Öncelikle başlığı açıklayayım. 1970’li yıllarda yerli otomobil üretimi ve o zamanki adıyla Boğaziçi Köprüsü’nün açılması İstanbul’da ulaşımı son derece kolaylaştırmıştı. Yolda otomobil olmadığı için, otomobil satın alanlar trafikte takılmadan evlerinin kapısından gitmek istedikleri yere kolayca ve hızla gidebiliyorlardı. Benzin parası ve otomobilin bakım maliyeti, araca binenlerin çok kolay algılayabileceği bir şey olmadığı için insanlar bu yeni ulaşım inovasyonunu çok sevmişti. Ancak yaşanan petrol krizi, bu mutlu tabloya ağır bir darbe vurdu. Benzinin fiyatının yükselmesi kadar bulunmaması da otomobil zevkine darbe vurdu. O dönemde otomobillerin jenerik sürücüsü olan erkekler, “Bu araba da suyla gitmiyor” ifadesini kullanmaya başladı. Evlerdeki gaz sobalarında kullanılan gazyağında da aynı sorunların yaşanması bu ifadenin üzerinde çok tartışılmadan anlaşılmasını sağladı.
O günlerde rahmetli babamın bir arkadaşı evimizin önüne yanlış hatırlamıyorsam kırmızı bir kuyruklu Chevrolet çekti. Yine yanılmıyorsam sekiz silindirli bir otomobildi. Babamın arkadaşı akıllı biri olduğu için öncelikle benimle kardeşimi otomobile bindirdi ve biz de hemen “alalım” diye çığlık atmaya başladık. Adam öyle bir fiyat söylemişti ki, sudan ucuz olmasından da cesaret bulmuştuk. Babam, bizi karşısına alıp “Çocuklar bunu alırım ama benim maaşım bunun deposunu doldurmaya yetmez. İstanbul’da bir tur atsak parasız kalırız. Sonra bunun içinde tavuk mu yetiştireceksiniz” demişti. O zamandan beri yatırımımın faaliyet gideri (operasyonel maliyet) tarafı ile de yakından ilgiliyimdir. Bunu yazının sonunda neden sudan bahsedeceğimin girizgâhı olarak belirttikten sonra Getir’in Amazon Web Services (AWS) deneyimine geçeyim.
Getir’deki bir önceki özel görüşmemde şirketin SAP’ye yaptığı yatırımı ve bununla verisini anlamlandırma konusunda kazandıklarını ele almıştık. Geçenlerde bir araya geldiğimiz Getir CPTO Kaan Emeç’in hem teknolojiyi hem ürünleri kucaklayan pozisyonu, şirketin veriyi kullanma kadar hızla ve zamanında piyasaya ürün sürme konusuna öncelik verdiğini anlamamı sağladı. Son kullanıcıya dokunan bütün şirketler açısından hızlı hareket edebilme becerisi ve buna eşlik eden zamanında tüketicinin karşısına çıkabilme gücü, en önemli rekabet unsuru haline gelmiş durumda.
Getir’in bu sefer Amazon Web Services (AWS) ile ilişkisinin bunun üzerine kattıklarını da aynı incelikle değerlendirmek gerekiyor. Bunu yaparken şirketlerin şu açıklaması, performansı yeterince iyi anlamamızı sağlıyor: “Getir, müşterilerine daha kişiselleştirilmiş bir deneyim sunmak amacıyla 75 TB’lık devasa veri setini Amazon SageMaker ile analiz ederek, geçmiş sipariş ve tercihlere dayalı akıllı öneriler geliştiriyor. Bu sayede önerilerde yüzde 93 doğruluk oranı yakalanıyor. Müşterilere sunulan Tahmini Varış Süresi (TVS) ise Amazon SageMaker ve Amazon DynamoDB’nin gücüyle hayata geçiriliyor. Güncel harita verileri ve geçmiş sipariş bilgilerini bir araya getiren sistem sipariş verilmeden önce yüzde 95 doğruluk oranıyla TVS bilgisini hesaplayıp müşterilere sunuyor. Getir, bulut sağlayıcısı seçim sürecinde servislerini pazara en hızlı şekilde sunmasını sağlayacak hizmetlere odaklanıyor. Bulutta doğan ve ilk günden beri bulut sistemleri üzerinde çalışan şirket, AWS ile ölçeklenebilirlik konusunda önemli ilerleme kaydetti. Amazon Bedrock gibi AWS servisleri, üretken yapay zekâ uygulamaları ve ajanlarının prototipten gerçek kullanıma geçişini hızlandırdı ve güvenli hale getirdi. Bu da firmanın yeni nesil sistemleri devreye almasını kolaylaştırdı. Verilerin hazırlanmasından makine öğrenimi modellerinin oluşturulmasına, eğitilmesine, dağıtılmasına ve yönetimine kadar tüm geliştirme adımları için tasarlanmış araçlara sahip Amazon SageMaker, Getir’in doğru teslimat sürelerini hesaplayabilmesine katkı sağlıyor.”
Zamanında teslimat kritik hale geldi
Bundan dört beş sene önce eve aldığımız bir şeyin servis görme ihtiyacı ortaya çıktığında şirketin çağrı merkezinin servisin iş programını girdiğimizi ve gün içinde gelineceğini söylemesini garipsemiyorduk. Daha da eskiden ailede sadece bir kişinin çalıştığı dönemde evde sürekli bir kişi olduğu için bu zamanlama o kadar önemli değildi. Ancak iki normal arasında önemli bir zaman aralığı bulunuyor.
Geleneksel şirketlerin daha yakın dönemde müşteri etkileşiminin zamanlamasını çok önemsemediği dönemde işin diğer tarafında ise, “yarım saat içinde pizzanızı teslim edemezsek parasını almıyoruz” tarzı kampanyalar vardı. Bunlar, motorlarını çılgınca süren kuryeler kadar teslimat süresini geçirmek için kapısını geç açan tüketicileri de yarattı. Bugün artan hacimle birlikte ara sokaklarda ters yönden giden motosiklet, bisiklet ve elektrikli bisikletler hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Bunların yoğunluğu işlerin ne kadar büyüdüğünü ortaya koyuyor.
Getir’in 75 terabaytlık veri seti, en azından SKU’su kadar dikkatle yönetilmesi gereken bri şirket varlığı durumunda. AWS’in altyapısı kadar servislerinin de bu veri üzerinden daha hızlı hareket etmeyi sağlayan unsurlar olarak iş modeline entegre olması, AWS’nin adında yer alan web servisleri ifadesinin de hakkını vermek anlamına geliyor.
Bulut sağlayıcısı olarak Amazon Web Services’i (AWS) tercih eden Getir’in, yapay zekâ, veri bilimiyle desteklenen operasyonunu, AWS’in bulut servisleriyle daha da güvenli, ölçeklenebilir ve verimli hale getirdiği ifade ediliyor. Getir, anlık ihtiyaçlardan haftalık ev alışverişine, yemek siparişlerinden mahalle esnafına, araç kiralamadan finansal çözümlere kadar pek çok hizmeti tek uygulamada sunarken bundan daha yüksek fayda sağlayacağa benziyor.
Getir CPTO’su Kaan Emeç “Hizmete başladığımız ilk günden itibaren yenilikçi AWS servisleri sayesinde kullanıcılarımıza hızlı ve güvenilir hizmet sunmaya devam ediyoruz. AWS ile birlikte, yazılım geliştirme ekibimizin verimliliğini artırıyor, altyapı maliyetlerimizi daha etkin yönetiyoruz. Bu iş birliğiyle, Türkiye’nin perakende sektöründeki en gelişmiş teknolojilerini kullanıyor ve veri odaklı yaklaşımımızla kullanıcı deneyimini sürekli iyileştiriyoruz.” şeklinde konuşuyor.
AWS Türkiye Genel Müdürü Berrin Özselçuk ise, “Getir, AWS servisleriyle yeni özellikleri hızla devreye alabiliyor, sistem güvenliğini merkezi olarak, tek bir noktadan sağlayabiliyor ve altyapısını geliştirmeye devam ederken yapay zekâ ve makine öğrenimi servislerinin de dahil olduğu son teknolojilere hızla adapte olabiliyor. Teknolojiden faydalanarak kullanıcı deneyimini geliştirmeye devam ettikleri yolculuklarında onlarla ilerlemekten mutluluk duyuyoruz.” diyor.
Burada meraklıları için biraz teknik bilgiyi de bültenden aktarmak istiyorum:
“Getir’in altyapı güvenliği AWS WAF ve AWS WAF Bot Control servisleri ile sağlanıyor. Bu çözümler, sistemin kesintisiz ve güvenilir şekilde çalışmasına katkıda bulunuyor. Veri odaklı çalışan bir şirket olan Getir’in veri mimarisinin temelinde ise Amazon Redshift ve AWS PostgreSQL Databases bulunuyor. Ayrıca Amazon Data Firehouse ve Amazon Athena servisleriyle log sistemleri yönetiliyor. AWS’in Kubernetes mimarisi, en yoğun zamanlarda bile başarılı bir şekilde ölçeklendirme yapılabilmesine imkân sağlıyor. Böylece eşzamanlı olarak 5 milyon kullanıcıya aynı kalitede kesintisiz bir deneyim sunulabiliyor. Getir bu sayede müşterilerine kesintisiz ve zamanında hizmet vermeye devam ediyor.
Getir, yapay zekâ projelerinde Amazon Bedrock, hızlı SQL veritabanı işlemleri için Amazon Aurora PostgreSQL, bellek tabanlı veritabanı hizmeti için AWS MemoryDB ve grafik veritabanı ihtiyaçları için Amazon Neptune kullanıyor. AWS’in açık kaynak yazılım geliştirme çerçevesi olan AWS Cloud Development Kit’ten de faydalanan Getir, büyüklüğüne bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte projelerini birkaç saat ile gün arasında hayata geçirebiliyor. AWS’in yazılım geliştirici dostu altyapı desteği sayesinde hizmetlerini devreye alırken hız kazanıyor.”
Buradaki kilit sözcükler olarak “5 milyon kullanıcı”, kesintisiz ve zamanında servis”, “geliştirici dostu” ve “açık kaynak yazılım geliştirme çerçevesi” özel vurgu gerektiriyor.
İş zekâsının değeri artıyor
Bu vurguyu yaptıktan sonra, TD SYNNEX’in “Teknolojinin Yönü 2025” raporunda yapay zekânın rekabet avantajı yaratan temel unsur haline geldiğini belirtmesine değinmek istiyorum. Bu yıl dördüncüsü yayınlanan rapora göre, şirketin iş ortaklarının yüzde 75’i yapay zekâyı gelecekleri için vazgeçilmez görürken yapay zekâ tabanlı saldırılar en büyük siber tehditler arasında yer aldığı vurgulanıyor. İş ortaklarının yüzde 70'i ise yetenek açığı yaşadıklarını, bunun yapay zekâ, veri ve analitik ve siber güvenlik projelerini doğrudan etkilediğini belirtiyor. Raporda ayrıca 2025 yılı için altı kritik trend arasında yapay zekâ destekli çözümler, gelişmiş siber güvenlik, sektör uzmanlığına dayalı iş ortaklıkları, yapay zekâ uyumlu iş modelleri, makroekonomik zorluklara rağmen büyüme potansiyeli ve hizmet odaklı şirketlerin yükselişi öne çıkıyor. Ben bunu iş zekâsı olarak yazmayı tercih ediyorum. Problem, girişte anlattığım gibi otomobil, benzin ve su problemi olduğu için bu tanımlamayı yapıyorum.
Ancak 40 ülkede 1.400’den fazla bilgi teknolojileri çözüm sağlayıcısı ve satıcısından alınan geri bildirimlere dayanan rapor, servis odaklı iş modellerinin yapay zekâ çağında başarıyı nasıl artırdığını vurguluyor. Bu da benim Başına Getir-AWS birlikteliğini eklememin nedenini oluşturuyor. TD SYNNEX’in güçlü ağına saygıyla raporun 2025 yılında bilgi teknolojileri pazarını şekillendiren altı kritik küresel trendleri de alıntılayayım.
- Yapay zekâ pazarda lider olmanın temeli– Yapay zekânın kullanımı yaygınlaşırken iş ortaklarının, yapay zekâ destekli siber güvenlik (yüzde 58,4) veya yapay zekâ ile otomasyon (yüzde 54,3) gibi daha gelişmiş ve etkili kullanım senaryoları sunarak kendilerini farklılaştırmaları gerekiyor. İş ortakları, bu çözümlerin işlerinde önemli etkiler yaratma potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor.
- Siber güvenlik temel olsa da hâlâ bir mücadele alanı– Güvenlik, BT ekosistemine girişin ön şartı olmaya devam ediyor, öyle ki iş ortaklarının yüzde 80'i en az bir siber güvenlik çözümü sunuyor. Bu alan, son iki yılda uç nokta çözümlerinde en büyük büyüme alanı olarak öne çıkarken, iş ortakları da gelişmiş uç nokta güvenliğini önümüzdeki yıl için yeni hizmetlerde en önemli ikinci öncelik olarak belirliyor. Ancak, zorluklar gündemin en üst sırasında yer alıyor; iş ortakları, yapay zekâ tabanlı saldırılar (yüzde 49,2) ve veri ihlalleri (yüzde 41,9) gibi yeni tehditleri başlıca endişe kaynağı olarak görüyor.
- Uzmanlık, ölçekten önemli– Son müşterilerin bir iş ortağında aradığı bir numaralı unsur sektör uzmanlığı ve danışmanlığı olurken, bunun hemen ardından üstün müşteri hizmetleri takip ediyor. Bu beklentiye şimdiden uyum sağlayan iş ortaklarının yüzde 90'ı destek ve bakım hizmetleri sunmayı, yüzde 88'i özel BT entegrasyonu sağlamayı ve yüzde 82'si ise önümüzdeki yıl yönetilen hizmetlerini genişletmeyi planlıyor.
- Yapay zekâ çağına uygun iş modelleri– Liderlerin yaklaşık yüzde 70'i yetenek açığı yaşadıklarını ve bunun yapay zekâ (yüzde 43), veri ve analitik (yüzde 41) ile siber güvenlik (yüzde 39) uygulamalarını doğrudan etkilediğini belirtiyor. Bu durum, iş yapış şekillerinde tüm sektörü kapsayan bir dönüşüme işaret ediyor ve iş ortaklarına, yapay zekâ odaklı bir gelecekte, verimliliği artırmaları için iş modelleri ve süreçlerini yeniden tasarlama fırsatı sunuyor.
Makroekonomik zorluklar sürse de büyüme hâlâ mümkün – Küresel zorluklara rağmen, çoğu bölgede büyüme beklentileri olumlu ve iş ortaklarının yüzde 66'sı gelirlerinde artış bildiriyor. Stratejik öngörüyü operasyonel çeviklikle birleştiren şirketler, büyüme fırsatlarını yakalama konusunda en avantajlı konumda bulunuyor.
Yeni kazananlar: Servis odaklı ve geleceğe hazır şirketler – Net Büyüme Endeksi'ne göre, ISV'ler (120) ve Profesyonel Hizmet firmaları (110), sektörün büyüme liderleri olarak öne çıkıyor. Bunun nedeni, portföylerini dengelemek adına yaptıkları çalışmalar ki bu şirketlerin yarısından fazlası, yapay zekâ ve veri/analitik gibi hızla büyüyen yetkinlikleri temel hizmetlerle birleştiriyor.
Gelelim su meselesine…
İster 1970’li yıllardaki otomobil ister bugünkü bilişim teknolojileri olsun, işin kilit noktası, bütün bu sistemlerin suyla çalışmadığının anlaşıldığı anda anlaşılıyor. Bu yüzden konuyu bilişimden sürdürülebilirliğe çevirip dışarında bir bakış açısını aktarmak istiyorum.
KPMG Türkiye’nin, küresel gıda sistemlerinin mevcut durumunu, karşı karşıya olduğu riskleri ve sürdürülebilir bir gelecek için atılması gereken adımları ortaya koyan Küresel Gıda Sistemlerinin Geleceği: Dayanıklılık, İşbirliği ve Dönüşüm için Yol Haritası başlıklı raporundaki maddelere dikkat edersek bilişim camiası olarak “bütün bunlar suyla çalışmıyor” demek zorunda kalacağımız günü öteleyebiliriz. Gerek hidrojenin yakıt olarak kullanılmasına yönelik çalışmalar ve gerekse yüksek güçlü veri sistemlerinde soğutma amacıyla su kullanılması, bu söylediğimin kulağa garip gelmesine yol açıyor ancak aşağıdaki maddelerin geleceğin sistemlerini tasarlayanların kulağına küpe olması umuduyla aktarıyorum.
- Çiftçi Refahı: Rapora göre küresel ölçekte çiftçiler; dalgalanan fiyatlar, artan maliyetler, düşük alım garantileri, iklim riskleri ve regülasyon baskısı altında üretim yapıyor. Tarımın ekonomik olarak cazibesini kaybetmesi, gençlerin sektörden uzaklaşmasına ve kırsal alanların yaşlanmasına neden oluyor.
- Gıda Fiyatları ve Enflasyon: Gıda fiyatlarındaki artış, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hane halkı harcamalarının büyük kısmını etkiliyor, sosyal yardımlara olan ihtiyacı artırıyor. Gıda enflasyonu aynı zamanda politik istikrar açısından da risk oluşturuyor.
- Açlık ve İsraf İkilemi: Üretilen gıdanın yaklaşık üçte biri çeşitli aşamalarda israf ediliyor. Bu israf, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda etik bir sorun olarak gösteriliyor. İsraf edilen kaynaklar (su, enerji, iş gücü, arazi) sürdürülebilirlik hedeflerine doğrudan zarar veriyor.
- Ekolojik Etkiler: Yoğun tarım uygulamaları, doğal kaynakların tükenmesine, habitat kaybına ve ekosistem tahribatına neden oluyor. Biyoçeşitliliğin kaybı, uzun vadeli gıda güvenliğini tehlikeye sokan bir diğer yapısal risk olarak değerlendiriliyor.
Sektörler arası seferberlik şart.
Rapor bu sorunların çözümü için yalnızca tarım değil; enerji, sağlık, finans, teknoloji ve altyapı sektörlerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguluyor. Bununun için küresel gıda sistemlerinin dönüşümünde etkili olabilecek temel müdahale alanlarına da yer veriliyor. Gıda sistemlerinin geleceği için önerilen temel kaldıraç noktaları arasında şu 10 başlık öne çıkıyor:
- Arazi Kullanımında Verimlilik:Artan nüfus, kentleşme ve yenilenebilir enerji projeleri, tarım arazileri üzerindeki baskıyı artırıyor. Etkili arazi planlaması, gıda üretimiyle karbon emisyonlarının dengelenmesini mümkün kılacak entegre bir yaklaşım gerektiriyor.
- İklim Direnci ve Biyoçeşitlilik:Kuraklık, sel, aşırı sıcaklık gibi olaylar tarımsal üretimi doğrudan tehdit ediyor. Bu nedenle iklim dirençli tohumlar, agroekolojik uygulamalar ve doğal ekosistemlerin korunması, gıda sisteminin geleceği için hayati önem taşıyor.
- Su Yönetimi ve Teknolojik Yatırımlar:Tarımın tatlı su kaynaklarının yüzde 70’ini tükettiğine de dikkat çeken raporda bunun önüne geçmek için damla sulama, akıllı sensörler ve gri su kullanımı gibi teknolojilerle suyun etkin yönetiminin sağlanması tavsiyesinde bulunuluyor.
- Beslenme ve Halk Sağlığı:Gıda sistemleri, yalnızca üretim değil, toplum sağlığı üzerinde de doğrudan etkili. Bireylerin yaşam kalitesini yükseltecek sağlıklı ve dengeli beslenme olanakları geliştirilmeli; işlenmiş gıda bağımlılığı azaltılmalı.
- Tüketici Bilinci ve Davranış Dönüşümü: Günümüzde tüketicilerin yalnızca ürünün kalitesine değil, çevresel ve etik etkilerine de dikkat etmesi gerekiyor. Bu nedenle şeffaf etiketleme, sürdürülebilir ürün sertifikaları ve yerel üretime yönelimin teşvik edilmesi önem kazanıyor.
- Tarımda Dijitalleşme ve Yapay Zekâ: Veriye dayalı karar sistemleri, üretim planlamasında hata payını azaltıyor ve kaynak kullanımını optimize ediyor. Uydudan izleme, yapay zekâ destekli tahminleme, blockchain ile izlenebilirlik gibi uygulamaların yaygınlaştırılması tavsiye ediliyor.
- Yeşil Finans ve Risk Yönetimi:Raporda karbon piyasaları, iklim sigortaları ve sürdürülebilir tahviller gibi finansal araçlar sayesinde çiftçiler iklim risklerine karşı korunabileceği ve yatırımcıların bu alanlara yönlendirilebileceği belirtiliyor.
- Tarımda Yeni Nesil İşgücü:Tarım sektörü, dijital becerilere sahip genç profesyonellerin ilgisini çekiyor. Tarım teknolojileri, girişimcilik ve kırsalda yaşamı destekleyen altyapılar, yeni nesil iş gücünü sektöre kazandırabilir.
- Krizlere Dayanıklı Tedarik Yapıları:Pandemi ve savaşlar gibi şoklara karşı, esnek ve yerelleştirilmiş tedarik yapıları hayati öneme sahip. Stratejik gıda stokları, bölgesel iş birlikleri ve çeşitli kaynaklara yönelimin teşvik edilmesi çağrısında bulunuluyor.
- Çapraz Sektörel İş Birliği Kültürü:Gıda, enerji, sağlık, finans ve teknoloji alanlarındaki sektörler arası bilgi ve kaynak paylaşımı, sistemin esnekliğini artıracağından ortak veri havuzları, kamu-özel iş birlikleri ve inovasyon platformların bu sürece hız kazandıracağına dikkat çekiliyor.