Geçen hafta iki gün üst üste Türkiye İş Bankası kampüsüne gittim. 26 Kasım’da Workup’ın mezun ettiği 13’üncü dönem startup’larını izledim. Bu mezuniyet töreni ya da Demo Day İş Sanat’ın etkileyici sahnesinde gerçekleşti. Ertesi gün de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin (ODTÜ), Türkiye’nin ilk üniversite endowment fonunu tanıttığı toplantı için Kule 1’in 41’inci katına çıktım. İki toplantı da etkileyiciydi. İkisini birbirine eklemek ise düşünmeyi gerektiren bir tabloyu ortaya çıkarıyor.
Önce rakamlardan bahsedeyim: ODTÜ’nün Türkiye İş Bankası’nın Maxis’in iştiraki Maxis’in yöneticiliğinde kurduğu ODTÜ 70. Yıl Girişim Sermayesi Yatırım Fonu, ilk aşamada 100 milyon dolarlık fon büyüklüğüne ulaşmayı hedefliyor. Fonun, Türkiye’nin ilk endowment fonu yani üniversite bünyesinde kurulan ilk üniversite süreklilik fonu olarak tanıtılması, “endowment fund”ların kuruluşlarında bağış ile yola çıkmasından kaynaklanıyor. Üniversitenin sürekliliğine katkısı ise üniversitenin ekosisteminden üniversiteye kaynak sağlamaya yarayan bir finansal modele sahip olmasından kaynaklanıyor.
Fonun getirisinin yüzde 20’sinin ODTÜ Geliştirme Vakfı’na aktarılacak olması üniversitenin sürekliliğine hizmet eden en önemli etken. Hesabın bir yerinde bahsedilen 80 milyon dolarlık getiriye ulaşıldığında üniversitenin yönetimi için gereken kaynağın yüzde 40’ının buradan sağlanmış olacağı ifade edildi. Bu, süreklilik ifadesini açıklayan en önemli gösterge…
ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Yozgatlıgil, ilk aşamada 70 milyon dolara ulaşması planlanan fonla ilgili “Amacımız ilk aşamada 70 milyon dolar, devamında ise 100 milyon dolarlık bir yapıyı oluşturmaktır. 2035’te ODTÜ’nün 80. yılı ile bu hacmi büyütmeyi; 100. yılında ise 1 milyar dolarlık bir endowment fonuna ulaşmayı hedefliyoruz. Bu model Türkiye’de ilk kez uygulanıyor. Bugün sizleri yalnızca bir yatırıma değil; Türkiye’de yükseköğretimin finansman modelini dönüştürmeye davet ediyoruz. Fonun ilk ayağı, elde edilen gelirlerin yüzde 20’sinin doğrudan ODTÜ Geliştirme Vakfı’na aktarılmasıdır. Böylece üniversite için kalıcı ve sürdürülebilir bir kaynak yapısı oluşturacağız. Türkiye’de hiçbir üniversitenin bugüne kadar gerçekleştiremediği bir dönüşümden söz ediyoruz. Modelin ikinci ayağı ise bir o kadar stratejik: Toplanan sermayenin en az yüzde 70’i ODTÜ ekosistemine yatırım olarak geri dönecek” şeklinde konuşuyor.
Burada 70 milyon dolar, 100 milyon dolar ve 1 milyar dolar hedefleri için tarihler ve miktarlar arasında bağımın koptuğunu belirtmeliyim. Herkes irticalen konuşunca bültene alınan ifadeler farklılaşabiliyor. Benim basın toplantısından hatırladığım, Rektör Yozgatlıgil’in pazarlama tarafının kendisine “70’inci yılda 70 milyon dolar” sloganının dikkat çekeceğini belirttiği ancak üniversitenin eski mezunu ve Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran’ın kendisine 100 milyon dolarlık fon büyüklüğü ve Türkiye İş Bankası’nın da toplanan fonun yüzde 10’u kadar üzerine ekleme bahsini açmasının ardından iki yöneticinin bu miktarı hedef koymak üzerinde anlaştığı şeklinde… 1 Milyar dolarlık fon hedefinin ODTÜ’nün 100’üncü yılı ile ilgili olarak ifade edildiğini hatırlıyorum. Bu şekilde bu fon bahsini yeniden dönmek üzere burada kapatıp Aran ile biraz devam edeyim.
Bir gün öncesinde Workup’ta dinlediğim ve daha sonrasında kısaca sohbet ettiğim Hakan Aran’ın ifade ettiği rakamları, buradakiler anlaşılır hale gelsin diye aktarmak istiyorum.
Bültendeki bölümü aktarıyorum: “İş Bankası’nın girişimcilik dünyasına ayırdığı fonların büyüklüğünün 1 milyar doları geçtiğine işaret eden Hakan Aran, İş Portföy’den Amsterdam’da kurulan Tibaş Ventures’a, Maxis’ten Silikon Vadisi’ndeki Maxitech’e kadar girişimciliğe yönelik çok sayıda iştirakleri ve fonları bulunduğunu, birden fazla koldan ilerleyerek, müşterilerinden de artık bu fonlara yatırım isteyebilecek noktaya geldiklerini vurguladı. Aran, yatırım yaptıkları girişimlerin gerçek değerinin, bilançolarında görünenin çok üzerinde olduğunu belirterek ‘İş Bankası’nın 381 milyar TL’ye gelmiş olan özkaynaklarında 425 milyon USD mertebesinde yer tutan bu girişimlerin bugünkü piyasa değeri 1 milyar USD tutarını aşmıştır’ diye konuştu.”
Tavuk ve yumurtayı bir araya getirmek gerekiyor
ODTÜ’lü toplantıdan çıkarken Aran’a “Umarım bu tür inisiyatiflerle Türk finans sektörünün yatırım bankacılığındaki yetersizliğini aşarsınız.” dedim. Bütün bu rakamların arasından sıyrıldığımızda hikâye, bankaların değer yaratarak getiri sağlamaya hizmet edecek startup’ları bulmak ve üniversitelerin de kendilerini sürdürülebilir bir modele oturtmak için para bulma arayışı arasına sıkışıyor. Sonuçta doğru kararı vermek mümkün olsa da, bu sürecin maliyeti benim açımdan bakınca çok yüksek görünüyor.
Biz, tavukla yumurtayı aynı yerde buluşturmak için avcılık yapan bir toplumuz. Yapamadığımız ise, yumurta ve tavuğu değerli oldukları biçimde bir arada yetiştirebilmek. Bir toplantıda serbest gezen tavuk yumurtasının fiyatı arasında karşılaştırma yapıp, az sayıda organik ve serbest gezen tavuk yumurtası ile nasıl daha yüksek kâr elde edilebildiğini anlatmıştım. Herkesin bildiğini düşündüğüm için orada söylememiştim ama daha sonrasında bunu da anlatmam gerektiğini anladım. Dolayısıyla burada şunu eklemem gerekiyor: Serbest gezen tavuklar yumurtalarını dağa bayıra bırakmıyorlar, dolaştıktan sonra yine gelip follukta yumurtluyorlar. Yumurtaları toplamak için de bu kadar dolaşmak zorunda kalan bir organizasyonun ölçeklenme şansının olmadığı aşikâr.
57 yaşında olmama karşın bana bireysel emeklilik sigortası (BES) satılmaya çalışılması bu konuda ilgi çekici bir örnek. Devlet katkı payının artmasının ardından çeşitli kaynaklar arayarak, kısa mesaj atarak ya da e-posta göndererek sisteme davet ediyorlar. Ben de görüştüğümde, emeklilik sistemine 65 yaşından önce emekli olamayacak gençleri çekmenin daha iyi olup olmayacağı sorusu etrafında bir tartışma başlatıyorum. Konuşma “getirinin yüksek olduğu” ve “devletin katkı verdiği” noktalarında takılıyor. Ben de buna ilgi göstermiyorum.
Bunun basit bir nedeni var: Herkesin yüksek getiri peşinde koştuğu dönem, benim hayatımda bankerler dönemidir. En meşhuru Banker Kastelli olan bankerlerin şekillendirdiği bu dönemde, yeni projeler için finansman sağlanmasının kapısı açılmıştı. Yeni lüks konut projeleri başta olmak üzere ülkenin kalkınmışlığına etkisi olmayan birçok alana bu şekilde aktarılan kaynak, ülkenin bir nevi bedelli sermaye artırımına gitmesine ve daha önceki dönemde ülkenin temel direği olan orta sınıfın bu bedeli ödeyemeyerek oyundan düşmesi sonucunda bugünlere gelmemize neden oldu.
Bilimi bünyesinde barındıran üniversite ve finansal kaynağı bünyesinde barındıran banka gibi kurumların bunları birlikte daha yüksek katma değer yaratmak için ölçeklendirerek kullanması bu tür yanlış gelişmelerin tekrarlanmasını engelleyecek bir kurumsal zemin yaratmak zorunda.
Ülkenin iki güzide kurumunun bu konuda önemli bir örnek oluşturacağına inanıyorum. ODTÜ70 olarak adlandırılan yatırım fonunun, hedeflemesi de doğru bir açıdan konuya bakması ile bu inancımı güçlendiriyor. Bu hedefleme “Türkiye'nin derin teknoloji alanlarındaki inovasyon kapasitesini değerlendirip küresel liderlik hedefleyen erken aşama ve büyüme aşamasındaki teknoloji girişimlerine sabırlı ve disiplinli finansman sağlamayı hedefliyor. Fon; yapısı, yatırım stratejisi ve yarattığı model itibarıyla Türkiye’de öncü bir rol üstleniyor.” şeklinde ifade ediliyor.
İlk cümle bu inancı pekiştirirken ikinci cümle üzerinde biraz durmak zorundayım. ODTÜ’nün neden kurulduğunu sorduğunuzda Google, bu üniversitenin “Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kalkınmalarına katkıda bulunmak, özellikle fen bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında uzman yetiştirmek üzere 15 Kasım 1956 tarihinde ‘Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ adıyla eğitime başlamıştır.” yanıtını veriyor. İngilizce adıyla Middle Eastern Technical University (METU) bölgesel bir üniversite etkisi yaratmak üzere kuruluyor. Türkiye’de birçok örneği bulunan girişim sermayesi yatırım fonu (GSYF) kurup bunu bir fon olarak yönetme hareketini örnek kabul edebilmem için, çeşitli ülkelerdeki 160 bine yakın mezununu harekete geçirerek bir etki yaratması gerekiyor.
Bunun bir eleştiri değil, bir temenni olduğunun altını çizmeliyim. Çünkü benim mezun olduğum İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) de, hocalarından Celal Şengör’ün ifade ettiği gibi bir toplumsal etki yaratmaktan uzak bir kurumdur. Üniversite toplumu ileri taşıyacak bir etki yaratamadığında toplum üniversiteyi kendi seviyesine çeker. Bu girişimcilik ekosistemi kurmaya kalktığınızda da böyledir. Bu bankalar için de böyledir. O zaman akılcı bir biçimde doğru adımları atarken örnek olmak gerekir. Bunları yazmamın nedeni, İTÜ’nün “bölgeye ışık saçsın” diye kurulmuş bir üniversite olmamasıdır. 1773’te kurulan bu kurumun kuruluş nedenini Google’da aramak için Osmanlı donanmasının Ruslar tarafından yakılmasını aramanız gerekir. Osmanlı, Rus donanmasının kendi donanmasına saldıracağına ilişkin raporları dikkate almaz ve sonunda Çeşme Deniz Muharebesi olarak tarihe geçen şu felaket gerçekleşir: “Çeşme Deniz Muharebesi, 5-7 Temmuz 1770 tarihleri arasında Rus donanması ve Osmanlı Donanması arasında Çeşme Körfezi açıklarında yapılmıştır. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı'nın bir parçası olan bu çatışmanın sonucunda Osmanlı Donanması Ruslar tarafından tamamen yok edilmiştir. Osmanlı donanması tamamen yakıldı.” Bunun alındığı yer Vikipedi ama asıl yeri bizim tarihimiz. 1773 yılında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyûn adıyla III. Mustafa Dönemi'nde kurulan İTÜ, Osmanlı’yı çökmekten kurtaracak bir unsura dönüşemiyor. Tıpkı, hayatının 37 yılını subayı olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtarmaya çalışarak harcayan Gazi Mustafa Kemal’in cepheden cepheye koşmasına karşın böyle bir unsura dönüşememesinde olduğu gibi...
İlgi alanı ve etki alanını tanımlamak gerekiyor
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran’ın “etki alanı” ve “ilgi alanı” ile ilgili sözleri, bu konuda bize çok dikkat çekici bir katkı sağlamaya aday. Aran, girişimciliğin ilgi alanlarında olduğunu söylerken etki alanının tanımlamasını “Benim genel müdür olarak öncelikle bankayı iyi yönetmeme gerekiyor.” sözleriyle yapıyor. Bankayı iyi yönetmek üzere girişimleri desteklemenin etkisini yazının başında verdiğim girişimcilik desteği bağlantılı rakamlarda görebilirsiniz. Aran’ın burada muhasebenin ötesine geçerek, bilançolarında görülen rakamların girişimlere yaptıkları yatırımları yansıttığını ancak bunların yarattıkları değer ya da piyasa değerlerini yansıtmadıklarına yaptığı vurgu, akılda tutulması gereken bir konu. Yani kıvılcım olarak gönderdiklerinizin yangına dönüşmüş halini farklı metriklerle ölçmeniz gerekiyor.
Buna, girişimcilerin para ve parasının değerini korumaya çalışanların girişim bulmaya çalıştığı günümüz ortamını değiştirmek için ihtiyacımız var. 212 Kurucu Ortağı Ali Karabey, girişim sermayesi şirketlerinin (VC), genel bir fayda sağlayacağını görse de çarpan beklentisi düşük olan şirketlere yatırım yapamadıklarını söylüyor. Bunun nedeni toplanan toplam yatırım ile ilgili olarak yerine getirilmesi gereken bir taahhüdün olması. Türkiye’nin ekonomik koşulları ve bilginin şeffaflığını sağlamanın zor olduğu ortamı ile birlikte düşünüldüğünde VC’lerin peşinde olduğu çarpan 200’lere kadar çıkıyor.
ODTÜ Geliştirme Vakfı, ODTÜ Teknokent, İş Bankası ve iştiraki Maxis’in kurumlar olarak içinde yer aldığı ODTÜ 70. Yıl Girişim Sermayesi Fonu, bu alandaki bir boşluğu hem bilimin teknolojiye dönüştürülmesi hem de Aran cephesinden gelecek piyasa içgörüleri ile gerçek ihtiyaçların tespit edilmesi sayesinde doldurabilir. Bunu başarabilmek için gerçek ihtiyaçları giderecek inovasyonları yapan bir ekosistem oluşturmak gerekiyor.
Türkiye İş Bankası bu konudan önümüzde bir vaka örneği olarak duruyor. Kendisine de söylediğim gibi girişimcilik alanına girdiklerinden beri Aran’da belirgin bir gençleşme fark ediliyor. Aran, bunu “Sekiz yılda 18 yaş gençleştik” diye anlatırken girişimcilerin yaş ortalamasına atıfta bulunsa da kendisinde de net bir etki söz konusu. Düz matematikle açıklaması zor bir konu ancak yapılan işin rakamsal sonuçları, başarının ve etki alanına hâkim olmanın insanı gençleştirmesinin dışında anlaşılabilir bir etki yaratabildiğini de gösteriyor. Workup Girişimcilik Programı’nın tamamlanan 13. dönemi ile ilgili rakamları aktararak ne demek istediğimi sayılarla ifade edeyim.
- Türkiye İş Bankası’nın ana destekçiliğinde 8 yıldır sürdürülen Workup’ın 13. döneminden 16 girişim mezun oldu.
- Bugüne kadar 75’ten fazla Workup’lı girişim farklı yatırımcılardan 60 milyon doların üzerinde yatırım aldı.
- İş Bankası ve Grup şirketleri, programa dâhil olan girişimlerden 80'i ile iş birliği yaptı.
- Dikey bağımsız Workup, tarım teknolojileriyle ilgili Workup Agri, oyun teknolojileri alanındaki girişimleri hızlandırmayı amaçlayan Workup Gaming ile sürdürülebilirlik ve sosyal etki odaklı Workup4Future programları tek çatı altında düzenlendi.
- Yapay Zekâ Fabrikası yürütücülüğündeki programda başvuruların ilk değerlendirmesi Entrapeer’ın yapay zekâ ajanları ve gelişmiş skorlama algoritmaları ile yapıldı. Altı ay süren programda girişimlerin üçü ilk satışını yaptı, diğerleri ise ciro bazında ortalama üç katın üzerinde büyüme kaydetti. Mezun olan girişimlerden Novocycle 12 milyon dolar değerindeki yatırım turunu başarıyla kapattı.
- dönemin tamamlanmasıyla Workup mezun sayısı 182’ye ulaştı. Girişimlerin 75’ten fazlası, farklı yatırımcılardan 60 milyon ABD Doları’nın üzerinde yatırım aldı.
- Maxis Girişim Sermayesi fonları, bugüne kadar Workup mezunu 18 girişime 5 milyon dolar fon sağladı.
ODTÜ’nün attığı adımı sosyal etki ile birlikte düşünüp topluma geri verme boyutu ile değerlendirirsem, toplantının yapıldığı İstanbul’da finans dünyasından çok sayıda kişinin bu işe katkıda bulunma potansiyeli olduğunu söyleyebiliyorum. 2000’lerin başlarında yapılan bir araştırmada banka yönetimlerinden çok sayıda endüstri mühendisinin genel müdür yardımcısı olarak yer aldığını ve bunların içinde önemli miktarda ODTÜ’lü olduğunu görmüştüm. Bunların katkısını almak önemli olabilir. Strateji tarafında da İTÜ’nün işletme mühendisliği bölümünü bitirip finans dünyasında deneyim elde etmiş arkadaşlar çok zihin açıcı yaklaşımlar getirebilir. Bunu fazladan not olarak yazmamın nedeni, Workup’ta rastladığım yatırımcı bir arkadaşımın “O getiri rakamları doğru çıkmıyor. 20 yıldır kârlılığa geçemeyen projelere yatırım yapmaktan bıktım.” demesi; gerçekler demişken, bunu da eklemiş olayım.