Türkiye, bitki örtüsünün zenginliği ve arıcılık eko-sistemi sayesinde bal üretiminde önemli bir potansiyele sahip. Türkiye’de 4 milyon kovan ile yılda yaklaşık 60-70 bin ton civarında bal üretimi gerçekleşiyor. Ülkemizin rekabet gücünün artması için önemli stratejik adımlar atılmasına ihtiyaç var.
Öncelikle, bal üretiminde verimliliği artıracak çalışmalar ağırlık vermek gerekiyor. Tüm gıda ürünlerinde olduğu gibi bal konusunda da güvenilirlik önemli bir tercih nedeni. Bu yüzden ihracat yapmak isteyen kuruluşların araştırmaya kaynak ayırması ve gerekli raporları sunabilmesi gerekiyor. 45 yılda 43 ülkeye ihracat yapan Balparmak, kendi laboratuvarlarında yaptığı gelişmiş analizler sayesinde farklı ülkelerin yönetmeliklerinin gerektirdiği raporları temin edebiliyor. Böylece, küresel rekabet ortamında kendisine yer açabiliyor.
1994 yılından bu yana Türkiye bal sektörünün lideri olan Balparmak Euromonitor’a göre dünyanın ilk 10 bal markası arasında yer alıyor. 2024’te ihracatta Türkiye birincisi olan Balparmak İstanbul Su Ürünleri Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği (İSHİB)tarafından 2024 yılının en başarılı ihracatçısı olarak birincilik ödülü aldı.
Kuruluşun İstanbul Çekmeköy’de 30 bin metrekare alan üzerine kurulu dolum ve depolama kampüsü 32 bin ton yıllık üretim kapasitesine sahip. 300 kişinin çalıştığı tesis Ar-Ge altyapısıyla öne çıkıyor. Balparmak, her yıl cirosunun yüzde 2’sini Ar-Ge çalışmalarına ayırıyor. Türkiye’nin bal ve arı ürünleri alanındaki ilk, gıda alanındaki 8. Ar-Ge merkezi olan tesis için bugüne kadar 10 milyon dolardan fazla yatırım yapıldı. Laboratuvarlarda çoğu doktora ve yüksek lisans mezunu olan 20 kişi çalışıyor
Türk çam balı Yeni Zelanda manuka balına rakip olabilir
Geçtiğimiz günlerde çam balı ormanlarında arıcı ailelerle tanışma ve çam balı hasadını yerinde izlemek için bir basın grubu olarak Muğla Kuyucak köyündeydik. Bize, Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak, Balparmak Ar-Ge ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı, Balparmak Genel Müdürü Ulaş Altıparmak, Balparmak Marka Müdürü Melis Altıparmak, Balparmak Kurumsal İletişim Müdürü Neval Tunalı, Balparmak Kurumsal İletişim Uzmanı Dilara Eskitoğlu, Lea İstanbul İletişim Ajansı Kurucu Ortak Leyla Şen, Lea İstanbul İletişim Ajansı İletişim Danışmanı Nurbanu Durak’tan oluşan kalabalık bir ekip eşlik etti.
Türkiye çam balının anavatanı. Dünyadaki çam balı üretiminin yüzde 92-95’i ülkemizde gerçekleşiyor. Çam balı ülkemizde kızılçam ormanlarının yaygın olduğu Ege kıyılarındaki kızılçam ormanlarında, Anadolu Bal Arısı tarafından üretiliyor. Türk çam balı, 10 bin arıcı ailesinin geçim kaynağı.
Altıparmak Gıda (Balparmak) Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak çam balının dünyaca tanınır olması için gereken adımların atılması için çalışıyor. Altıparmak, bal ve arı ürünleri sektörünün ve markanın gelişim öyküsü hakkındaki sorularımıza şu yanıtladı verdi.
Balparmak nasıl doğdu?
1980 yılında yola çıktık. Bu yıl bu işe başlayalı tam 45 yıl oldu. Biz başladığımızda bal ve arı ürünleri diye bir sektör yoktu. Her zorluğu ile uğraştık, yıllarımı arıcı arkadaşlarla dağ bayır, ova dolaşarak, çadırlarda yatarak geçirdim. Sıfırdan bir sektör yarattık, o sektörü dünyaya açtık, ihracat yapılmasını sağladık. Özetle ben ömrümü bala, arıya, arıcılığa, doğaya adadım diyebilirim. Bugün 30 bin metrekarelik tesisimizde 32 bin tonluk kapasiteyle paketleme yapıyoruz. 43 ülkeye ihracat yapar hale geldik.
Kuruluş döneminde Türkiye’de arıcılık yeni gelişmekteydi ve sektörde kalite kontrol, gıda güvenliği ve markalı ürün anlayışı bulunmuyordu. Balparmak, bu ihtiyaca yanıt vererek, kısa sürede Türkiye’nin en çok tercih edilen bal markası konumuna ulaştı ve kuruluşundan 11 yıl sonra Türkiye’nin en çok satan bal markası oldu. O gün bugündür liderliğimizi sürdürüyoruz.
Yönetim yapınız nasıl?
Şimdi sıra, bu mirası en iyi şekilde ileri taşıyacak ikinci kuşağa geldi. Biz onları en iyi şekilde yetiştirdik ve sorumluluk verdik. Böylece kurumsal yapımız daha da güç kazandı. Çünkü biz bu markanın daha nice 45 yıllar ayakta kalmasını istiyoruz. Çoğu ülkede 100 yaşına ulaşmış ya da aşmış şirket sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Biz bu şirketi 45. yılına kadar başarıyla getirdik. Bundan sonra sorumluluk, bizden sonraki kuşakta olacak. Biz onlara rehberlik edeceğiz, onlar da Balparmak markası ile doğal Türk balını dünyaya açacaklar. Balparmak bugün, jenerasyonlar arası sürdürülebilir yönetim modeliyle kurucu değerlerini geleceğe taşıyan bir yapı olarak ilerliyor.
Türk Çam balının coğrafi etiket almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk Çam Balı’nın coğrafi işaretle tescillenmesi, yalnızca sektöre değil, ülkemizin arıcılık ve gıda mirasına da büyük bir değer kattı. Bizim için bu süreç ticari bir kazanç olmanın ötesinde, doğaya ve arıcılara karşı duyduğumuz sorumluluğun da göstergesi. Türkiye çam balının anavatanı. Dünyadaki çam balı üretiminin yüzde 92 - yüzde 95’i ülkemizde gerçekleşiyor. Çam balı ülkemizde kızılçam ormanlarının yaygın olduğu Ege kıyılarındaki kızılçam ormanlarında, Anadolu Bal Arısı tarafından üretiliyor. Türk Çam balı, 10 bin arıcı ailesinin geçim kaynağı. Biz de Türk Çam Balı’nın kovandan sofraya güvenle ulaşmasını sağlamak için balı doğrudan arıcılarımızdan alıyoruz. Ardından tüm ballarımızda olduğu gibi çam balını da en az 100 parametrede analizden geçirip tamamen doğal olduğundan olduktan sonra tüketicilerimize sunuyoruz.
Sizin bu süreçte rolünüz ne oldu?
Yaklaşık beş yıl süren bu süreçte, Balparmak Ar-Ge Merkezi olarak “Türk Çam Balı” coğrafi işaret tescil çalışmalarında etkin bir rol üstlendik. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) desteği ve diğer ulusal tüm paydaşlarla beraber sağladığımız katkılarla bu tescilin alınması sağlandı. Bütün dünya Yeni Zelanda’nın manuka balını bilir. Oysa çam balı da en az manuka balı kadar üstün özelliklere sahip. Son birkaç yıldır çam balının bu üstün özelliklerini ortaya çıkarmak için çalışıyoruz. Elde ettiğimiz bulguları kongrelerde paylaşmaya başladık. Konuyla ilgili çok yakında bilimsel yayınımızı da çıkaracağız. Bundan sonraki aşamada FAO’nun desteği ve diğer ulusal paydaşlarla Türk Çam Balı’nın Avrupa’da tescilini almak adına çalışmalara başladık. Bu aşamada da tamamlanınca Türk Çam Balı’nın dünyaya tanıtılmasında önem adım atılmış olacak.
Arıcılık Akademisi kurma amacınız neydi?
Balparmak’ın kurulduğu günden bu yana en büyük hedefi, arıcılığın geleceğini güvence altına almaktı. Bu yüzden Arıcılık Akademisi’ni hayata geçirerek yalnızca bal değil, arısütü, polen ve propolis gibi katma değerli ürünlerin de verimli şekilde üretilmesini destekliyoruz. Çünkü arının tek ürünü bal değil. Polen, propolis, arı sütü gibi ürünleri de var ve hepsi çok değerli.
2025 yılı arıcılık açısından nasıl geçti?
Türkiye’de 4 milyon kovan ile yılda yaklaşık 60-70 bin ton civarında bal üretimi gerçekleşiyor. Çam balı özelinde bakarsak, 2021 yangında çam balı üretiminde kritik öneme sahip Basra böceği çok etkilendi. Çünkü Basra çam ağaçları üzerinde yaşayan ve ağacın öz suyu ile beslenen özel bir canlı türü. Arılar da bu canlıların kızıl çam ağacının üzerine bıraktığı salgılarından çam balını üretiyor. Dolayısıyla Basra böcekleri eğe bölgesinde bulunan kızılçam ormanlarında meydana gelen yangınlarda büyük oranda zarar gördüğü için takip 3 yıl içinde balı üretiminde de önemli kayıplar olmuştu. Ancak bu yıl Basra böcekleri güçlerini toparladı. Arıcılarımız da nihayet son 4 yılın en iyi rekoltesine ulaştı. Yaklaşık 15-16 bin ton civarında bir çam balı hasadı olacak görünüyor. Geçen yıl 11-12 bin ton civarındaydı. Bu yıl son beş yılın en iyi rekoltesi diyebiliriz.
Halka arz düşünüyor musunuz?
İleride halka arzı düşünebiliriz ama ilk aşamada bütün dünya ile networkü olan, teknolojik anlamda bize katma değer sağlayacak ve daha ileriye taşıyacak stratejik işbirliğini tercih ederiz. Finansal açıdan halka arza ihtiyacımız yok.
Türkiye’de kaç arıcı var, sayısı azalıyor mu?
Bu konuda gerçekçi rakamlara ulaşmak oldukça zor ama 40 bin civarında arıcı olduğu tahmin ediliyor. Biz her yıl 10 bin civarında arıcıdan bal alıyoruz. Ancak buradaki en önemli tehlike, genç arıcıların yetişmemesi. Arıcılık, ailecek yapılan bir meslek, ancak gençler zorluğu nedeniyle arıcılık mesleğini artık tercih etmemeye başladı. Arıcıların yaş ortalaması 55’e dayandı. Biz bu tehlikeyi gördüğümüz için 2018 yılında Balparmak Arıcılık Akademisi’ni kurduk ve bugüne kadar 7 binin üzerinde katılımcıyı eğitimlerimizle destekledik, desteklemeye devam ediyoruz. Özellikle kadın ve gençleri mesleğe kazandırmaya çalışıyoruz. Kadınlar özellikle katma değerli diğer arı ürünleri olan arı sütü, polen ve propolis gibi arı ürünlerinin üretiminde çok başarılı. Üstelik, bu ürünlerin ederi yüksek.
Dünya çam balı üretiminin yaklaşık yüzde 92’si, ülkemizin Ege kıyılarındaki Kızılçam ormanlarında, ağırlıklı olarak Anadolu arı ırkının Muğla ekotipi bal arıları tarafından üretilmektedir.
Ülkemize özgü bir salgı balı çeşidi olan çam balı, dünyadaki toplam rekoltenin yaklaşık yüzde 92’siyle Ege kıyılarındaki kızılçam ormanlarında, ağırlıklı olarak Anadolu arı ırkının Muğla ekotipi bal arısı tarafından üretiliyor. Hem üretim hacmi hem de ticari katkısı açısından Türkiye’nin en önemli arı ürünlerinden biri olan çam balı, ihracatta da öne çıkan bal çeşitleri arasında yer alıyor. Uzmanlar, Türk Çam Balı’nın içerdiği özelliklerle tıbbi bal kategorisine aday olduğunu, bu yönüyle Manuka balına rakip olabilecek potansiyel taşıdığını belirtiyor.
Geçtiğimiz aylarda Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından alınan coğrafi işaret tescili, bu değerli ürünün hem yerel kimliğini koruma altına aldı hem de uluslararası pazarda güvence kazandırdı. Balparmak’ın Muğla’da gerçekleştirdiği “Çam Balı Hasadı” da bu tescilin sahadaki yansımalarının görüldüğü özel bir organizasyon oldu.
Etkinlikte davetliler, arıcı ailelerin kovan başındaki emeğine tanıklık ederek, balın doğadan sofraya uzanan yolculuğunu birebir deneyimledi. Kızılçam ormanlarının içinde gerçekleşen hasat hem arıcılığın zorluklarını hem de emeğin değerini gözler önüne serdi. Bal hasadının yapıldığı arılıkta peteklerin kovandan çıkarılışı, balın altın rengi ve doğanın eşsiz kokusu, davetliler için unutulmaz bir deneyime dönüştü.
Balparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak, bu yılki hasadın taşıdığı anlamı şu sözlerle vurguladı: “Türk Çam Balı’nın coğrafi işaretle tescillenmesi, yalnızca sektöre değil, ülkemizin tarım ve gıda mirasına da büyük bir değer kattı. Bizim için bu süreç ticari bir kazanç olmanın ötesinde, doğaya ve arıcılara karşı duyduğumuz sorumluluğun da göstergesidir. Türkiye çam balının anavatanı. Dünyadaki çam balı üretiminin yüzde 92’si ülkemizde gerçekleşiyor. Çam balı ülkemizde kızılçam ormanlarının yaygın olduğu Ege kıyılarında üretiliyor. Çam balı, binlerce arıcı ailesinin de geçim kaynağını oluşturuyor. Balparmak olarak kurulduğumuz günden bu yana önemli hedeflerimizden biri de arıcılığın geleceğini güvence altına almak, sürdürülebilirliğini desteklemek. Bu yüzden Arıcılık Akademisi’ni hayata geçirerek yalnızca bal değil, arısütü, polen ve propolis gibi katma değerli ürünlerin de kaliteli ve verimli şekilde üretilmesini destekliyoruz.”
İhracatın önünü açan yeni C4 metodu
Hasat organizasyonunda öne çıkan başlıklardan biri de Balparmak AR-GE Merkezi’nin geliştirdiği çam balına özgü yeni C4 metodu oldu. Bilindiği gibi dünyada balda tağşişi belirlemek için standart olarak kullanılan C4 testi, çam balının yapısına uygun değildi. Bu nedenle çam balı yıllardır uluslararası pazarlarda haksız engellerle karşılaşıyor, doğal olmasına rağmen ihracatta sorun yaşıyordu. Balparmak Ar-Ge Merkezi’nin çam balının kendine özgü yapısını dikkate alarak dört yıl süren bilimsel çalışmaları sonucu geliştirdiği yeni analiz metodu, TSE standartlarında da yer alarak bu problemi çözdü. Böylece Türk Çam Balı’nın doğallığı bilimsel olarak belgelenmiş olup ihracatı büyük ölçüde arttırdı.
Türk çam balı coğrafi işaret tescili aldı
Ülkemize özgü salgı balı çeşidi olan çam balının Türk Çam Balı olarak tescil almasıyla ilgili Balparmak Genel Müdürü Ulaş Altıparmak, sürecin çok paydaşlı bir iş birliği modeliyle yürütüldüğünün altını çizerek şunları söyledi:
“FAO ve diğer sektör paydaşlarımızın desteğiyle hep birlikte yürütülen coğrafi işaret süreci, Türk balının geleceği için güçlü bir dayanışma örneği oldu. Ayrıca geliştirdiğimiz yeni C4 metodu sayesinde Türk Çam Balı, ihracatta da hak ettiği değere ulaşabilecek. Bu yalnızca Balparmak’ın değil, tüm arıcılık sektörünün ve ülkemizin kazanımıdır. AR-GE merkezimiz bugün Avrupa’nın en kapsamlı dört eşdeğer bal ihtisas laboratuvarı altyapısına sahip. Bal ve Diğer Arı Ürünleri Araştırma ve Kalite Kontrol Laboratuvarımızda her yıl en az 8 binin üzerinde bal numunesini analiz ediyoruz. Dört aşamalı kalite kontrol sistemimiz ile hem balın hem de diğer arı ürünlerinin doğallığını koruyarak, sektörün geleceğini bilimsel yöntemlerle güvence altına alıyoruz. Türk Çam Balı’nın doğallığını ve kaliteli yaşamdaki yerini ön plana çıkararak bilim temelli çalışmalar yürütmeye, inovasyon ve teknoloji yatırımlarımızı sürdürmeye devam ediyoruz.”
Arıcılığın sürdürülebilirliği için akademi
Hasat organizasyonunda gündeme gelen bir diğer önemli konu da arıcılığın geleceği oldu. Çam balının üretim sürecine yakından tanıklık eden davetliler, arıcı ailelerin bu mesleği sürdürmesinin ülkemiz için taşıdığı kritik değeri bir kez daha gözlemledi. Balparmak bu noktada yalnızca ürün geliştirmekle kalmıyor; bu amaçla hayata geçirilen Arıcılık Akademisi, modern teknikleri arıcılarla buluştururken özellikle kadınların ve gençlerin sektöre kazandırılmasını hedefliyor. AR-GE ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı programın önemini şu sözlerle aktarıyor: “Amacımız, arıcıları yalnızca bal üretiminde değil; arısütü, polen ve propolis gibi katma değerli ürünlerin verimli şekilde üretiminde de desteklemek. Bu sayede arıcılık mesleğini daha sürdürülebilir hale getiriyor, geleceğe güçlü bir miras bırakıyoruz. Arıcılık yalnızca ailece yapılan bir iş değil, köy halkı olarak sürdürülen bir meslek. Zeytin ağaçları kadar önemli bir miras.”
Türkiye’nin eşsiz mirası
Muğla’da gerçekleştirilen 2025 Çam Balı Hasadı, yalnızca sezonun bereketini değil, aynı zamanda Türk Çam Balı’nın uluslararası pazarlardaki yükselen değerini de simgeledi. Balparmak’ın 45. yılına denk gelen bu özel etkinlik, hem ülkemizin eşsiz mirasını dünyaya tanıtma fırsatı sundu hem de bilimsel çalışmaların ihracata sağladığı katkıyı gözler önüne serdi.
