginlik Türkiye’nin genel gastronomi haritalarında çok görünür değil. Biz Simurg Inn olarak bu görünürlüğü artırmayı misyon edindik. Satın aldığımız ürünlerin neredeyse tamamını yakın çevredeki üreticilerden alıyoruz. Misafirlerimize ürünlerin kimlerden geldiğini anlatıyor, çoğunlukla üreticilerle tanıştırıyoruz. Böylece üretici ve tüketici arasındaki bağı güçlendiriyoruz. Mevsimsellik ilkesine bağlı kalarak, üreticileri sürdürülebilir bir üretim biçimine teşvik ediyoruz. Menülerimizi mutlaka bölgenin bize sunduğu ürünlere göre oluşturuyoruz. Zeytin, badem, aromatik otlar, keçi ürünleri gibi yerel değerleri misafirlerimizin deneyimlemesini sağlıyoruz. Atölyeler, tadım etkinlikleri ve yürüyüş rotalarıyla misafirlerimize ayrıcalıklı bir deneyim yaşatmaya çalışıyoruz. Bizim için yerel üreticilerle kurduğumuz ilişki ticari bağdan öte; bir topluluk yaratma çabası. Ekonomik değer yaratmanın yanında kültürel mirası da yaşatmaya çalışıyoruz.”
“Niş” algısından ortak sorumluluğa
“Türkiye’de sürdürülebilir turizmin önündeki en büyük engel, bu kavramın hâlâ “lüks” veya “niş” bir yaklaşım olarak görülmesi. Oysa sürdürülebilirlik ekstra bir maliyet değil doğru planlandığında işletmeye de uzun vadede kazanç sağlayan bir yatırım. Ne yazık ki sürdürülebilir uygulamalar için teşviklerin yetersiz olması da zorlayıcı bir durum. Küçük işletmelerin çevre dostu teknolojilere ulaşması maliyetli. Sektörde de standartlar ve denetimler bu konuda tam tutarlı değil. Turizm eğitimlerinin içerisine ekolojik farkındalığın dahil edilmesi de herkese uzun vadede yarayacak bir program olur. Atık yönetimi ve su tasarrufu sistemleri için hibe programları geliştirilebilir, yerel yönetimlerle doğa koruma alanlarına yönelik ortak projeler geliştirilebilir. Küçük ölçekli işletmelere verilecek yenilenebilir enerji teşvikleri de büyük önem taşıyor. Sürdürülebilir turizm aslında geleceğin değil bugünün zorunluluğu ve bu dönüşüm de ancak kamu, özel sektör ve yerel toplulukların birlikte hareket etmesiyle mümkün olabilir.”
Kadın dayanışması ile yazılan bir hikaye
“Simurg Inn’in ruhunu en çok besleyen şey, kadınlarla olan dayanışmamız. Ayvacık, geleneksel yapısı gereği kadınların istihdama katılımının sınırlı olduğu bir bölge. Biz bu döngüyü kırmak için kapılarımızı özellikle kadınlara açtık ve her zaman birlikte üretmeye devam edeceğiz. Burada kadınların yeteneklerine göre pozisyon almalarını sağlamaya özen gösteriyoruz. Gastronomi, hijyen, tarım, müşteri deneyimi gibi alanlarda düzenli eğitimler veriyoruz. Buradaki kadınların hikâyeleri; üretmeye duydukları özlem, hayatlarını dönüştürme istekleri ve sahip oldukları inanılmaz pratik zekâ ile bu mekâna tarif edilemez bir sıcaklık katıyor. Simurg Inn’in ev hissi veren atmosferi, aslında tam olarak kadınların emeğinden doğuyor. Simurg Inn, benim hayalimdi ama onu yaşatan kadınların hikâyeleri oldu.”
