Prof. Dr. Mehmet KÖKSAL
Uzun zamandır, çeşitli mecralarda Alman Tedarik Zinciri Özen Yükümlülüğü Kanunu’nu anlatıyor ve Türk şirketleri üzerindeki etkilerini hatırlatıyoruz. Bu anlamda onlarca toplantıda sunumlar yaptım ve iki cilt de kitap yazdım. Bu anlatımlarımda Avrupa Birliği’nin (AB) de aynı konuda, fakat daha geniş kapsamlı bir direktif hazırlığı içinde olduğundan da söz etmiştim. Hatta taslak halindeki bu Direktifin Türkçe tercümesini de kitabımın birinci cildinde yayımladım.
Alman Tedarik Zinciri Özen Yükümlülüğü Kanununun (Kanun) ana hatlarını hatırlayalım
Kanun 1.1.2023 tarihinde yürürlüğe girdi. 1.1.2024 tarihinden itibaren 1.000 ve üzeri çalışan sayısı olan Almanya merkezli şirketler ile Almanya merkezli olup da Almanya’da bin ve üzeri çalışana sahip olan şirketler kanunun kapsamındadır. Bu şirketlerin yurtdışı veya yurtiçindeki doğrudan tedarikçileri de Kanunun kapsamı içerisindedir.
Kanun, insan hakları ve çevrenin korunması konusunda kapsam içerisinde olan şirketlere özen yükümlülükleri getirmektedir. İnsan hakları için 11 ILO Konvansiyonuna ve çevre koruma için de 2 Uluslararası Sözleşmeye (Minemata ve Stokholm) atıf yapaktadır.
AB Direktifi Getirdiği Yükümlülükler:
AB Direktifi, şirketlerin insan hakları ve çevresel etkilerini yönetim sistemlerine entegre etmelerini zorunlu kılan kurallar getirmektedir. AB Parlamento ve Konseyi bu konuda 14 Aralık 2023 tarihinde anlaşmaya varmışlardır. 14.12.2023 tarihinde gayri resmi olarak kabul edilen kurumsal sürdürülebilirlik özen yükümlülüğüne ilişkin bu yeni Direktif şirketlere çocuk işçiliği, kölelik, emek sömürüsü, kirlilik, ormansızlaşma, aşırı su tüketimi veya ekosistemlere verilen zarar gibi insan hakları ve çevre üzerindeki olumsuzlukları azaltmaya yönelik yükümlülükler getirmektedir.
Buna göre kapsama giren şirketlerin, politikalarına ve risk yönetim sistemlerine “özen yükümlülüğü” adı verilen sistemi entegre etmeleri gerekecektir. Finans sektörü de dahil olmak üzere firmaların, iş modellerinin küresel ısınmanın 1.5°C ile sınırlandırılmasına uygun olmasını sağlayacak bir plan benimsemeleri gerekecektir.
Direktifin Kapsamında Yer Alacak Şirketler:
Direktif kural olarak, 500’den fazla çalışanı ve dünya çapında 150 milyon Avrodan fazla cirosu olan AB şirketleri ve ana şirketleri için geçerli olacaktır. Yükümlülükler ayrıca 250’den fazla çalışanı olan ve cirosunun en az 20 milyonu aşağıdaki şu sektörlerden birinde olmak üzere 40 milyon Avrodan fazla olan şirketler için de geçerli olacaktır: tekstil, giyim ve ayakkabı imalatı ve toptan ticareti, ormancılık ve balıkçılık dahil tarım, gıda imalatı ve ham tarımsal malzeme ticareti, maden kaynaklarının çıkarılması ve toptan ticareti veya ilgili ürünlerin imalatı ve inşaat. AB üyesi olmayan şirketler ve AB’de eşdeğer ciroya sahip ana şirketler için de geçerli olacaktır.
Şirketler, üretim, tedarik, nakliye ve depolama, tasarım ve dağıtım da dahil olmak üzere, kendilerinin ve yukarı ve aşağı yönlü ortaklarının insanlar ve gezegen üzerindeki olumsuz etkilerini tespit etmek, değerlendirmek, önlemek, azaltmak, sona erdirmek ve düzeltmek zorunda olacaklardır. Bunu yapmak için yatırım yapmaları, ortaklarından sözleşmeye dayalı güvenceler almaları, iş planlarını geliştirmeleri veya küçük ve orta ölçekli işletmelerden ortaklarına destek sağlamaları gerekecektir.
AB üyesi olmayan ülkelerde kurulu olan şirketler de AB pazarında eşdeğer cirolara sahip iseler Direktif kapsamına gireceklerdir. Böylece, AB pazarında önemli ciro elde eden Türk şirketleri, Türkiye’de yerleşik olsalar bile bu Direktife uyumlu hareket etmek ve AB üyesi herhangi bir ülkede temsilcilik açmak zorunda kalacaklardır.
Direktif Kapsamındaki Yükümlülükler:
- Risk tanımlaması ve değerlendirmeleri yapılmalıdır.
- Risk yaratabilecek olumsuz etkilerin iyileştirilmesine çalışılmalıdır.
- Özen yükümlülüklerinin yerine getirildiği hakkında düzenli raporlamalar yapılmalı ve şeffaflık sağlanmalıdır.
- Şikayet mekanizmaları kurulmalıdır.
- İnsan haklarının ve çevrenin korunması kurumsal politikalara entegre edilmelidir.
Yaptırımlar ve Denetim:
Her AB ülkesi, firmaların bu yükümlülüklere uyup uymadığını izlemek üzere bir denetim makamı belirleyecektir. Bu kurumlar en iyi uygulamaların neler olması gerektiğini paylaşacak ve Komisyon tarafından kurulan Avrupa Denetim Otoriteleri Ağı kapsamında AB düzeyinde işbirliği yapacaklardır. Bu kurumlar denetim ve soruşturma başlatabilecek ve uyumsuz şirketlere “adlandırma ve utandırma” ve dünya çapındaki net cirolarının %5’ine kadar para cezaları da dahil olmak üzere cezalar uygulayabileceklerdir.
AB Parlamentosundaki görüşmeler neticesinde, şirketlerin özen yükümlülüklerine uyumunu teşvik amaçlı kamu ihale ve imtiyaz sözleşmelerinde ödül kriterlerinin geliştirilmesinin de Direktifin bir parçası olarak kullanılabilmesi sağlanmıştır.
Sonuç:
Üzerinde mutabık kalınan Direktif taslağının yürürlüğe girebilmesi için Hukuk İşleri Komitesi ve Avrupa Parlamentosu’nun yanı sıra Konsey (AB hükümetleri) tarafından da resmi olarak onaylanması gerekmektedir.
Ancak Türkiye ve Türk şirketleri bakımından şunları söyleyebiliriz:
- Aşırı su kullanımına bağlı pamuk üretimimiz sıkıntılı günler geçirebilir. Pamuk üretiminde su kullanımını azaltıcı tedbirler almamız gerekmektedir.
- Çocuk işçiliğin yaygın olduğu tarım sektörümüzde (özellikle fındık üretim ve hasatında) önlemler almamız gerekmektedir.
Ama bu Kanun ve Direktifi uygulamayı ciddiye alarak ve gerekli tüm hazırlıkları yaparak, bu durumu uluslararası rekabet alanında bir fırsata çevirebiliriz.
Raporlama ofisi kurma kriterleri düşürüldü
Bu arada 18 Aralık 2023 Pazartesi gününden itibaren, dahili bir bildirim (raporlama) ofisi kurma zorunluluğu, Almanya ve Avusturya’da 50 ila 249 çalışanı olan şirketler için de geçerli olacak şekilde yeniden düzenlendi. Daha önce bu yükümlülük, sadece en az 250 çalışanı olan şirketler için geçerliydi. Kriterler düşürülürken şirketler, 20 bin Euro’ya kadar olası bir para cezasından kaçınmak için yasal gerekliliklere uygun olarak mümkün olan en kısa sürede uygun bir raporlama kanalı sağlamalıdır. Alman ve Avusturya menşeli şirketlerin Türkiye’deki iştiraklerinde de bir iç bildirim (raporlama) sistemi kurmalarını şiddetle tavsiye ederiz. Ayrıca, Almanya’da ve Avusturya’da ve daha doğrusu AB ülkelerinin birinde yatırımları olan ve bu yatırımlarında 50 ve daha fazla kişi çalışan Türk şirketlerin, bu yükümlülükleri derhal yerine getirmek zorunda olduklarını da hatırlatırız.