İSO 500 verileri ve KPMG’nin imalat sanayiinin teknoloji ile nasıl uçacağına ilişkin raporu inanılmaz bir tezat oluşturuyor.
Uzmanların “Ben söylemiştim demeyi sevmem” diye başlayıp acı gerçekleri sıralarken aslında bir sevgisizlik ya da mutsuzluk içinde olduklarını düşünmüyorum. Tek üzüntü kaynağı, söylediğini ya da söylemediğini hayata geçirmek için çalışmamasının yarattığı sonuçlar nedeniyle düşülen durumu daha çekilebilir hale getirmek olabilir.
Bu notu düştükten sonra asıl hikayeye geçelim: Yıllar önce önemli bir global makine üreticisinin davetlisi olarak Münih’e gitmiştim. Excel formu olarak yüklenen bir A4 ile tekstil üretimi yapabilmekten gıda sektöründe paketleri el değmeden kolilemeye kadar birçok işi yapabilen büyüleyici makineleri tanıttılar. Ara verilince Türk iş ortakları ile kenarda sohbete başladık. Büyüleyici teknolojiyi anlatınca onlar da sorunlarını anlatmaya başladılar. Bu makineler şirketler için özel olarak üretilince rekabet avantajı sağlayabiliyor ve şirketi ileri taşıyordu. Bu çalışmalar Türkiye’de de yapılıyor ve yurtdışında olduğu gibi özel tasarımcılar altı aya yakın bir süre çalışıp makineleri tasarlıyordu. Teknik tarafta yapılan bu çalışma patronun önüne gidince, azımsanamayacak sayıda örnekte patronun en sıkı rekabet ettiği şirketin içindeki adamını araması ve orada ne kullanıldığını öğrenmesiyle sonuçlanıyordu. Patron “Ben de bundan istiyorum” diye rakibinin kullandığı makineyi istiyor ve asıl yapılacak işle ilgili olması gereken yatırım, rakibin kopyası bir çözümü kurmak ile sonuçlanıyordu. Bu Ar-Ge modelinin iş modeli tarafındaki yansıması ise “adam tanımak” ve “tepedekinden iş bağlamak” oluyordu.
Sonuçta kendi havuzunda serinlemeye dayanan bu iş modelinde kimse ezber bozan çözümler ortaya çıkaramıyor ve dünyanın ezberi bozulurken yavaş yavaş kaynayan suda yengeç haşlama olmaya doğru ilerliyorlardı. Sonunda sofraya konulana kadar, “finansmana erişimin zorlaşması” dışında şikayet ortaya konulmazken Türkiye’nin giderek kötüleşen iş yapma ortamı yemek olarak biraz veya açıkçası daha fazla yanmalarına neden olmuş görünüyor.
Bunu ISO 500 verisiyle açıklayayım.
Google sağolsun, çeşitli kaynaklardan kopyalayıp buraya yapıştırdığım metinle verileri önünüze yığayım:
“İSO 500 2024 çalışmasında en çarpıcı sonuçlardan birisi, sanayi sektöründe karlarda yaşanan sert düşüşler oldu. Karlardaki gerilemede iç ve dış talepteki durağanlığa bağlı olarak satışlardaki zayıf performansın yanı sıra yükselen maliyetler etkili oldu.
İSO 500’ün faaliyet karı 2024’te yüzde 31,6 oranında azalarak 937 milyar liradan 641 milyar liraya geriledi. Buna paralel olarak faaliyet karlılığı oranı da 6,3 puan düşüşle yüzde 12,5’ten yüzde 6,2’ye indi. Bu oran 2014-2023 ortalaması olan yüzde 10,4’ün oldukça altında gerçekleşmiş bulunuyor.
İSO 500’ün 2024’te vergi öncesi kar ve zarar toplamı da yüzde 58,5 oranında düşüşle 645 milyar liradan 247 milyar liraya gerilemiş durumda. Satış karlılığı oranı ise yüzde 8,6’dan yüzde 2,6’ye inerken, bu oranın son on yılın ortalaması olan yüzde 7,1’in de oldukça altında kalması dikkat çekiyor.
Burada vergi öncesi kar ve zarar toplamındaki düşüşte enflasyon muhasebesi uygulaması sonrasında oluşan 65,2 milyar liralık net enflasyon düzeltmesi zararının da sınırlı bir etkisi oldu. Ancak bu zararın satış karlılığına etkisi 0,6 puan. Bir başka ifadeyle bu uygulama yapılmasaydı da İSO 500’ün satış karlılığı yüzde 2,6 değil, yüzde 3,2 olacaktı.
Bir diğer önemli karlılık göstergesi olan faiz, amortisman ve vergi öncesi kar ve zarar toplamı ise yüzde 12,1 ile oldukça zayıf bir artış göstererek, 1,2 trilyon liradan 1,3 trilyon liraya yükseldi. Bu sınırlı artış, FAVÖK karlılığı oranını 2,9 puan düşüşle yüzde 15,7’den yüzde 12,8’e geriletti. Söz konusu oran da 2014-2023 ortalaması olan yüzde 13,7’nin altında kaldı. Görüldüğü üzere 2024 yılında İSO 500’ün tüm karlılık göstergelerinde olumsuz bir tablo söz konusu oldu.
İSO 500’ün finansman giderleri yüzde 16 artarak 619 milyar liraya ulaştı. Ancak faaliyet kârındaki düşüş nedeniyle bu giderlerin faaliyet kârına oranı yüzde 96,6’ya çıktı. Bu oran, son 10 yıl ortalaması olan yüzde 60,1’in oldukça üzerinde.
Bahçıvan, finansmana erişim sorunlarının yıllardır konuşulduğunu ancak sanayicilerin de finans konusunu yeterince ciddiye almadığını belirterek, “Risk yönetiminde ve finansal enstrüman kullanımında eksikliklerimiz var. Artık dünyada kullanılan finansal araçlara daha açık olmalıyız” dedi.”
Benim bu kadar veri arasında dikkatimi çeken bir tane veri var. O da 20 milyar lira civarındaki net kârın 500 milyon dolar civarında karşılığının olması. Böyle yazınca daha anlaşılır oluyor. Yani içinde bulunduğumuz ortamda, teknolojik yatırıma ayrılacak para da bulunmuyor. Ama bir yapabilsek neler olacak: KPMG’nin bu konudaki iki raporu bu konuda çok önemli bir vizyon veya hayal üretmeye olanak tanıyor.
KPMG’den ışıltılı Türkiye resmi
Paylaşacağım ilk rapor içeriği sanayinin durumu ile ilgili. KPMG Türkiye’nin yayımladığı “Endüstriyel Üretim Sektörüne Bakış” raporuna göre Türkiye endüstrisi, 2024 yılında yüksek faiz oranları, yüksek enflasyon ve buna karşın görece stabilize olan döviz kurlarının gölgesinde bir yıl geçirdi. Özellikle 2023 yılında başlayan küresel düzeydeki enflasyonla mücadele politikaları, dış talep koşullarında bozulmaya yol açarak Türkiye’nin endüstriyel üretimini de negatif etkiledi. Bunun yanı sıra Türkiye’deki yüksek enflasyonun yol açtığı alım gücü kaybı iç talebi zayıflatmış olsa da 2024 yılının sonuna doğru talepte toparlanma belirtileri ve umut verici gelişmeler gözlemleniyor. Tüm bu zorlu koşullara karşın, Türkiye’nin üretim endeksi 2020 yılından itibaren her yıl artış göstermiş olup 2024 yılında yıllık yüzde 0,3 oranında artış yakaladı.
Türkiye’de sanayi üretiminde en büyük artış ise enerji sektöründe meydana geldi. Ülkemizde görülen enerji talebinin artışı, yenilenebilir kaynaklara yönelim ve sanayideki elektrik/enerji kullanımının yaygınlaşması, bu yüksek büyüme performansını destekleyen faktörler arasında yer alıyor. Enerji ve EGİ (elektrik, gaz ve iklimlendirme) sektörünün bu yıl diğer sektörlerin üzerinde artış göstermeleri, alt sektörlerinde yapılan kapasite artırımı ve teknoloji yatırımlarının geri dönüşlerinin alınmaya başlandığına işaret ediyor. Enerji ve EGİ sektörlerinden sonra en yüksek büyüme ise maden sektöründen geldi. Türkiye’nin imalat sanayi üretimindeki düşüş de 2024 yılının son ayı itibarıyla durma noktasına yaklaşırken üretimdeki daralma, son dokuz aydır devam eden yavaşlama döneminin en düşük hızında gerçekleşti. Bazı firmalar yeni siparişlerdeki durgunluğa bağlı olarak üretimlerini azaltsa da diğer firmalar için talepteki iyileşme sinyalleriyle birlikte üretim artışında pozitif sinyaller gözlemlendi.
Türkiye'nin sanayi üretimi, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini belirleyen kritik bir gösterge olup, ülkemizin genel ekonomik sağlığını ve rekabet gücünü doğrudan etkiliyor. Rapora göre Türkiye sanayi üretimi son 3 yıldır 20 yıllık yüzde 4,8 yıllık bileşik büyüme oranının altında kaldı. Ancak Türkiye, 2024 yılında yüzde 0,3 sanayi üretimi artışına rağmen GSYH'sini yıllık yüzde 3,2 artırarak OECD'nin en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Türkiye imalat endüstrisi, kapasite kullanım oranları bağlamında son 15 yıllık ortalamasına yakın (yüzde 76) bir düzeyde seyretti. Bu bağlamda, artan maliyet baskıları ve yüksek faiz ortamına rağmen üreticilerin belli bir üretim esnekliğini koruyabildikleri görüldü. Raporda IMF’nin Türkiye için 2025 yılında yüzde 2,7 oranında GSYH büyümesi beklediğine dikkat çekildi.
Ülkemizde yerli üretimin artırılmasına yönelik çeşitli çalışmaların yürütüldüğüne de dikkat çekilen raporda otomotiv sektöründe, Türkiye'nin yerli elektrikli otomobil markası Togg’un sektörün büyümesine önemli katkılar sağladığı vurgulandı. 2024 yılında 30 bin 93 adet T10X modeli kullanıcılarla buluştu ve toplam trafikteki T10X sayısı 49 bin 676'ya ulaştı. Aynı yıl itibarıyla Togg, Türkiye elektrikli otomobil pazarında yüzde 30 pazar payı ile lider konumda yer aldı. Ayrıca otomotiv sektöründe Türkiye, elektrikli araç üretim kapasitesini artırmak amacıyla önemli adımlar attı. Yıllık elektrikli araç üretim kapasitesini bir milyon adede çıkarmak için 5 milyar dolarlık bir teşvik paketi açıklandı. Bu kapsamda, Çinli elektrikli araç üreticisi BYD, Türkiye'de 1 milyar dolarlık bir üretim tesisi kurma kararı aldı.
Raporda ülkemizde sanayi sektörünün istihdama etkisi de mercek altına alındı. Rakamlara göre sanayi sektörü, Türkiye’de toplam istihdamın yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. 2024 aralık ayı verilerine göre, sektörde 6,8 milyon kişi istihdam ediliyor ve bu rakam 2023 yılının son çeyreğine kıyasla yıllık yüzde 2,7'lik bir büyümeye işaret ediyor. Ayrıca, bir önceki yılın dördüncü çeyreğine göre sektörde 177 bin kişilik istihdam artışı gerçekleşti. Toplam istihdam içinde kadın istihdamı payı yüzde 17 seviyelerinde yer alırken, bu oran kadın genel istihdam ortalamasının yaklaşık 6 puan altında bulunuyor.
Teknoloji sanayiyi nasıl uçurur
KPMG’nin ikinci raporu ise teknolojinin kullanımı ile kârlılığın artırılması ile ilgili ve bambaşka bir dünyaya işaret ediyor. Şu bölümü aktarayım:
“KPMG'nin kuruluşların dijital dönüşüm yatırımlarını nasıl optimize ettiklerini, stratejik teknoloji yatırımlarının etkilerini ve veri odaklı karar alma süreçlerini mercek altına aldığı 2024 Küresel Teknoloji Araştırması’nın sonuçları yayımlandı. Türkiye de dahil 26 ülkeden 2 bin 450 teknoloji liderinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, son bir yılda hızla ivme kazanan inovasyonun, kuruluşlarda fırsatları kaçırma korkusunu (FOMO) güçlü bir şekilde körüklediğini gösteriyor. Öyle ki araştırmaya katılan liderlerin yüzde 78’i değişimin hızına ayak uydurmakta zorlandıklarından endişe ederken yüzde 80’i üst yönetimin riskten kaçınma eğilimi nedeniyle kuruluşlarının yeni teknolojileri benimseme konusunda rakiplerinden daha yavaş kaldığını belirtiyor.
2024 yılına ait sonuçlar 2023 ile karşılaştırıldığında, teknoloji uygulama olgunluğu genel olarak iyileşmiş durumda ve en büyük artış veri & analitik ve XaaS (hizmet olarak her şey) alanlarında görülüyor. Bu yıl kuruluşların çoğu XaaS stratejilerinde ilerlemeye proaktif olarak devam ediyor. Önümüzdeki yıl için yatırım öncelikleri arasında, yüzde 86 oranında tercih edilen XaaS yer alıyor; kuruluşlar, bulut bilişimin sağladığı çeviklik ve maliyet avantajlarına odaklanıyor. Diğer öncelikler arasında siber güvenlik (yüzde 68), yapay zekâ/otomasyon (yüzde 65) ve uç bilişim (yüzde 61) bulunuyor. Bu yatırım iştahı, birçok kuruluşun teknolojiyi iş stratejilerinin merkezine koyduğunu gösteriyor.
Birçok kuruluş için teknoloji adaptasyonu olumlu sonuçlar doğuruyor. Katılımcıların yüzde 72’si, dijital dönüşümle ilgili karar alma süreçlerinin genellikle iş değeri yaratan sonuçlar doğurduğunu belirtiyor. Hatta, katılımcıların yüzde 69’u teknoloji yatırımlarından elde ettikleri değerden genel olarak memnun. Tüm teknoloji kategorilerinde, kuruluşların ortalama yüzde 87’si son 24 ay içinde teknolojiyi kullanarak kârlarını artırmayı başardı. 2023 ve 2024’te yapılan araştırmalarda, bu sistemlerin şirket kârlılığı üzerinde olumlu etkisi olduğunu belirten yöneticilerin oranında, yıllık bazda yüzde 25 artış görüldü.
Kuruluşların yüzde 74’ü, önümüzdeki 12 ay içinde mevcut teknolojilerini iyileştirmek yerine yeni teknolojiye yatırım yapmayı planladıklarını belirtiyor. Teknoloji yatırım portföylerini stratejik olarak değerlendiren ve bu yatırımların uzun vadeli hedefleriyle uyumlu olmasını sağlayan, yüksek performanslı kuruluşların oranı yüzde 53 iken teknoloji girişimlerinin daha geniş bir amaca hizmet etmesini isteyen yöneticilerin oranı yüzde 70 seviyesinde. Teknoloji tercihlerini etkileyen faktörlerdeki dinamikler de değişti. 2024’te rakipleri takip etmek hâlâ önemli bir karar faktörü olsa da üçüncü taraf danışmanlığı (yüzde 89) ve şirket içi geliştirmeler/POC (yüzde 83) rakip takibinin önüne geçti. Bu durum, kuruluşların yeni teknolojiyi pazara daha hızlı sunarak rakiplerinin önüne geçme isteğini yansıtıyor.
Olumlu bir gelişme olarak, katılımcıların yüzde 74’ü yapay zekânın bilgi çalışanlarının verimliliğini artırarak kuruluşlarının genel performansını iyileştirdiğini belirtiyor. Ayrıca, katılımcıların 10’da 8’inden fazlası otomasyonun bilgi çalışanlarının odak noktasını daha yaratıcı rollere kaydırmasını bekliyor ve yapay zekânın bilginin geleceğini yeniden tanımlayacağı öngörülüyor. Ancak, yapay zekâ aynı zamanda iş gücünde kaygıya da neden oluyor. Kuruluşların yüzde 78’inden fazlası, birçok kullanıcının yapay zekayı bir “kara kutu” olarak görmesinden endişe duyuyor. Neredeyse aynı oranda katılımcı (yüzde 77), yapay zekânın mevcut operasyonel yapılara zorluklar çıkaracağını ve bunun iş kaybına ve etik kaygılara yol açabileceğini düşünüyor.”
Şimdilik bu verilerle yetinelim. Karar vericiler kararlarını verdiklerinde bizim de anlatacak şeyimiz olacak ancak şu anda bu tabloyu yaratanlara “Bu ne yaman çelişki anne” dışında söyleyecek sözüm yok.