Yapay zekâ ile ilgili her sohbetin bir yerinde yapay zekânın insanların işlerini elinden alması ile ilgili bir başlık yer alıyor. Bununla ilgili anketler yapılıyor, haberlerde okunanlar tekrar ediliyor. Yapay zekâ ile insan zekâsı arasında entegrasyonun oluşmasının önüne bin tane engel çıkarılıyor. Form olarak da insanlara daha yakın olan ve insanlar için zorlu olan koşullarda çalışabilmeleri nedeniyle insanların işlerini elinden almaya daha yatkın olan robotlar hakkında ise böyle bir alarm durumu söz konusu değil.
Tesla’nın insan biçimindeki robotu Optimus Ekim 2025 sonunda New York’ta Times Meydanı’nda, teknoloji şirketlerinin hisselerinin işlem gördüğü yenilikçi borsa kimliğine sahip olan NASDAQ borsası önünde görülüyor. İnsanlara şeker paketleri dağıtmasıyla haber olsa da boy gösterdiği yer, Tesla Kurucusu Elon Musk’ın inovasyon kadar ticaret alanında da ne kdar gelişmiş bir zekâya sahip olduğunu ortaya koyuyor. Musk’ın kendisi, Twitter’ı satın almasının ardından gerçekleştirdiği işten çıkarmalar ile insanların işini elinden alma konusunda robotlar ve yapay zekâya örnek bir performans sergilediğini görmüştüm.
Burada komünistler, kapitalistler ve liberallerin heyecanla tartışıp herhangi bir sonuca varamadığı eğlenceli bir tartışma var. Komünistler sermayenin devlet gibi soyut bir gücün elinde olmasını kapitalistler sermayesi olanın devlet olmasını istiyor. Liberaller ise herkesin istediğini yapıp mutlu olmasını istiyor ama bunun için gereken sermayenin kimin elinde toplanacağına açıklık getirmiyor. Benim bakış açım, bunların herhangi birine yakın değil. İnsanlık tarihi boyunca bütün inovasyonun ve gelişmenin insanların zamanının harcanmasına bağlı olarak gerçekleştiğini düşünüyorum. Dolayısıyla insanların boş zamanı olması ve bu boş zamanı, içinde bulundukları toplumu değiştirmek için kullanmak üzere organize olabilmesi, ilerlemenin en önemli kaldıracını oluşturuyor. Bu iki koşulun bir arada oluşması mutlak zaruret. İnsanların ertesi günü nasıl çıkaracağını bilmeyen işsizler olarak yaşamaya çalışmasından bahsetmiyorum ancak insanların Prusya krallığından beri geçerli olan askeri organizasyonu miras alan sanayi toplumunun dikey organizasyonu içinde emir komuta altında bulunduğu için gelire hak kazandığı bir sistemde ilerleme olmayacağının altını çizmek gerekiyor.
Inc dergisinin Female Founders (Kadın Kurucular) etkinliği için İstanbul’a gelen Patrick Hainault, fikirlerin ucuz olduğunu ancak harekete geçme gücü ile birleştiğinde muazzam bir değer yarattığını söylüyor. Bunun içinse zamana ve zamanı iyi kullanma becerisine ihtiyaç var. İnsanların doğumlarından getirdiği tek sermayenin zaman olduğu düşünüldüğünde bu sermayenin likiditesini sağlamak asıl insani sorun oluyor. Yapay zekâ ve robotlarla insanların işleri paylaşması konusu, bu amaç ekseninde değerlendirilmek zorunda ve insanın hayattaki hareket olanaklarını geliştirmeye odaklanmalı.
Bugünkü organizasyonun tıkanması noktasında en önemli dinamik, insanların geçim ya da sermaye sağlamak için hayatlarını feda etmeleri ve robotlaşmaları, bu odaklanmanın tam tersi yönüne gitmeye neden oluyor. Bunun farkında değiliz ve ancak ölünce sorunların çözülebildiğini düşünen bir topluma dönüşmemizin sebebi bu. Bunu çözmek için sorunun bulunduğu noktayı kavramak zorundayız.
Geçenlerde katıldığım bir zirvede sahnede uhrevi şeyler konuşulurken kapı önü sohbetinde bir iş adamı, çalışan mutluluğu anketleri ile ilgili olarak “Şirkete faydası olmayan adamın mutluluğundan bana ne?” diyordu. Mühendis olarak son derece mantıklı gördüğüm bu ifade iş yönetimi mantığı ile tam bir saçmalıktı. Patrona şunu sormak gerekiyordu: Senin kurduğun ya da karar verici olduğun şirkette işe yaramayan insanları istihdam ederken şirkete bir faydan olduğunu düşünüyor musun? Bu, senin görevini yapmadığın anlamına gelmiyor mu? Neden orada duruyorsun hâlâ? Yerini şirkete faydası olan ve mutlu çalışanların içinde yer aldığı bir yapıyı kuracak birine devretmen gerekmez mi? Bizim, 12 Eylül’de bir kez daha andığımız Kenan Evren ile ayyuka çıkan “yetkili ve sorumsuz yönetici” kavramından artık vazgeçmemiz gerekmiyor mu? Bunu yaparken de robotlar ve yapay zekâdan azami düzeyde faydalanmamız gerekmiyor mu?
Tesla Kurucusu Elon Musk’ın insanlığın yararına mı zararına mı çalıştığı konusunda herkesin farklı fikri olabilir. Fikirler Hainault’un belirttiği gibi ucuzdur ve benim söylediğim gibi emtia ya da hammaddedir. Gazi Mustafa Kemal’den önce ve sonra da cumhuriyet fikri vardı ama buradaki değer Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabilmektir. Benzer bir düşünceye Musk konusunda da sahibim çünkü Tesla 57 kilo ağırlığında ve 1,73 metre boyundaki Optimus’u kendi başına sokağa salmıyor. Robot, bir kişinin uzaktan kumandası ile insanların arasına çıkıyor. Buna süreç yönetimi deniyor ve ürünleştirmenin ardından yeni bir iş modelinin geçerli biçimde oluşturulması için herkes birlikte çalışıyor.
Canik sokaklarında robot vatandaş
Bizdeki kafa yapısı ise bambaşka. Eylül 2025’te Türkiye’de ilk kez bir insansı robot Samsun’da nüfusa kaydedilirken CANİKFESTMAN adlı yapay zekalı robota fahri kimlik belgesi veriliyor. Canik Belediyesi’nin 11-14 Eylül 2025’te düzenlediği yapay zekâ festivali CANİKFEST Yapay Zekâ Yolculuğu’nda sahne alacak insansı robot CANİKFESTMAN, festival öncesi Canik sokaklarında vatandaşlarla buluşuyor.
Belediye’nin bülteninde “Vatandaşların meraklı bakışları arasında Canik sokaklarında dolaşan insansı robot CANİKFESTMAN, tüm gençleri ve vatandaşları 11-14 Eylül 2025 tarihlerinde Canik Özdemir Bayraktar Keşif Kampüsü Şenlik Alanı'nda gerçekleştirilecek CANİKFEST Yapay Zekâ Yolculuğu'na davet etti. Canik Belediye Başkanı İbrahim Sandıkçı, CANİKFEST Yapay Zekâ Yolculuğu'nda farklı yapay zekâ araçlarıyla hazırlanan gösteriler eşliğinde gençlerin ve vatandaşların, bilim ve teknoloji dolu anlara ortak olacağını söyledi.” ifadeleri yer alıyor.
Samsunlular CANİKFESTMAN ile sokaklarda selfie çeker ve bu yeni hemşerilerine yakınlık gösterirken ne robotlar ve yapay zekânın insanların işlerini elinden alması tehdidini ne de başka ekonomik boyutları düşünüyor diye tahmin ediyorum. Ancak merak ettiğim iki konu var.
Samsun, CANİK markasını kullanan Samsun Yurt Savunma’nın (SYS) üretim tesisine ev sahipliği yapması nedeniyle uzun süredir radarımda. Savunma sanayinde özellikle tabanca ve otomatik silahlardaki mekanik ve dinamik yeteneklerin başka alanlara nasıl yansıtılacağını merak ediyordum. CANİK’im üretildiği tesisler Samsun Tekeköy’de bulunsa da isim benzerliği bu haberin dikkatimi çekmesine neden oldu ve arada bir bağlantı bulunup bulunmadığı ile ilgili bir fikrim yok. CANİK markasının uluslararası bilinirliği ise su götürmez bir gerçek.
İkincisi Fortune Türkiye’de çalıştığım dönemden tanıştığım başarılı iş adamı Yüksel Yıldırım, Samsun’u başkanı olduğu Samsunspor ile bir dünya markası haline getirme konusunda önemli bir çaba sarf ediyor. Bu ikisini birleştirip Samsun’da bir robot sanayi üssü yapmak mümkün olur mu diye düşünüyorum.
Bunun nasıl yapılabileceği konusunda da naçizane bir fikrim var.
Hyperver ile başlamak iyi olur
Bunu bilgiye dayanmayan bir içgüdü kabul edin ancak İTÜ ARI Teknokent’te geliştirilen Hyperever’ın bu girişimin merkezinde ya da temelinde yer almasının yerinde olacağını düşünüyorum. Bir GSYO’da yatırım alma noktasına gelmiş olan girişim anlatılırken İTÜ gibi güçlü bir kurumun köklerinin üzerine geleceğe uzanan böyle bir yapı inşa etmenin avantajını kullanmaya işaret ediyorum.
Hükümetin veri merkezi, kuantum ve yapay zekâ ile birlikte robotlar alanına vereceğini açıkladığı teşviklerin yanında alınan 2,2 milyon dolarlık yatırım çok düşük görünüyor. Ancak bazen koca bir kapıyı küçük bir kilit taşının ayakta tuttuğunu unutmayalım. Önce hükümetin NBE’den Hüseyin Gökçe’nin spotunda “Endüstriyel robot yatırımlarına destekleme toplam bütçe 1 milyar dolar. Kabul edilen her yatırım için 25 milyon dolar hibe desteği sağlanacak.” ifadesi yer alan haberinin ilgi bölümünü aktarayım: “Endüstriyel robot yatırımlarına yönelik destekleme toplam bütçe 1 milyar dolar olarak belirlenirken, en az 5 bin robot üretim kapasitesi şartı bulunuyor ve her bir endüstriyel robot için 5 bin dolar hibe verilecek. Yatırımların yüzde 50’ye kadar vergi teşviki, yüzde 70’e kadar avantajlı finansman imkanı sağlanacak. Üretim şartlarına Ar-Ge merkezi ve Sürdürülebilir İnovasyon üretim şartı aranacak. Bu kapsamda yüzde 50’ye varan vergi teşviki, yüzde 40’a kadar hibe desteği, yüzde 70’e kadar avantajlı finansman imkanı sağlanacak. Üretilen her bir robot için 5 bin dolara kadar hibe verilecek.”
Şimdi de Hyperever ile ilgili basın bültenini aktarayım: “Türkiye’nin teknoloji ve inovasyon üssü İTÜ ARI Teknokent ekosisteminde faaliyet gösteren Hyperever, geliştirdiği yapay zekâ destekli robot köpek Proteo V1 ile ileri robotik sistemler alanında önemli bir başarıya imza attı. Şirket, gerçekleştirdiği yatırım turunda Doğan Holding kuruluşlarından Öncü Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı (Öncü GSYO)’ndan 2,2 milyon dolar yatırım aldı.
Ar-Ge faaliyetlerini İstanbul Teknik Üniversitesi Ayazağa Kampüsü’nde, İTÜ ARI Teknokent bünyesinde yürüten Hyperever ekibi, Türkiye’nin dört bacaklı yapay zekâ destekli robotu olan Proteo V1 üzerinde çalışmalarına devam ediyor. Zorlu arazi koşullarında hareket edebilen Proteo, 35 kilogram yük taşıma kapasitesiyle, 4 ila 6 saat arasında kesintisiz çalışma süresi ve düşük sıcaklıklarda yüksek performans kabiliyetine sahip. Toz ve suya karşı yüksek dayanıklılık hedefiyle geliştirilen sistem, askeri standartlarda dayanıklılığa ulaşmayı amaçlıyor. Bu özellikleriyle Proteo, özel güvenlik ve savunma sanayii uygulamalarında yerli ve yenilikçi bir alternatif olma potansiyeli taşıyor. Hyperever, 2025 yılı sonuna kadar Proteo’nun lansmanını gerçekleştirip seri üretim sürecine geçmeyi planlıyor. Şirket, çalışmalarını hızlandıracak önemli bir yatırım turunu tamamladı. Hyperever, Öncü GSYO’nun liderlik ettiği tohum yatırım turunda 2,2 milyon dolar yatırım aldı. Yatırım turuna ayrıca bireysel yatırımcı Murat Büyümez de katıldı. Hyperever, aldığı yatırımı Ar-Ge çalışmalarını hızlandırmak, üretim altyapısını güçlendirmek, tanıtım faaliyetlerini genişletmek ve uluslararası pazarlara açılmak için kullanacak.
Hyperever’ın 2,2 milyon dolarlık yatırım başarısı İTÜ ARI Teknokent ev sahipliğinde düzenlenen imza töreniyle kutlandı. Törene İTÜ Rektörü Prof. Dr. Hasan Mandal, İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş, Doğan Holding İcra Kurulu Üyesi Eren Sarıçoğlu ve bireysel yatırımcı Murat Büyümez katıldı. Törende, yatırım süreci, teknoloji geliştirme vizyonu ve Türkiye’nin derin teknoloji ekosisteminin geleceği üzerine önemli değerlendirmeler paylaşıldı. Doğan Holding tarafından yapılan açıklamada: Geleceği şekillendiren alanlara yatırım yapmanın Grubun önceliklerinden biri olduğu, yapay zekâ ve robotik teknolojilerinin de bu stratejik öncelikler arasında yer aldığı vurgulandı.
Açıklamada ayrıca, Hyperever ve Proteo’nun ortaya koyduğu yüksek potansiyel ve gelecek vadeden teknolojik vizyon öne çıkarılarak; yerlilik anlayışı doğrultusunda genç ve yetenekli bir ekibin yenilikçi çalışmalarına destek olmaktan duyulan memnuniyet ifade edildi.
İTÜ ARI Teknokent’in güçlü inovasyon ortamında gelişen Hyperever, geliştirdiği ileri robotik teknolojilerle Türkiye’nin mühendislik gücünü uluslararası arenada temsil etmeyi hedefliyor.
Yapay zekâ tabanlı otonom sistemler alanındaki bilgi birikimini küresel pazarlara taşımak için Avrupa ve Orta Doğu’da stratejik iş birlikleri üzerinde çalışan şirket, yerli üretim kabiliyetini global ölçekte konumlandırmayı amaçlıyor. İTÜ ARI Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Attila Dikbaş, yapılan yatırımın ekosistem açısından önemine dikkat çekerek şunları söyledi: “İTÜ ARI Teknokent olarak, Türkiye’de yenilikçi girişimlerin büyümesine ve küresel ölçekte rekabet gücü kazanmasına öncülük ediyoruz. Hyperever, ekosistemimizde doğan, mühendislik köklerini İstanbul Teknik Üniversitesi’nin güçlü akademik geleneğinden alan ve vizyonuyla geleceğe yön veren bir girişimdir.Doğan Holding’in liderliğinde gerçekleşen bu yatırım, hem Hyperever’ın teknoloji üretme gücüne hem de Türkiye’nin girişimcilik ekosistemine duyulan güvenin açık bir göstergesidir. Biz İTÜ ARI Teknokent olarak, üniversite-sanayi iş birliğini sürdürülebilir kalkınmanın temel taşı olarak görüyoruz; Hyperever’ın başarısı da bu anlayışın en güçlü kanıtıdır. Türkiye’yi teknoloji geliştiren ve yeniliği ihraç eden bir ülke konumuna taşımaya kararlılıkla devam edeceğimize inanıyorum.”
Hyperever, 18 kişiden oluşan dinamik ve yüksek nitelikli bir mühendis ekibiyle faaliyet gösteriyor. Ekibin liderliğini şirketin üç kurucu ortağı üstleniyor: Genel Müdür ve Makine Mühendisi Çayan Baykal, Donanım Lideri ve İmalat Mühendisi Yunus Demir ile Yazılım Lideri ve Elektronik Haberleşme Mühendisi Ömer Demirci. Ekip üyelerinin büyük çoğunluğu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin mühendislik fakültelerinden mezun olup, yerli teknoloji üretimi konusundaki bilgi birikimlerini Hyperever çatısı altında bir araya getiriyor.
Proteo’nun patent süreci devam ederken, ürünün IP67-68 ve MIL-STD sertifikasyonlarını alması hedefleniyor. Şirket, 2025 yılı sonuna kadar Proteo’nun lansmanını gerçekleştirip seri üretim sürecine geçmeyi planlıyor.”
Üniversite öğrencisi olarak sıralarında oturduğum İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve bir dönem gazete ve dergilerinde çalıştığım Doğan Holding’in burada atacağı adımlara yönelik bir rehberlik yapmak istiyorum. Doğan Holding’in otomotiv dağıtım işinde dağıtımını yaptığı markalar arasında yer alan Vespa, geçen yıllarda bir pazar arabası tasarladı. Bu pazar arabası süper zekâ içermiyor ama üzerindeki bir algılayıcı sistem ile (kamera mı sensör mü olduğunu hatırlamıyorum) sahibini belliyor ve onun peşi sıra gidiyor. Tuttu mu tutmadı mı bilmem ama bu geliştirme zekâsının İTÜ’de geliştirilen robotların geliştirme süreçlerine de dahil edilmesi gerekiyor. Bu konuda Doğan Holding’in bağlantı kurması gerektiğini düşünüyorum. “Tutkulu mühendisler” ile üniversite ve teknopark yönetimleri zaten çok iyi bir iş çıkarmışlar.