Çin, artık yalnızca ekonomik ve askeri kapasitesiyle değil, kültürel üretim alanlarında da görünürlük kazanarak küresel algıyı şekillendirmeye çalışıyor.
Yalnızca sinemanın değil, aynı zamanda küresel markaların kültürel temsil stratejilerinin sahnelendiği bir alan olan Venedik Film Festivali’ndeki BYD ve Lexus’un varlıklarına yalnızca kurumsal strateji değil, aynı zamanda kültürel diplomasi ve estetik kodlar üzerinden bakmamız gerekiyor...
Bu yıl, BYD’nin Biennale Cinema açılış filmi La Grazia’da başkanın otomobili olarak belirgin biçimde yer alması, Çin’in yumuşak güç stratejilerinin Avrupa kültür sahnesine yönelik yeni bir hamlesi olarak okunabilir. Lexus’un dokuz yıldır süren varlığı ise Japon estetik kodlarının sabırlı ve ölçülü bir temsiliyet biçimiyle bu sahnede yer bulduğunu gösteriyor.
BYD’nin Venedik’teki varlığı, Çin’in kültürel diplomasi araçlarını çeşitlendirme ve Batı anlatılarına doğrudan müdahale etme stratejisinin bir parçası. Bu, yalnızca bir ürün yerleştirme değil; Çinli bir markanın, Avrupa’nın en prestijli kültürel platformlarından birinde anlatının dokusuna nüfuz etmesi. BYD, otomobili bir mobilite aracı olmaktan çıkarıp, Çin’in teknolojik ilerlemesini ve kültürel iddiasını temsil eden bir simgeye dönüştürüyor.
Bu strateji, ABD’li siyaset bilimci Joseph Nye’ın tanımladığı “yumuşak güç” kavramının güncellenmiş bir versiyonu… Çin, artık yalnızca ekonomik ve askeri kapasitesiyle değil, kültürel üretim alanlarında da görünürlük kazanarak küresel algıyı şekillendirmeye çalışıyor. BYD’nin sinematografik bağlamda konumlanması, Çin’in anlatıya doğrudan müdahale eden, zaman çizelgesini hızlandıran ve kültürel meşruiyeti kısa devreyle elde etmeye çalışan bir stratejisini temsil ediyor.
Lexus’un Venedik’teki varlığı ise, Japonya’nın kültürel temsil biçimlerinin daha yatay, daha sabırlı ve daha içkin bir versiyonu. Japon estetik felsefesi “wabi-sabi”nin sadeliği, “ma”nın boşlukla kurulan anlamı ve “shibui”nin ölçülü zarafeti, Lexus’un Japon estetik kodlarını taşıyan stratejisinde açıkça hissediliyor. Marka, anlatıya doğrudan müdahale etmiyor; onunla yan yana duruyor, zamanla iç içe geçiyor.
Lexus, bir taşıma aracı değil, ritüelin parçasıydı
Lido adasında Excelsior’dan Palazzo del Cinema Sala Grane önündeki kırmızı halıya uzanan iki yüz metrelik yolculukta Lexus, bir taşıma aracı değil, yine ritüelin parçasıydı. Bu, Japon kültürünün zamanla kurduğu ilişkiyi ve estetikle işlevselliği birleştirme biçimini yansıtıyor. Lexus, birikimle çalışan, zamana yayılan ve anlatıya kendini dayatmayan bir strateji izliyor. Bu, Japonya’nın kültürel diplomasi anlayışının da bir yansıması… Sessiz ama kalıcı bir etki!
Elektrikli mimarilerin ve dijital platformların ortaklaşacağı bir gelecekte, teknolojik farklılaşma yerini görsel ve anlatısal rekabete bırakacak. BYD ve Lexus, bu dönüşümü öngören iki farklı kurumsal refleksin örneği. BYD, görünürlüğü bir dönüm noktası yaratmak için kullanıyor; Lexus ise görünürlüğü bir bağlam üretim stratejisine dönüştürüyor.
Her iki marka da otomobili bir nesne olmaktan çıkarıp, kültürel bir anlatı aracına dönüştürüyor. Bu bağlamda, Venedik sahnesinde sergilenen otomobiller artık mobiliteyi değil, anlamı taşıyor. Ve bu anlam, yalnızca estetik kodlarla değil; aynı zamanda stratejik, kültürel diplomasi ve politik bir zeminde şekilleniyor.