Dünyayı daha iyi anlamak için Açık İnovasyon (OI) kavramının kurucularından Prof. Henry Chesbrough’un bakış açısı ile SAP’nin yeni iş birliklerini birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Yapay zekâ ile ilgili iki önemli konuyu size aktarmak istiyorum. Bunlardan ilki SAP’nin Sapphire etkinliğinde agentic AI (AI ajanları ya da SAP’nin adlandırması ile AI aracıları) ile ilgili olarak yapılan açıklamalar. Ben Silicon Valley’deki önceki toplantılardan birine katıldığımda işleri biraz karıştırmıştım ve tartışma New York sermayesinin inovasyonu anlamaya ne kadar uzak olduğuna kadar gitmişti. Gündemi biraz eğip bükmüştüm. Bununla iyi yaptığımı, 10 Haziran’da Dotshub’da katıldığım açık inovasyon toplantısında anladım.
UC Berkeley ile birlikte düzenlenen buluşmada Açık İnovasyon kavramının kurucularından Prof. Henry Chesbrough, UC Berkeley Haas School of Business çatısı altındaki Institute for Business Innovation’dan Direktör Dr. Oğuzhan Aygören ve İcracı Direktör Chris Bush’u dinleme fırsatı buldum. Açıkçası bizim Türkiye’de yarattığımız örnekler ile belirleyicisi olarak içinde yer almamız gereken bir platform olduğunu düşünüyorum. Özellikle Türkiye İş Bankası ve Pegasus’un dahil olduğu bu platformun etkisini, iki şirketin yöneticilerinin ağzından dinleme fırsatı bulduk. Benim Berkeley’in bilgi dağarcığını geliştirecek örneklerle bu yapının içinde yer almamız gerektiği tezim pek karşılık bulmadı.
Ancak ben bu konuda ısrarcıyım. Şunu anlatmak istiyorum: ABD’de startup ekonomisine dayanan Silicon Valley Bank iflas ederken kurduğu iştirakler ile 100 yıldan uzun bir süredir ayakta olan Türkiye İş Bankası’nın pratiği UC Berkeley Haas School of Business çatısı altındaki Institute for Business Innovation’da vaka olmalı ve bu modele dayanan uygulamalar geliştirilmelidir. Kendisini güncelleyen bankanın, bugün aynı işi startup dünyasında yaptığı unutulmamalıdır.
Fortune Türkiye’de çalışırken görüştüğüm Esas Holding CEO’su Çağatay Özdoğru’nun Pegasus’da kârdan prim vererek Pegasus çalışanlarının daha iyi bir iş modeli için verdiği katkıyı anlattığını hatırlıyorum. Pilotlardan daha az yakıt sarfiyatı için uçuş yüksekliği ile ilgili değişiklik ve rota optimizasyonu fikri almaktan yolcularından inerken kemerleri çapraz bırakmalarını istemeye kadar birçok iş modeli inovasyonu geliştirmişti. Mehmet Nane, CEO olduğu dönemde, kapıda sadece kimlik kartı okutarak geçişi sağlamanın kazandırdığı iki saniyenin toplamda ne kadar büyük operasyonel fayda yarattığını anlatmıştı. Bunlar sahadan örnekler olarak, Prof. Henry Chesbrough’un anlattıkları ile birleştiğinde muazzam bir etki yaratma potansiyeli taşıyor. Cem Yılmaz’ın deyişiyle “yapılmışı var” kategorisinde örnekler.
Chesbrough’dan benim aldığım en önemli dersler, inovasyonun iş modelini de kapsaması gerektiği ve yatırım dönüşünün de düşünülmesi gerekmesi. Bunlar benim de daha önce temas ettiğim noktalar ve büyük önem taşıyor. Chesbrough’dan aktarmak istediğim diğer nokta, inovasyon iş modelinin yanlış pozitifler kadar yanlış negatifleri de ortadan kaldırmaya da odaklanmasının gerekmesi. Şirketler yeni ekonomide var olmak için, inovasyonun sonuç vermeyeceğini ve başarısız olacağını düşündükleri girişimlerle ilgili önyargılarını da aşmak zorunda. Şirketin daha önce hitap etmediği bir pazar segmentini yakalayacak bir ürünü ya da hizmeti, geçmişten gelen önyargılarla mahkum etmemek gerekiyor. Benim saatlerce dinlediğim bu konuları şimdilik bu kadarıyla aktarıp, beni davet eden Berat Kjamili’ye teşekkür ettikten sonra bir de dipnot düşeyim.
Chesbrough’un, 2003’te yazdığı kitabıyla tanımladığı açık inovasyon kavramı bana İTÜ’de 1993’de bitirme tezim olmaya aday olan ISDN konusunu hatırlattı. Bütünleşik Hizmetler Dijital Şebekesi (Integrated Services Digital Network) olarak ortaya kurulan kavramın kısaltması olan ISDN, 1993’te mucize sayılırken 1994’te toprağa verilmişti. Bunun nedeni açık bir protokol olan TCP/IP’nin çıkmasıydı. Bu sonuç, bir yandan Chesbrough’un tanımladığı açık modelin gücünü ortaya koyarken bir yandan da yaklaşım olarak o dönemde teknolojinin yarattığı bakış açısını yansıtıyor. Günümüzde 5G ve kapıdaki 6G protokolleri ile agentic AI’ın ya da yapay zekâ ajanlarının yaratacağı değişimi bunun üzerine ekleyerek modelin inovasyonunu sağlamakta Türkiye’nin bir lider olarak bu alana girmesini sağlayacak büyük bir fayda olabilir. Bu konuyu ilgilenenlerle daha derinlemesine ele almak isterim ama şimdi yazının diğer bölümlerine geçeyim.
SAP’nin yapay zekâ oyunu
Benim Silicon Valley’de katıldığım Sapphire Ventures toplantısından daha büyük bir etkinlik olan Orlando konferansında yapılan açıklamalar önem taşıyor. Şöyle açıklayayım: Konferansın yapıldığını tahmin ettiğim Convention Center’ın kapısında ben oradayken “Her yıl ABD ekonomisine 2 milyar dolar kazandırıyoruz” yazıyordu.
Buradan sonra bir bölümü, orada olmadığım için bültenden aktarmam gerekiyor: “SAP, her yıl ABD’nin Orlando şehrinde düzenlediği SAP Sapphire konferansında, iş odaklı yapay zekânın gücünü kullanıcılara teslim eden ve iş yapma biçimlerinde devrim yaratan yenilik ve iş birliklerini açıkladı. Sanal olarak her alanda yer alan Joule’dan, sistemler ve iş birimleri genelinde çalışan genişletilmiş Joule Aracıları (Joule Agents) ağına uzanan yenilikler, SAP’nin iş odaklı yapay zekâya erişimi yaygınlaştırdığı ve verimliliği yüzde 30’a kadar artırabildiği yeni bir dönemin habercisi oldu. SAP CEO’su Christian Klein, ‘SAP olarak, dünyanın en güçlü iş uygulamaları paketini, benzersiz zenginlikteki veriler ve en güncel yapay zekâ inovasyonlarıyla bir araya getirerek, müşterilerimize sürekli değer sağlayan bir döngü yaratıyoruz. Joule’daki gelişmeler, yapay zekâ alanında öncü şirketler ile yaptığımız iş birlikleri ve SAP Business Data Cloud çözümümüzdeki gelişmelerle, giderek öngörülemez hale gelen bir dünyada müşterilerimizin büyümesine yardımcı olan dijital dönüşümleri hayata geçirerek iş odaklı yapay zekânın vaadini yerine getiriyoruz’ dedi.”
Devam edelim:
“SAP’nin üretken yapay zekâ asistanı Joule, SAP uygulama evreninin içinde ve dışında, verileri bulmak, gerçek zamanlı içgörüler oluşturmak ve iş akışlarını kolaylaştırmak için kurumsal kullanıcılara kesintisiz bir biçimde eşlik ediyor. SAP, son dönemde Joule’un kullanımını yaygınlaştıran bir özelliğin, WalkMe tarafından desteklenen ve kullanıcı davranışlarını uygulamalar genelinde inceleyen bir aksiyon çubuğu ile Joule’u, kullanıcı ihtiyaçlarını henüz ortaya çıkmadan önce tahmin edebilen, her zaman erişilebilir ve proaktif bir yapay zekâ asistanına dönüştürmek olduğunu kaydediyor.
Üretken yapay zekâ tabanlı arama uygulaması olan Perplexity ile yapılan iş birliği, Joule’un karmaşık iş sorunlarını çözmek için, yapılandırılmış ve yapılandırılmamış verilerden yararlanma yeteneğini geliştiriyor. Perplexity ve SAP Knowledge Graph tarafından desteklenen Joule, artık soruları, SAP iş akışları içindeki gerçek zamanlı iş verilerine dayanan çizelgeler ve grafikler gibi yapılandırılmış, görsel yanıtlarla anında yanıtlıyor. Örneğin, bir kullanıcı uygulamaya, güncel olayların ve bilgilerin işlerini nasıl etkileyebileceğini sorabiliyor ve hem güncel olaylara hem de şirketin kendi iş verilerine dayalı bir tahmin alabiliyor.
SAP ayrıca, iş süreçlerini ve iş akışlarını tepeden tırnağa yeniden tasarlayan geniş bir Joule Aracıları kütüphanesini de duyurdu. Dünyanın en güçlü gerçek zamanlı iş verilerinden beslenen ve Joule tarafından yönlendirilen yapay zekâ aracıları, sistemler ve iş birimleri genelinde çalışarak, tahmin, adaptasyon ve otonom hareket etme becerileriyle işletmelerin hızla değişen bir dünyada çevik kalmalarını sağlıyor. SAP, sektör liderleriyle iş birliği yaparak, süreçleri uçtan uca yürütebilen ve birlikte çalışabilen aracılardan oluşan bir ekosistem sunuyor. Yeni yapay zekâ aracılarının yetkinlikleri; müşteri deneyiminden tedarik zinciri yönetimine, harcama yönetimi ve finanstan insan kaynakları yönetimine kadar geniş bir alana uzanıyor.
Son olarak SAP, işletmelerin yapay zekâ çözümlerini oluşturma, kullanma ve ölçeklendirme biçimlerini dönüştürecek, yapay zekâ geliştirmeye yönelik işletim sistemini duyurdu. AI Foundation, özel yapay zekâ çözümlerini geniş ölçekte oluşturmak, genişletmek ve çalıştırmak için geliştiricilere tek bir giriş noktası sunuyor. Bu da AI Foundation’ı iş odaklı yapay zekâ için ilk gerçek işletim sistemi haline getiriyor. Öncü yapay zekâ laboratuvarı Not Diamond iş birliğiyle tasarlanan yeni bir komut iyileştirici de geliştiricilerin hızlı ve daha etkili yapay zekâ komutları oluşturmasına yardımcı olarak karmaşık kullanım senaryoları üzerindeki çalışma sürelerini günlerden dakikalara indiriyor.”
Yapay zekâ ve bulut birlikte kullanılmalı
Bu metni üzerinde oynamadan aktarmamın nedeni, içinde kaç tane “iş birliği” sözü geçtiğini anlamak için size fırsat tanımak. Bundan sonraki bölümde küçük bir manipülasyon yapıp bulut ile ilgili bölümü öne alacağım. SAP’nin buluta geçişi hızlandırdığını ifade ettiği uygulamalar ile ilgili açıklamaları şu şekilde:
“Müşterilerin, kendi özel iş zorluklarına cevap bulacak SAP bulut çözümlerini benimsemesini kolaylaştırmak için tasarlanmış SAP Business Suite paketlerinin de duyurulduğu etkinlikte, SAP Build’in bu paketlere entegre edildiğinde, işletmelerin uygulamaları kendi benzersiz ihtiyaçlarına göre nasıl özelleştirebildiği aktarıldı.
SAP, son olarak, müşterilerin buluta daha hızlı geçiş yapmasını sağlayan yeni çözümünü tanıttı. Giriş noktası olarak Joule’u kullanan ve SAP Signavio, SAP LeanIX gibi SAP çözümlerinden elde edilen içgörülerden yararlanan çözüm, organizasyonun dönüşüm hedeflerine göre uyarlanmış kişiselleştirilmiş yönlendirmeler ve eyleme geçirilebilir öneriler sunuyor ve yüzde 35’e kadar daha hızlı değer elde edilmesine yardımcı oluyor.”
Son olarak “veriye dayalı akıllı kararlar” başlıklı bölümü aktarmak istiyorum: “SAP ayrıca, SAP Business Data Cloud’da her biri belirli bir işkolu için geliştirilmiş yeni akıllı uygulamaları da duyurdu. Bu uygulamalar, iş açısından kritik verileri kullanarak sürekli öğrenebiliyor, sonuçları simüle edebiliyor ve eylemleri yönlendirebiliyor. Süreçleri optimize etmek için değişiklikleri tespit edebiliyor, ihtiyaçları tahmin edebiliyor ve anlamlı bir etki yaratmak için hem insan hem de yapay zekâyla iş birliği yapabiliyor. Örneğin People Intelligence uygulaması, insan ve beceri verilerini işgücü içgörülerine ve yapay zekâ destekli önerilere dönüştürerek ekip performansını optimize ediyor. SAP ayrıca Palantir ile iş birliği yaparak, ortak müşterilerinin buluta geçiş yolculuğunu ve modernizasyon programlarını kolaylaştırmayı hedefliyor. Palantir ve SAP Business Data Cloud arasındaki kusursuz bağlantı, müşterilerin kurumsal ortamlarında uyum içinde bir veri temeli oluşturmalarını sağlayacak. İki şirket, gerekli sonuçları sorumlu bir şekilde sunacak ve ABD hükümeti de dahil olmak üzere, müşterilerinin değişiklik ve aksaklıklara hızla uyum sağlamasına destek olacak.”
Bu metni yeniden yazmaya çalışmanın bir anlamı yoktu ama iki noktaya işaret etmek istiyorum.
Birincisi iş birliği sözcüğünün ne kadar fazla kullanıldığı ikincisi ise ara başlıkta da belirttiğim gibi doğru iş sonuçlarına ve verimliliğe ulaşmak için yapay zekâ ile bulut teknolojilerinin ve uygulamalarının bir arada kullanılmasının gerektiği. Ancak bunlar herkese sunulan jenerik teknolojiler. O zaman en önemli rekabet unsuru olan farklılaşmayı sağlamak nasıl mümkün olacak?
Bunun iki aracı var: Birincisi, kendi veriniz ile eğittiğiniz münhasır yapay zekâ. Bu, Chesbrough’un açık inovasyon modeli ile çelişiyor gibi görünse de aslında öyle değil. Mevlana ile Nasreddin Hoca üzerinden bunu anlatmaya çalışayım. Mevlana Celaleddin-i Rumi “Kim olursan ol, yine gel” derken herkese açık ama kendi içinde kapalı bir sistem oluşturuyordu. Tek başına resmedilen Nasreddin Hoca ise, kendi içinde kapalı olmasına karşın herkese açık olan fıkraları ile aslında açık bir sistemin paydaşı olarak toplumsal inovasyona zemin sağlıyordu.
Bu cümle ikinci tezime de köprü oluşturuyor. Şirketlerin fark yaratmasını sağlayacak ikinci unsur ise kendi bilgi ve birikimleridir. Bunu şirketin kendi verisi olarak da adlandırabilirim. Buradaki kritik nokta, şirketin, verisini analiz ederek doğru iş modellerini ve kimlik özelliklerini belirlemesidir. Bu basit görünse de, kritik bir etkendir. Türkiye’de bilişim dünyası müşteri ilişkileri yönetimi (CRM) yazılımlarını şirketlerin hayatına soktuğunda müşterilerini aslında tanımadığını ve daha sonra kurumsal kaynak yönetimi (ERP) sistemlerine geçişte kâr ve zarar noktalarının düşündükleri gibi olmadığını anlayan iş dünyasına bunu çok ayrıntılı anlatmama gerek olmadığını düşünüyorum.