Kasım 2025 başında Trevor Ducharme ile kısa ama etkili bir görüşme yaptım ancak sonrasındaki yoğun trafik nedeniyle bunu yazıya yansıtmam zaman aldı. CMX Global Başkanı Trevor Ducharme’nin anlattıkları için etkili dememin nedeni, kendisinin sadece enerji alanında 20 yıldan uzun bir deneyime sahip, uluslararası görevi olan bir yönetici olması değil. Bu deneyimin, temiz enerjinin ülkeler arasındaki ticaretine ve bu alana yatırıma odaklanması. Bu odaklanma, son altı yılda CMX Avustralya’nın CEO’luğunu üstlenmesiyle taçlanıyor ki, bunun önemini birazdan anlatacağım.
Ama önce, Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlenen Abu Dabi International Petroleum Exhibition and Conference (ADIPEC) etkinliği sırasında teknolojinin nimetleri sayesinde uzaktan bağlanarak görüştüğüm Ducharme deneyimimin dikkat çekici noktalarını aktarayım. Adından da anlaşılacağı gibi, Birleşik Arap Emirlikleri’nin oluşturan emirlikler arasında en güçlüsü olarak bilinen Abu Dabi’deki etkinlik geleneksel olarak petrol ve doğalgaza odaklı. Biz, ülke çıkarları doğrultusunda yapmamız gerektiği gibi Doğu Akdeniz gazının peşinde koşarken, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bu gündemi atlamamalıyız diye düşünüyorum. Petrol ve doğalgaza odaklı bir etkinlikte hidrojenin konuşulması, katma değerin nerede olduğunu daha fazla düşünerek politika belirlememizi gerektiriyor.
Bu yazıyı Avatar: Ateş ve Kül’ü izledikten sonra yazmam, ayrı bir şans oldu. Artık enerji kaynakları konusundaki tercihlerin kimlikleri nasıl etkilediği konusunda da daha net bir bakış açısına sahibim ve sürdürülebilirliğin, her şeyin olduğu gibi korunması ile değil, neyin sürdürülmesi gerektiğine karar verme ile ilgili olduğu konusunda net bir vizyonum var. Galasına katıldığım filmi herkesin henüz izlemediğini düşündüğüm için bu boyutu çok uzatmıyorum ama Ducharme ile görüşmemden, hidrojen ve yenilenebilir enerji kaynaklarının uluslararası ilişkilerin bir alanı olarak bize ikincil bir koruma kalkanı sağlayabileceğini düşünüyorum. Tam da bu noktada, Libya Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan uçağın Ankara yakınlarında düştüğü haberi televizyonda verildiği için, yanlış anlaşmalara neden olmamak için bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. Ancak enerji konusundaki bağımsızlığın ülkelerin bağımsızlığı için sağlam ittifakların ve ülkesel alternatiflerin aynı derecede önemli olduğunu yazmak durumundayım.
Buradan uluslararası dengeleri daha iyi kavramamızı sağlayacak biçimde Ducharme ile görüşmeme dönmek istiyorum. Kendisini size tanıtmaya devam edeyim. Kendisi, Global CMX’in başkanı olarak özel sermaye ile hidrojen, yenilenebilir yakıtlar ve uzun süreli depolama arasında bağlantı kurmaya yönelik global bir danışmanlık işi yapıyor. Bahsettiğim işbirlikleri ve ittifaklar boyutunda önemli bir ayrıntı, Ducharme’nin Kapsamlı Ekonomik İşbirliği Anlaşması (Comprehensive Economic Partnership Agreement-CEPA) kapsamında Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Avustralya arasında karşılıklı yatırımların artırılması ve ilerletilmesi konusunda oynadığı dikkat çekici danışmanlık rolü. Bu rol, ticari önceliklerin ortaya çıkan ticari çerçeve yapıları ile hizalanmasına hizmet ediyor. Ducharme’nin enerji sektörü ile uluslararası sermaye arasında köprü kurarak yeşil enerji tedarik zincirleri ve karbonsuzlaştırma inisiyatiflerinin kilit pazarlarda daha etkili ilerlemesine yardımcı oluyor. Benim kendisi ile görüşmek istememe neden olan son tanıtım cümleleri ise, “Karmaşık regülasyon ve ticaret coğrafyalarında hedefe ulaşma konusundaki yeteneği ile tanınıyor olması” ve “global enerji ticareti ile sürüdürülebilir, politikalarla hizalanmış altyapıların geleceği konusunda güvenilir bir ses” olması şeklindeydi. Kısa görüşmemiz bunu doğru çıkardı.
1948 yılında çekilen ve John Wayne’in başrolünde oynadığı “Red River” (Kanlı Nehir) filmi, sığır üretimin yapıldığı yer ile etin tüketildiği şehir arasında kurulacak tedarik zincirinin asıl değer yaratan unsur olduğunu gösteriyordu. Üretim yerinde nüfus yoğunluğu düşük olduğu için bir sığır 1 sent ederken demiryoluna ulaşıldığında 20 dolar civarında bir fiyata ulaşılıyordu. Bu filmi izlememi sağlayan TRT 2’ye teşekkür etmem gerekiyor. Bununla Avatar arasında bir yerde durduğumuzda hidrojen konusunda işbirliğinin, yerinde üretim yaparak tedarik zincirindeki nakliyat maliyeti de dahil olmak üzere birçok maliyet katmanını ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu görüyorum. Burada politikalar, mevzuat ya da regülasyon ve teknoloji arasında kurulacak köprünün yeni tedarik zincirini oluşturacağını görüyorum. Bunları anlattıktan sonra Ducharme ile görüşmeme geçmek istiyorum.
Kerem Özdemir: Şu anda sizin tarafınızda hidrojen alanında nasıl bir resim söz konusu?
Trevor Ducharme: Yeşil enerji kaynakları ve hidrojen konusunda heyecan verici bir dönemi yaşıyoruz. Bizim şirketimizin merkezleri Abu Dabi ve Avustralya’da bulunuyor. Kasım 2025’te BAE ile Avustralya arasında kapsamlı bir ekonomik işbirliği anlaşması ya da yaygın olarak kullanılan biçimiyle bir serbest ticaret anlaşması imzalandı. BAE’deki çok ileri teknoloji üssü ile Avustralya’daki güçlü enerji üretim tesisini bazında, bu anlaşmanın ilk olarak iki ülke arasında hidrojen yatırımı ve geliştirilmesini destekleyen politik bir adımın atılmasına tanık olduk. Aslında bu alanda öncülük eden iki ulus arasında bir anlaşma söz konusu. Bu çok heyecan verici bir dönem çünkü sektörel bakış açısından bağımsız olarak şunu söylemeliyim: destekleyen bir politika olmadan sektörün ilerlemesi söz konusu olmuyor. Burada bir ülkenin hidrojen, temiz enerji ve temiz yakıt alanalrında gelişmiş bir lider olduğu bir denklemden ziyade liderlik eden iki ülke tarafından atılan adımları görüyoruz.
K.Ö.: Bu heyecanı yaratan asıl değişim ne?
T.D.: Değişimin yaşandığı alan, bizim kullandığımız adıyla yeşil hidrojen. Yeşil hidrojen üretiminde kullanılan enerji yüzde 100 oranında güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklardan geliyor. Avustralya gibi ülkelerde yenilebilir enerjiye ciddi düzeyde erişim olanağı söz konusu. Bu, üretimden doğrudan piyasaya sürme yani işi ayağa kaldırma olanaklarını yaratıyor. Bununla kastettiğim, şu anda güneş ve rüzgârdan elde ettiğimiz temiz enerjiyi elektrolizde kullanarak hidrojen üretebilir duruma gelmemiz. Aslında güneş ve rüzgârdan hidrojen elde ederken sudaki kaynağında şişelemeye benzer bir iş yapıyoruz. Hidrojenin, yeşil ve gri gibi çeşitlemeleri bulunuyor. Nükleer enerji ve doğalgaz kullanılarak da hidrojen üretilebiliyor. Şu anda sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ve doğalgaz kullanılarak üretilen mavi hidrojen pazarın lideri durumunda görünüyor. Ancak yeşil hidrojen de bunu yakalama konusunda hızla ilerliyor. Bu kapsamlı ekonomik işbirliği anlaşmaları, bu alandaki ilerlemeyi destekleyecek istikrar noktaları olarak çok önemli bir role sahip. Böylece bu alan, bir sonraki büyük ilerleme alanı haline geliyor. Geçmişte birçok umut ve hayal söz konusuydu ama artık sektörün metrikleri ile politikanın metriklerinin uyuştuğunu görüyoruz ve bu çok dikkat çekici bir iş örneği (business case) senaryosunu ortaya çıkarıyor.
K.Ö.: Avrupa’nın kapıda vergi uygulamaları ve benzer yeni politikalar, şirketler ve ülkeler için karbonsuzlaştırmayı önemli bir rekabet aracı haline getiriyor. Bu alandaki regülasyonlar, bahsettiğiniz ilerlemeyi daha da hızlandırabilir mi?
T.D.: Bu, çok iyi bir soru. Karbonsuzlaştırma şu anda birçok ülke için öncelikli bir hedef. Ancak bu karbonsulaştırma ancak bir nihai noktaya kadar yapmak mümkün. Birçok ülkenin çelik, diğer madenler ve hatta yeşil madencilik gibi alanlarda karbon yak izlerini küçültmeye ya da karbonsuzlaşmaya çalıştıklarını görüyoruz. Temiz hidrojen bu alanda belirgin bir rol oynayacak. Buna yeşil çeliği örnek verebilirim. Çelik üretim tesislerinizin enerjisini sağlamak için doğal elektrik ya da doğalgaz kullanabilirsiniz ancak modern çelik üretim tesisleri artık yeşil hidrojen kullanacak şekilde modernize ediliyor ve güçlendiriliyor. Bu dünya çapında yaşanan bir gelişme ve BAE’de de bunu görüyoruz. Abu Dabi’deki önemli bir çelik üreticisi bunu yapıyor. Bu şirketlere karbonsulaştırma olanaklarını kullanma fırsat verirken ilk hareket edenin avantajlı olduğu bir denge de yaratıyor. Bunun nedeni, yeşil enerji ve yeşil hidrojende bir ayağa kalkma ya da uçuşa geçme sürecinin gerekecek olması. Bu üretimi yapan şirketlerin kendilerini uygun bir dikeye bağlayacak projeler bulması gerekiyor. Böylece yeni üretim kaynaklarının oluşturulması mümkün olabilecek. Bu aynı zamanda yeni gelişmekte olan karbon piyasasında da bir ilk giren avantajı sağlamaya aday. Bu pazarda, geleneksel yakıtlar ile yeşil yakıtlar arasındaki uçurumu aşma noktasında karbon kredileri önemli bir rol oynamaya aday.
K.Ö.: Elektrikli araçların yarattığı büyük değişimi görüyoruz. Benzer bir etkiyi hidrojen kullanan araçlar yaratabilir mi?
T.D.: Elektrikli araçlar, hidrojen kullanan araçlar ya da geleneksel benzinli araçlar olsun, bütün teknolojiler için pazarda yer olduğun düşünüyorum. Benim petrolle çalışan bir otomobilim var. Yeşil enerji alanında çalışan birinin elektrikli araç kullanacağını düşünebilirsiniz. Bir gün oraya gelmeyi umuyorum ama otomobilin fiyatının şarj maliyetine oranı bugünkü yerimde durmamı makul hale getiriyor. Yeşil yakıtların ve yeşil enerjiden yeşil yakıt üretme pazarının rekabetçi hale gelmesini değerlendirdiğimde, birçok ülkede yeşil enerji bolluğunun oluştuğundan bahsedebilirim. Avustralya gibi arazi zengini ülkelerde, müthiş bir yeşil enerji üretimi söz konusu… Bu nedenle son 20 yıldır daha iyi bir iş örneği senaryosu oluşturmak için yeniden yapılanmaya harcadığımız çabaya yeni bir hedefe kanalize etmemiz gerekiyor. Yeşil yakıtlar ve yeşil enerji üretimi, gelecek nesil veri merkezleri, yapay zekâ ve sektörün yeni dalgasında kritik bir rol oynayacak. Bu dünyada yeşil yakıtları, yeşil çelik üretim tesisleri, yeşil otomotiv ya da ulaşımda kullanmak yerine bu yeni alanı kapsayacak şekilde yeniden şekillendirmeliyiz. Yeşil veri merkezleri, şu anda sektörümüzde en önemli karbon kaynaklarından biri; yeşil enerji ile yeşil üretimin bunların enerjisini sağlamakta kullanılması gerekiyor.
K.Ö.: Yapay zekânın yarattığı enerji talebi bu kadar önemli mi?
T.D.: Veri merkezlerinde muazzam bir enerji ihtiyacı bulunuyor. Dünyanın, ChatGPT ya da Grok’ta her prompt yazıldığında standart Google aramasına oranla ne kadar fazla enerji tüketildiğini farkında olmadığını düşünüyorum. Altı kat. Yapay zekâ ve veri merkezlerinin enerjisini sağlayarak bu ChatGPT dünyasına girmek önem taşıyor. Gelişen bu yeni pazarın çok daha fazla yakıta ihtiyacı olacak.