İş dünyasının tatil rehavetine kapılmadan, gelişmeleri izlemesinde fayda var gibi…
Gözler ekonomideki gelişmelere; faiz indirimine, konkordato sayılarına, ABD’nin gümrük vergisi anlaşmalarına, asgari ücret artış taleplerine çevrilmişken Ankara’nın siyaset kazanı alttan alta kaynamaya devam ediyor.
19 Mart ile birlikte siyaseti etkileyen kararların ekonomik nabzı nasıl yükselttiğini gayet yakından yaşayan iş dünyasının tatil rehavetine kapılmadan, gelişmeleri izlemesinde fayda var gibi…
Öncelikle CHP’ye yönelik tartışmalar süreçte yine belirleyici bir rol oynayacak gibi görünüyor.
Malum, CHP kurultayına ilişkin duruşma Eylül’e ertelenince sanki tansiyon düşmüş gibi bir hava yaşandı. Ancak yine malum, bu konuda birden fazla dava yürüyor ve bunlardan biri de CHP İstanbul İl Kongresi’ne yönelik. Bu davanın bu hafta sonuçlanacağına dair kuvvetli söylentiler var. Üstelik söylenti sahipleri; davanın, yargılanan CHP yöneticilerinin aleyhine sonuçlanacağını yani il kongresinde yolsuzluk/usulsüzlük yapıldığının belgelendiğini öne sürüyorlar. Eğer bu iddialar doğruysa o zaman sadece İstanbul İl Kongresi değil, bu kongrede seçilen delegelerin kurultayda kullandığı oylar da şaibeli hale geliyor ki bundan hem kurultay davası etkileniyor hem de suçlanan siyasetçilere siyasi yasak ve ayrıca hapis cezası verilmesi gündeme geliyor…
Öte yandan CHP ile ilgili kararların/davaların/tartışmaların bir ayağı da gidip “Terörsüz Türkiye” süreciyle ilişkileniyor.
Şöyle ki;
TBMM’de kurulacak Terörsüz Türkiye Komisyonu’na CHP’nin üye verip vermeyeceği, sürecin mimarları tarafından “kritik önemde” diye niteleniyor.
Bildiğiniz gibi, İYİ Parti komisyonda yer almayı kesinkes reddetti. Ancak CHP gibi bir partinin de bu komisyonda yer almamasının sürecin darbe yemesine yol açacağı değerlendirmesini yapan çevreler, “gerekirse CHP yönetimi üzerinde siyaset dışı yöntemlerle” baskı kurulması gerektiğini dillendiriyorlar ki bu da dönüp tekrar CHP aleyhindeki davaları gündeme getiriyor.
Bu yüzden olsa gerek CHP yönetimi bir yandan Hikmet Çetin’den Muharrem İnce’ye kadar kim varsa etrafına toplayarak güç gösterisi yapmaya çalışıyor, diğer yandan da kurultay takvimini çalıştırarak en kısa zamanda yeni delegelerle yeni bir yönetim oluşturarak yargı baskısından kurtulmaya çalışıyor. Çünkü eğer davalar sonuçlanmadan yeni bir kurultay toplanabilirse davalar otomatik olarak düşmüş olacak.
Bu işin bir tarafı…
Diğer tarafta ise iktidar kanadındaki strateji savaşları devam ediyor. Bütün belediyeleri mercek altına almak ve tutuklama/yargılama furyasının tüm hızıyla devam etmesi gerektiğini savunanlar ile daha itidalli davranmak gerektiğini savunanlar arasındaki güç kavgası hiç hız kaybetmeden sürüyor.
Bu güç kavgasının bir tarafında belediyelere yönelik operasyonlar varsa diğer tarafında da Ağustos ayına damgasını vuracak Yüksek Askeri Şura kararları olacak.
Ankara’daki havaya göre bu sene çok sayıda yarbay ve albayın emekliliğe sevk edilmesi gündemde. Keza Genel Kurmay Başkanı’ndan bazı kuvvet komutanlarına kadar bazı isimlerin de değişeceği ifade ediliyor.
İlk bakışta, “Bunda ne gariplik var?” diyebilirsiniz. Ancak emekliliğe sevk edilecek ya da yeni görevlere atanacak isimler hem iktidar bloku içindeki partilerde hem de o partilerin içindeki farklı gruplarda bir tartışmaya yol açıyor ve bunun sonucunda da tercih edilen isimler o partinin ya da bir güç grubunun desteklediği isimler olunca biz geleneğe bağlı hiyerarşiden bahsedemez duruma geliyoruz.
Üstelik bu tartışmalar Suriye’deki gelişmelerin çok önemli bir kırılma anına; “Terörsüz Türkiye Komisyonu” çalışmalarının başlangıcına; ABD Büyükelçisi’nin “Osmanlı millet sistemi”ne ilişkin açıklamalarının yapıldığı zamana denk gelince daha da can alıcı hale geliyor.
Bilmem anlatabildim mi?