Küçülme mi? Biz büyümekten söz ederken şu “küçülme” lâfı da nereden çıktı? 2024’te ne olacak ki küçülmekten söz ediyoruz? Sorular sorular… Aslında şimdilik fısıltıyla dillendirilen, söylemeyip söylenilen hayati sorular… Zira herkes şu 2024’ün bir bedel ödemeden yaşanmayacağını biliyor.
Aralık ayları, yıl değerlendirmesine yoğunlaşılan, mevcut yılın muhasebesinin yapıldığı ve biraz da gelecek yıla dair planların konuşulduğu aydır. Ancak bu defa değişen şu oldu: İnsanlar, yaşanılan şimdiki yılı değerlendirmek yerine, “2024’te bizi ne bekliyor?” belirsizliğine odaklandılar.
“GALİBA KÜÇÜLMEMİZ GEREKİYOR”
Konuştuğum iş insanları, kurum liderleri, sanayiciler ve esnafın vurguladığı ortak cümle; “Gelecek yıl başımıza ne gelecek?” Sahi; ne gelmesini bekliyorsunuz? Karşı soruma gelen cevap ise şu; “Zor geçeceği anlaşılıyor, seçim sonrası ekonomi daralacak, batar mıyım, hayatta kalır mıyım?”
Ben de bu tereddüt karşısında, başlıktaki soruyu yineliyorum; “2024 için küçülme planın var mı?” Önce bir şaşkınlık; “Nereden çıktı bu küçülme?” Sonrasında ise “aslında…” diye başlayarak kaygılar cümleye dönüşüyor; “Evet, galiba küçülmemiz gerekiyor ama bunu hangi derinlikte yaparız?”
İKİ SORU İKİ CEVAP
Nakit akışın ne yönde?
Buna verilen cevaplara baktığımda, şirketlerin nakit akışını yönetme konusunu yeterince ciddiye aldıklarını görüyorum. Bu iyi bir şey… Zira enflasyonun ve belirsizliğin yüksek seyrettiği kriz ortamlarında şirketlerin birincil ölüm sebebi, nakit akışını yönetememekten geçiyor. Tedbirini sorduğumda ise akıllı şirketlerin rezerv artırdığını söylüyorlar. Akılsızlar ise “Bu da geçer” diyor.
Antienflasyonist tedbirlere hazır mısın?
Hazır olanlar, nakde ağırlık veriyor. İhracatı bir çıkış kapısı görenlerin sayısı hayli fazla. Kimisi de operasyonlarını yurt dışına kaydırmak, misal Mısır’a filan gitmekten bahis açıyor; “Efendim orada ücretlinin maliyeti 240 $ iken bizde artık maliyetler 650 $’a çıkmış, başka çare yok, gitmeliyim.”
Olası bir devalüasyon, yeni regülasyonlar, kambiyo serbestisine farklı kurallar, sıkı para politikası sebebiyle daralacak krediler ve yavaşlayan ekonomide iflas, konkordato gibi faktörler… Görünen o ki “küçülme planın var mı?” sorusunu dahi sormak, 2024 için tedbir düşünmeye sevk ediyor bizleri.
not
KÜÇÜLMEKTEN NE ANLIYORUZ?
Bu soruma verilen birincil cevap; işçi çıkarmak… Hele ki EYT ve asgari ücrette seçim zamları sebebiyle artan maliyetler söz konusu ise… Misal “Asgari ücret %50 artar ve 17 bin lirayı bulursa, bana maliyeti 23 bin lirayı geçecek. Bu kadar maliyeti nasıl taşırım, ekonomi daralıp satışlar düşerse…”
Bu argümana şu hatırlatmayı getiriyorum; “2009 küresel krizi teğet geçecek uyarısına rağmen çalışanını evine gönderenler, krizden çok etkilendi, gönderemeyenler serpildi, gelişti. Başka çözüm yok mu? Misal verimlilik, teknoloji yatırımı, yeni ürün ve pazar arayışı gibi…”
Yorumlar şöyle; “Biz zaten verimlilik alanında yapacağımız her şeyi yaptık. En büyük maliyet personelden geldiği için en kolay küçülme adımı da bu oluyor.” Ancak küçülmekten sadece tensikat anlamayanlar da var şükür… Misal; “Sektör değiştirmek, ortaklık kurmak, işbirliği yapmak, Ar-Ge’ye ağırlık vermek, finansal arayışlar, serveti şirkete aktarmak…”
Benim 2024 küçülme planım? Çok net: eğer hem ip kısa hem de kuyu derin ise, ataların yaptığını yapmak ve ayağımı yorganıma göre uzatmak… Neticede 2024’te küçülüp kendi cebime girecek halim yok…
% 70 i orta seviye eğitime sahip bir ülkenin eğitim seviyesi yüksek ülkelerin gelir seviyelerine ulaşmaları gerçekçi midir ve adil midir? Buna Orta Gelir Tuzağı mı demek mi lazım yoksa bu kadar ekmekten bu kadar köfte olur gerçeği midir?