MEHMET UTKU ŞENTÜRK - YÖM Okulları & California Global Education Kurumsal İletişim Direktörü
Eğitim, her toplum için sadece bireylerin yaşamına değil, aynı zamanda ülkelerin geleceğine yön veren en temel alanlardan biridir. Ancak 21. yüzyılda yaşadığımız hızlı teknolojik gelişmeler, küresel krizler ve değişen toplumsal dinamikler, eğitimi köklü bir dönüşümün eşiğine getirmiştir. Bugün artık tartışmamız gereken soru, “öğrencilere hangi bilgileri öğretelim?” değil, “öğrencilerimizi nasıl bir dünyaya hazırlıyoruz?” sorusudur.
Dijitalleşme ve bilginin anlamı
Geçmiş yüzyıllarda bilgiye erişim zordu; bilgiyi elinde bulunduran güçlüydü. Bugünse durum tersine döndü. Bir öğrenci, saniyeler içinde dünyanın herhangi bir üniversitesinden ders materyaline, bir araştırmacının makalesine ya da güncel verilere ulaşabiliyor. Bu koşullarda eğitimin görevi artık sadece bilgiyi aktarmak değil, bilgiyi süzgeçten geçirme, anlamlandırma ve eleştirel bir bakışla yeniden üretme becerisini kazandırmaktır.
Ancak bu noktada ciddi bir sorunla karşı karşıyayız: Eğitim sistemleri hâlâ sanayi toplumunun ihtiyaçlarına göre kurgulanmış durumda. Disiplinler arası düşünmeyi teşvik eden, yaratıcılığı ön plana çıkaran ve problem çözme becerilerini geliştiren bir yaklaşım hâlâ istisna, kural değil.
Eşitsizliklerin Derinleşmesi
21. yüzyılın eğitimi yalnızca teknolojik yeniliklerle tanımlanamaz; aynı zamanda büyük eşitsizliklerle de şekilleniyor. Pandemi döneminde ortaya çıkan dijital uçurum, milyonlarca çocuğun eğitime erişimini kısıtladı. Bir yanda en son teknolojiyle donatılmış okullar, diğer yanda internet bağlantısı bile olmayan evler… Bu tablo, eğitimin artık sadece pedagojik değil, aynı zamanda politik ve ekonomik bir mesele olduğunu gösteriyor.
Bugün eğitim politikaları, toplumdaki eşitsizlikleri azaltacak mı yoksa onları daha da derinleştirecek mi sorusu kritik bir önem taşıyor. Eğitimi yalnızca “piyasa ihtiyaçlarına göre” tasarlamak, insanı ekonomik bir unsurdan ibaret gören dar bir anlayışa sıkışıp kalmak anlamına gelir. Oysa eğitim, bireyi özgürleştiren, demokratikleştiren ve toplumsal adaleti güçlendiren bir araç olmalıdır.
Öğretmenin rolü: Bilgi aktarıcı mı, rehber mi?
Bir başka tartışma da öğretmenin rolü üzerine yoğunlaşıyor. Dijital çağda öğretmenin bilgi aktarıcı rolü giderek anlamını yitiriyor. Ancak bu, öğretmeni önemsizleştirmek anlamına gelmiyor. Tam tersine, öğrencilerin bilgi bombardımanı altında yönlerini bulmalarını sağlayacak, eleştirel düşünmelerine rehberlik edecek bir öğretmen figürü her zamankinden daha kıymetli. Öğretmenler, artık sınıfta “tek otorite” değil; öğrencilerle birlikte öğrenen, araştıran ve üreten bir ortak haline gelmek zorunda.
21. yüzyıl becerileri: Ezberin ötesinde
Eğitimde ezbere dayalı sistemlerin artık miadını doldurduğu aşikâr. OECD raporları da iş gücü piyasasının yalnızca teknik bilgi değil; problem çözme, iletişim, yaratıcılık ve iş birliği gibi becerilere ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Bu beceriler, müfredatlara göstermelik olarak eklenecek birkaç dersle değil, bütünsel bir eğitim anlayışıyla kazandırılabilir.
Kriz mi, fırsat mı?
Bugün eğitim, büyük bir ikilemle karşı karşıya: Bir yanda hızla değişen dünyaya ayak uyduramayan, kalıplara sıkışmış bir sistem; diğer yanda ise teknolojinin ve küresel iş birliğinin sunduğu büyük fırsatlar. Eğer eğitim politikalarını, piyasanın dar taleplerinden çıkarıp toplumsal ihtiyaçlara, eşitliğe ve özgürlüğe odaklarsak, 21. yüzyıl büyük bir dönüşümün yüzyılı olabilir. Aksi halde eğitim, geleceği şekillendirmek yerine, geçmişin zincirlerine mahkûm kalacaktır.