Allianoi, İzmir’in bağrında, Paşa Ilıcası’nda, Ilıca Çayı’nın usulca çağladığı bir vadide uyuyor. Binlerce yıl önce, Roma’nın taş döşeli caddelerinde, şifalı sularında hayat bulmuş bir kent. Asklepios’un (Yunan Mitolojisi'nde tıbbın ve sağlığın tanrısı gölgesinde) antik Roma’nın en önemli hekimlerinden olan Bergamalı Galen’in belki de elinin değdiği tıbbi aletlerle, insanların umutlarını, acılarını kucaklamış. Prof. Dr. Ahmet Yaraş (1998 yılında başladığı Allianoi kazı başkanlığı görevini 2006 yılına kadar sürdürdü) ve ekibi, toprağın altında bu hikâyeyi gün ışığına çıkarmak için alın teri döktü. Kızı İlya, adını bu çayın, bu toprağın ruhundan aldı; sanki Allianoi’nin prensesi olarak doğdu.
Ama sular yükseldi. Yortanlı Barajı, bu kadim kenti sessizliğe gömdü. Her şey suyun kucağında. Allianoi, sadece bir antik kent değil; insanlığın şifa arayışının, emeğinin, hayallerinin öyküsü. Benim de onunla ilgili bir hikâyem var; 2000’lerin hemen başlarında Allianoi’yi gezdiğim yolculuklardan birinde notlarıma şöyle yazmışım:
Bergama’nın Paşa Ilıcası mevkiinde, yemyeşil bir çanağın içine usulca süzülüyoruz. Ilıca Çayı’nın çağlayan sesi, doğanın cömert kollarında yankılanıyor. Kıvrıla kıvrıla inen yollar, bizi âdeta bir zaman tünelinin girişine taşıyor. Burası Allianoi; bir zamanlar insanların umutla, şifa arayışıyla dolup taştığı antik kent.
Dr. Ahmet Yaraş’ın sesi, toprağın altından yükselen bir fısıltı gibi sarıyor ruhumuzu. “Burası,” diyor, “Aristides’in Kutsal Sözler’inde bahsettiği Allianoi.” O, kurtarma kazılarının başında bir nöbetçi. Yıllardır Trakya Üniversitesi’nden hocalar, gönüllü öğrenciler ve yöre halkıyla omuz omuza, toprağın sırlarını gün ışığına çıkarıyor. İlk geldiğimde burası sadece bir toprak yığınıydı; şimdi ise çakıl taşlı yolları, ahşap platformları, alüminyum yerleşim planlarıyla bir açık hava müzesine dönüşmüş. Otoparkı bile hazır, ziyaretçilerini bekliyor. Ahmet Hoca’yı içtenlikle kutluyorum; bu, bir kazıdan öte, bir vefa, bir sevda. Allianoi’ye adanmış bir ömür.
Adım adım Roma Çağı’na yürüyoruz. Görkemli ılıca yapısı, taş döşeli caddeler, dükkânlar, çeşmeler… Sanki binlerce yıl önceki burada hayat, suyun şifalı akışıyla birlikte capcanlı. Bizans’tan kalma kiliseler, şapeller, nekropoller; seramik ve cam fırınları, her biri başka bir çağın öyküsünü fısıldıyor. Buluntular arasında sikkeler, kemik objeler, cam eserler var; hepsi restore edilip Bergama Müzesi’ne teslim edilmiş. Ama Ahmet Hoca’nın gözlerinde bir telaş: “Kazı evinin tam altında kentin kalbi yatıyor,” diyor. Yeni buluntular için izin bekleniyor, ama zaman, barajın gölgesinde acımasızca akıyor. Sanki Allianoi, son nefesini tutmuş, kurtarılmayı bekliyor.
Bir an durup düşünüyorum: Bu kenti kurtarmak mümkün mü? Hadrianus’un bayındırlıkla taçlandırdığı, Asklepios’un şifa dağıttığı bu kent, neden turizmin incisi olmasın? Genç öğrenciler, köylerden gelen işçiler, herkes bu toprağa, bu suya bağlı. İlya, annesinin karnındayken bile buradaydı, şimdi Allianoi’nin prensesi gibi, toprağın ruhunu taşıyor bakışlarında. Bir yaşında bile değil (şimdilerde 20’lerini sürüyor olmalı), ama sanki bu kentin kadim halkından biriymiş gibi bakıyor bize. Toprağından mı, suyundan mı bilinmez, İlya’da Allianoi’nin ruhu yaşıyor.
Bir dehlize giriyoruz sonra. Toprağın altında, ağaç köklerinin sızdığı deliklerden ışık hüzmeleri düşüyor. Sanki İsa’nın doğduğu yıllarda, belki bir yüzyıl öncesi ya da sonrası, o çağdayız. Su sesleri ruhumu okşuyor, nemli sıcaklık tenime işliyor. 47-48 dereceyi bulan kaynak sularının doldurduğu havuzlardan buğular yükseliyor. Romatizmal ağrılar, yorgun bedenler… Binlerce yıldır bu sular, insanlara şifa sunuyor. Ahmet Hoca anlatıyor:
“42 taş, 120 mermer, 839 pişmiş toprak, 637 bronz alet… 6 bin sikke…”
Her biri, Allianoi’nin bir tıp merkezi olduğunu haykırıyor. Hemoroit, böbrek taşı, katarakt ameliyatları… Belki de Galen, burada gladyatörleri tedavi etti. Kim bilir? Arkeolog Sarah Yeomans’ın sözleri yankılanıyor:
“Allianoi, belki de organize tıbbi uygulamanın en eski örneklerinden biriydi.”
Kazılarda görev alan isimlerden Prof. Dr. Daniş Baykan ise Galen’in izlerini sürüyor…
Ama bu şifalı kent, baraj sularına gömüldü. 348 tıbbi alet, Asklepios heykelleri, ecza kapları bugün müzedeler… Ama insanların umutlarını, acılarını, hayallerini taşıyan daha binlercesi suyun altında. Amerikalı arkeolog ve akademisyen Patty Baker’ın dediği gibi, hamamların yanı başında tıp merkezleri olması Roma dünyasında şaşırtıcı değil. Ama Allianoi başka; o, sadece bir hamam değil, bir sağlık merkezi, bir umut vahası. 9 bin metrekarelik ılıcası, çatılarıyla, duvarlarıyla dimdik ayakta kalmış. Dünyada eşi benzeri yok.
Ama 2006’da kazılar durduruldu, baraj suları yükseldi ve Allianoi sustu.
Şimdi, sular altında bir sessizlik. Allianoi, toprağın ve suyun kucağında uyuyor. Ama o, sadece bir antik kent değil; insanlığın şifa arayışının, emeğinin, umudunun öyküsü. Onu kaybetmek, taşları değil, bir ruhu kaybetmek gibi. Belki bir gün, bir şekilde, Allianoi yeniden nefes alır. Belki bir ada olur, belki bir kaplıca merkezi, belki de turistlerin hayranlıkla gezdiği bir ören yeri. Ama şimdilik, sadece hayal kurabiliyoruz.
Umuyorum Alliannoi suların altından yükselip yeniden şifa dağıtacak. Ona borcumuz var; onu hatırlamak, onun için mücadele etmek zorundayız. Çünkü Allianoi, sadece geçmiş değil, aynı zamanda geleceğimiz…
Bu yazıyla Allianoi’yi bir kez daha konuşuyoruz. Ve sizler de okuyorsanız, hâlâ umut var demektir.