Günümüzde yaşanan hızlı teknolojik gelişmeler, hukuk sistemlerinde köklü bir dönüşüm sürecini beraberinde getiriyor. Bu değişim öylesine hızlı yaşanıyor ki, kanun koyucular çoğu zaman bu gelişmeleri tam olarak değerlendiremeden teknoloji bir adım daha ileri gidiyor. Bu nedenle, teknoloji şirketleri ile kanun koyucular arasında sürekli bir denge ve uyum arayışı ortaya çıkıyor. Pek çok ülke bu noktada her yeni teknolojik gelişmeye özel yasal düzenlemeler çıkarmak yerine, var olan hukuki çerçeveyi kullanarak teknolojinin etik boyutunu ve ilerleyişini dikkate alan risk temelli bir yaklaşımla düzenleme yapmayı tercih ediyor.
Şüphesiz, günümüzün en dikkat çekici ve hızla gelişen teknolojilerinden biri yapay zekâ. Özellikle üretken yapay zekâ sistemlerinin birçok sektörde hızla yaygınlaşması, bu alanın hem ekonomik hem de hukuki açıdan düzenlenmesini karmaşık bir hale getiriyor. Bu nedenle pek çok ülke, kendi iç düzenlemelerini oluşturmak yerine, Avrupa Birliği (AB) gibi devletler üstü yapıların hazırladığı mevzuata yönelerek ortak yaklaşımları benimsemeyi tercih ediyor. Bu eğilim, AB mevzuatını referans alan Türkiye gibi ülkelerde de etkisini gösteriyor.
Türkiye’nin yapay zekâya yönelik strateji belgelerini hazırlarken, Avrupa Birliği Yapay Zekâ Tüzüğü’nde öne çıkan risk temelli yaklaşım, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi temel ilkeleri esas aldığı anlaşılıyor. Bu yaklaşımın somutlaştığı ilk adımlardan biri, Ağustos 2021’de Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan “Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi 2021–2025” belgesi ile atıldı. Bu belge doğrudan yapay zekâ regülasyonu niteliği taşımasa da Türkiye’nin yapay zekâya yönelik yaklaşımını ortak bir vizyonla şekillendirmek açısından önemli bir başlangıçtı. Stratejinin vizyonu, “müreffeh bir Türkiye için çevik ve sürdürülebilir yapay zekâ ekosistemiyle küresel ölçekte değer üretmek” şeklinde belirlendi. Temmuz 2024’te yayımlanan Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi 2024–2025 Eylem Planı ise bu vizyonu somut hedeflerle destekledi. Planda; üretken yapay zekâ sistemlerinin geliştirilmesi, Türkçe büyük dil modellerinin oluşturulması, güvenilir yapay zekâya yönelik denetim araçlarının tasarlanması ve veri güvenliğinin sağlanması gibi başlıklar öne çıktı. Bunun yanında, girişimcilik ekosisteminin desteklenmesi ve nitelikli insan kaynağının artırılması da temel öncelikler arasında yer aldı.
Yapay zekâ alanındaki en somut düzenleyici adım ise Haziran 2024’te TBMM’ye sunulan Türkiye’nin ilk Yapay Zekâ Kanun Teklifi oldu. Sekiz maddeden oluşan bu teklif, yapay zekâ sistemlerinin güvenli, etik ve adil bir şekilde kullanılmasını sağlamayı hedefliyor. Teklifte; güvenlik, şeffaflık, adillik, hesap verebilirlik ve gizlilik gibi temel ilkeler çerçevesinde yapay zekâ sistemlerinin geliştirilmesi, kullanımı ve dağıtımı ele alınıyor. AB’nin Ağustos 2024’te yürürlüğe giren Yapay Zekâ Kanunu’na benzer şekilde, teklif de sistemleri risk düzeylerine göre kategorilere ayıran bir modeli esas alıyor. Bu doğrultuda, Türkiye de çok detaylı kazuistik düzenlemeler yerine, genel ilkeler ve soyut hükümler içeren bir yaklaşımı benimsiyor. Ancak teklifte, AB mevzuatındaki kadar ayrıntılı düzenlemeler yer almadığı için, teklif yasalaşsa bile ikincil düzenlemelere ihtiyaç duyulacağı açık. 5 Ekim 2024’te kurulan TBMM Meclis Araştırma Komisyonu’nun da benzer bir çerçevede çalışması bekleniyor. Komisyonun, yapay zekânın sunduğu imkanlara ilişkin adımları belirlemesi, hukuki altyapıyı şekillendirmesi ve muhtemel risklere karşı önleyici tedbirleri gündeme alması öngörülüyor.
Tüm bu gelişmelerin adalet hizmetlerine yansıması ise 2025–2029 Yargı Reformu Stratejisi ile kendini gösterdi. Stratejinin beşinci teması, dijital dönüşümün adalet sistemine entegrasyonu ve yapay zekâ uygulamalarının yargı süreçlerinde nasıl kullanılacağını ele alıyor. Belgelerin anlık analizi, eksik bilgi veya evrakların tamamlanması, bilirkişi raporlarının doğrulanması gibi pek çok işlem artık yapay zekâ destekli sistemlerle daha hızlı ve isabetli yürütülebilecek. Ayrıca, adli sicil kayıtları, insan kaynakları süreçleri ve dijital eğitim içeriklerinin hazırlanması gibi idari alanlarda da öneri sistemlerinin kullanılması planlanıyor. TBMM Adalet Komisyonu Başkanı da bu hedefleri destekleyecek yeni mevzuat çalışmalarının yolda olduğunu belirtiyor.
Gelinen nokta itibarıyla, Türkiye’nin yapay zekâ alanında attığı adımların önemli bir başlangıç olduğu açık. Ancak mevcut çalışmaların henüz sınırlı bir çerçevede kaldığı ve teknolojinin baş döndürücü hızla geliştiği bir ortamda, bu adımların tek başına yeterli olmayacağını söylemek mümkün. Gelişmeleri takip etmekle yetinmek yerine, onları yönlendirmeye yönelik daha kapsayıcı ve sürdürülebilir stratejilerin de geliştirilmesi gerekiyor. Özellikle hukuk gibi alanlarda zamanında ve etkili adımlar atılmaması, Türkiye’nin bu yarıştaki rekabet gücünü zayıflatacaktır. Bu nedenle, Yapay Zekâ Kanun Teklifi’nin ortaya koyduğu çerçevenin somut sonuçlar doğurabilmesi için kapsamlı, güncel ve teknolojiyle paralel ilerleyen ikincil düzenlemelerle hızlıca desteklenmesi büyük önem taşıyor. Aksi halde, bu alandaki fırsatlar yeterince değerlendirilemeden, göz ardı edilen risklerin ön plana çıkması muhtemel. Bu bağlamda, hem politika üretiminde hem de uygulama süreçlerinde daha kapsamlı ve uzun vadeli adımların atılması kaçınılmaz görünüyor.
Stj. Av. Zeynep Meryem Ünal’ın katkılarıyla