Demir-çelik, birçok sektörün ana girdisi olmakla birlikte üretim ve ihracat açısından da oldukça stratejik bir konuma sahip. Öyle ki, geçen yıl 21,1 milyar dolarlık ihracatla çelik ve 14,4 milyar dolarlık ihracatıyla demir ve demir dışı metaller toplamda 254,2 milyar dolarlık ülke ihracatının yüzde 14’ünü oluşturdu. Bu sektörlerdeki duraklama ve gerileme de ülke ihracatının hedeflerini doğrudan olumsuz etkiliyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı ilk etapta Türkiye ihracatına yeni siparişler kazandırırken sonraki süreçte ise negatif etki altında bıraktı. Ukrayna'nın çelik üretim altyapısının tahrip olması, atıl kalması veya Rusya'nın kontrolü altında olması nedenleriyle Karadeniz ihracat pazarının yakın zamanda savaş öncesi modellere dönmesi pek mümkün görünmüyor. Ukrayna'nın Türkiye'ye ihracatının ağırlıklı olarak Ukrayna'daki Rusya kontrolündeki Donbass bölgesinden gelmesiyle ihracatı düşerken, Rusya’nın Türkiye’ye ihracatı arttı. İlerleyen süreçte Rusya’nın dünyaya yaptığı ihracatın daha fazla artacağı tahmin ediliyor. Rus üreticiler, ambargo altında olması nedeniyle Türkiye’ye ihracatını artırırken yine Türkiye üzerinden ucuz fiyatlar vererek dünyaya ihraç yapmaya başladıklarına yönelik sektör temsilcilerinden birçok şikayet geliyor. Rusya’nın Türk üreticilerinin pazar dinamiklerini bozması Türkiye’yi ihracatta olumsuz etkiliyor.
Suudi Arabistan küresel çelik devi yaratmak için milyarlarca dolar harcıyor
Diğer yandan dünyada stratejik yatırımlar da devam ediyor. Dünyanın en büyük çelik üreticisi olan Çin'in Baosteel şirketi, devlete ait petrol devi Saudi Aramco ve Riyad'ın egemen varlık fonu ile Suudi Arabistan'da ortaklaşa bir çelik üretim üssü kurmak üzere bir anlaşma imzaladı. Ortak girişimin yüzde 50 hissesi Baosteel'e ait olurken, iki Suudi ortağın her biri yüzde 25 hisseye sahip olacak. Şirketlere göre tesisin yılda 1,5 milyon ton çelik levha üretmesi bekleniyor. Ayrıca çelik üretiminin karbondan arındırılması hedefleniyor. Suudi Arabistan’daki yatırımlar bu anlaşmayla sınırlı değil.
Suudi Arabistan'ın varlık fonu PIF, petro-kimya devi Saudi Basic Industries Corp.'un (Sabic) metal birimini 12,5 milyar riyal (3,3 milyar dolar) işletme değeri karşılığında satın alarak yeni bir çelik devi yaratmaya hazırlanıyor. Eylül ayında yapılan anlaşmaya göre Sabic'in çelik birimi Hadeed yapılacak ayrı bir anlaşmada, hisse karşılığında AlRajhi Steel Industries Co.'yu satın alacak. Anlaşmanın 2024 yılının ilk çeyreğinin sonunda tamamlanması ve nihai satış fiyatının aynı dönemde kesinleşmesi bekleniyor. Sabic'in yıllık raporuna göre Hadeed, 2022'de 5,2 milyon ton çelik üretimi gerçekleştirdi.
Pahalılaşan Türkiye’de ithalat endişesi
Amerikan çelik endüstrisi 100 milyar dolarlık sermaye biriktirirken, bu sermayeyi sektörün yenilenmesine harcamaya başladı. İngiltere, ülkesinde bulunan Hintli bir firmaya 500 milyon sterlin destek verdi. Türkiye’de dünyada başlayan stratejik yatırım ve destek furyasına uygun bir devlet desteği bulunmuyor. Çin devleti firmalarını desteklediği için fiyatta Türkiye’den yüzde 15 daha ucuz. Bu yüzden Türkiye’nin Çin’den ithalatı da artarak 3 milyon tona ulaştı. Rakip ülkeler devlet desteği alırken, Türkiye’nin aynı koşullar ve ölçekte devlet destekli yatırımlar almaması rekabetçilik makasını açacak gibi görünüyor. Hâlihazırda enerjiyi en fazla kullanan sektör olan çelik üretiminde rakiplerinin çok üzerinde girdi maliyetleri olan Türkiye, işçilikte de pahalı konuma gelmesiyle rekabette zorlanıyor. Devlet desteklerinin artırılarak sektörün stratejik bir pozisyonda görülmesi firmaların gelecekte ihracat pazarlarında kuvvetli olmasına destek sağlayacaktır.
Fiyatlar arttı, rekabetçilik azaldı
Pandemi döneminde başlayan yüksek talep bu sektörlere ihracatta ivme kazandırırken dünyanın en önemli üreticilerinden Rusya ve Ukrayna Savaşı, talebin Türkiye’ye kaymasıyla bir süre ivmenin devam etmesini sağladı. Ancak özellikle çelik endüstrisindeki talep daralmasına ilave olarak resesyon ve enflasyonist süreçle birlikte küresel mal talebinin daralmaya başlaması, Çin’in kapılarını açmaması, enerji ve emtia fiyatlarının yükselmesi, hurda arzındaki azalma, ABD, İngiltere, Suudi Arabistan, Çin gibi ülkelerin daha fazla yatırım yapması gibi nedenler hem üretimi hem de ihracatı doğrudan etkiledi. Bu noktada rakipleri güçlenen Türkiye, fiyat rekabetçiliğinde eşit şartlarda olmaması sebebiyle pazarlarını kaybetme tehlikesi yaşıyor.