ECEHAN ERSÖZ- USİKAD Danışma Kurulu Üyesi
Yaşadığımız çağda ülkelerin kalkınması ve rekabet avantajı kazanmasında iş dünyasının güncel koşullara uygun yapılanmasının stratejik bir katkısı var. İnovasyon, markalaşma, sürdürülebilir üretim, teknoloji ihracatı için sadece “bilmek yetmez, yapabilmek de gerekir” dönemindeyiz. Sadece teoriyle üretim olmaz. Dolayısıyla sektörlerin değer ve tedarik zincirinin tüm süreçlerinde “bilen” ve “yapabilen” bir iş dünyası ekosistemine eğitim ve sanayinin iş birliğiyle ihtiyacımız var. Bu konuda ülkemizde devreye alınan birçok başarılı proje, uygulama ve politika da mevcut. Bu çalışmaların neden gerekli ve stratejik olduğunun iş dünyasının mevcut ve potansiyel paydaşlarıyla içselleştirilmesi, yapılan çalışmaların sürekliliği ‘Türkiye Yüzyılı’ hedeflerimiz için son derece kıymetli.
Öncelikle iş dünyasının genel görünümüne bir bakalım.
Son beş yıldır iyice hızlı bir şekilde yaşanan değişim sarmalının etkilerini hissediyoruz. Teknolojinin yaşamlarımızdaki ve iş dünyasındaki birçok sürece dahil olması, pandeminin etkileriyle birlikte gelen sosyokültürel değişimler ve sonrasında da üretken yapay zekayla birlikte büyük dil modellerinin devreye girmesi bu dönüşümde önemli pay sahibi oldu. Tüm bunların sonucunda da meslek, iş, çalışma hayatı ve becerilerde yaşanan dönüşüm gerekliliği en çok tartışılan konular arasında. Zira aslında tüm dünyanın meslekler ve işin geleceği anlamında yeni bir yol ayrımında olduğu aşikâr.
Yaşanan durumu bir metaforla özetleyeyim. İşin aslına bakarsanız, özellikle yapay zekânın, ChatGPT ve benzeri dil modellerinin iş dünyasında kullanımıyla birlikte neredeyse tüm sektörler artık hepimizin öğrenciliğimizde en çok istediği “notların açık olduğu” bir sınavda gibiler. Aramızda illa ki hatırlayanlar vardır: “Hocam formülleri ezberlemeyelim, notlar açık olsun lütfen.” diye hep bir ağızdan seslenişlerimizi. İşte şu an içinde bulunduğumuz durum tam da buna benzer. Notlar açık, sınav ise tam karşımızda duruyor adıyla sanıyla: geleceğin iş dünyası ve meslekler.
Yapay zekâlı uygulamalarla ister bireysel ister kurumsal anlamda fikir geliştirmek, aklımıza hiç gelmeyecek fikirlere bir anda kavuşmak, kendi sektörlerimize ait sayısız fikir geliştirmek mümkün. Tabii ki yapay zekânın bize verdiği çıktıların doğruluğunu teyitlemek ve doğru yorumlamak kaydıyla. Dolayısıyla işin “bilmek” kısmını hem kendi teorik bilgilerimiz hem de yapay zekânın katkısıyla şekillendirdiğimizde geliyoruz en önemli kısma: “Yapabilmek.” Yani geliştirdiğimiz fikirleri iş akışlarına, süreçlerine uygulayabilecek, işin saha kısmını güçlendirecek niteliklere sahip kalitede insan kaynağıyla uygulayabilmek. Zaten bugün de sanayimizin “sanayinin ve üretimin dilinden anlayan” çalışan noktasında en büyük ihtiyacı bu değil mi?
Demek istediğim: Evet, teori hâlâ önemli ama artık formülleri ezberlemeye gerek yok. Ama kritik nokta; o notlar veya formüller karşımızda dururken, onları nasıl kullanacağımızı, onlarla ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı tasarlamayı, inovasyonu nasıl yöneteceğimizi, yeni teknolojiler ve uygulama alanları geliştirmeyi, prototipler hazırlamayı, sonuçları nasıl yorumlayıp revize yaklaşımlar geliştirebileceğimizi ve bunu kimlerle yapacağımızı çözmekte. Dolayısıyla teori ile gelen “bilmek”, uygulama ile gelen “yapabilmek” ile buluştuğunda işte karşımıza en çok tartışılan konulardan olan geleceğin mesleklerinin tanımı da çıkıyor.
Peki, eğer ezberin olmadığı bir sistemdeysek o zaman zihniyetlerdeki bazı ezberleri değiştirmenin de zamanı gelmiş olabilir mi?
Tıpkı meslek liselerine yönelik algı ve tutumlardaki yanlış yerleşmiş ezberler gibi.
Geleceğin meslekleri aranıyor, onları bizler keşfedeceğiz
21. yüzyılın ikinci çeyreğine yaklaşırken meslek kavramı köklü bir dönüşüm geçirmekte. Yapay zekâ, otomasyon, dijitalleşme ve yeşil dönüşüm gibi mega trendler, geleneksel meslek tanımlarını yeniden şekillendirirken; bu değişim yalnızca iş gücü piyasasını değil, eğitim sistemlerinin yapısını da derinden etkilemekte. Bu bağlamda meslek liseleri, geleceğin dünyasında ülkelerin ekonomik kalkınması ve teknolojik uyumun yanında bireysel kariyer inşasında da stratejik öneme sahip.
Üniversite ve meslek seçim aşamasındaki gençlerin, kariyer yolculuğundaki çalışanların merak konusu haklı olarak hep aynı: “Geleceğin meslekleri neler?”
Yapay zekânın iş dünyasında yarattığı köklü bir dönüşümle, özellikle iş fonksiyonlarında otomasyonla birlikte birçok pozisyon ya dönüşecek ya da ortadan kalkacak. Bu değişim sadece iş kaybı olarak değil, aynı zamanda yeni iş fırsatlarını da ortaya çıkaracak. Araştırmalara göre 2025-2030 arasında dünyadaki iş gücü dönüşümünün yüzde 22 oranında bir hareketlilikle 170 milyon yeni iş oluşturması tahmin ediliyor. Ancak, bu büyümenin mevcut işlerin yüzde 8’ine (veya 92 milyon işe) eşdeğer bir yer değiştirme ile dengelenmesi bekleniyor. Sonuç itibariyle de toplam istihdamda net yüzde 7’lik bir büyümeyle 78 milyon yeni iş öngörülmekte. Rapora göre ortalama olarak, çalışanların mevcut beceri setlerinin yüzde 39’unun 2025-2030 arasında dönüşeceği veya geçerliliğini yitireceği tahmin edilmekte. Türkiye özelinde ise beceri setlerinin yüzde 44’ü dönüşüme uğrayacak.
Peki, yeni meslekler ve iş alanları nasıl ortaya çıkacak?
Buradaki bağlantıyı Joseph Pine ve James Gillmore’un 1998 yılında yayınladıkları bir makalede bahsettikleri “Deneyim Ekonomisi” kavramından da referansla yapmak isterim. Üniversitelerde verdiğim girişimcilik, inovasyon, müşteri deneyimi ve markalaşma derslerinde de hep bahsettiğim bu kavram aslında bir diğer bakış açısıyla deneyim ekonomisine yönelik ürün ve hizmetler geliştirmek için öğrenmenin ve üretimin de bir deneyimleme şekli olarak “yapabilme” boyutuna sahip olması gerektiğini bizzat gösteriyor. Dolayısıyla geleceğin mesleklerini keşfetmek için üniversitelerde geliştirilen teorinin, sanayi tarafındaki yapabilme ile bir araya gelmesi; buradan keşfedilecek yeni iş alanlarının da istihdamla buluşması büyük önem taşıyor.
Aslında bu durum mesleklerin doğasındaki değişimle de son derece ilişkili. Kendi meslek alanında bir deneyim veya uygulama yetkinliğine sahip olanlar aynı zamanda mesleğin gelişimine de katkı sağlıyorlar. Zira meslek kavramı da artık sadece bir işten ziyade sürekli gelişimle şekillenen bir yolculuğa dönüşmüş durumda. Geleneksel anlamda meslek, belirli bir eğitim sürecinin sonunda edinilen bilgi ve becerilerin uygulandığı, süreklilik taşıyan bir uğraşıyken; geleceğin meslekleri artık tek bir uzmanlık alanına bağlı kalmak yerine disiplinler arası beceriler, dijital yetkinlikler, analitik düşünme, problem çözme kabiliyeti ve sürekli öğrenme odaklı beceri setlerini gerektiriyor. Gençlerimizin mesleklerin doğasındaki değişime dair bu gerçeği öğrenmeleri ve lise yıllarından itibaren kendilerine bu zihniyetle yön vermeleri çok önemli.
Yapay zekâ çağında 170 milyon yeni meslek bekleniyor.
Peki, o zaman şöyle bir sorular silsilesi ile ilerleyelim:
Yeni çalışma alanları nasıl bulunur? Bu meslekleri kim keşfedecek? Bu yeni ortaya çıkacak mesleklerin bir listesi sunulacak mı?
Tabii ki kimseye hazırda böyle bir geleceğin meslekleri listesi sunulmayacak. Zira tüm bu potansiyel meslekler halen tüm dünyada keşif aşamasında. Tüm ülkeler kendi sanayilerinde teknolojik gelişmeleri, yeni müşteri ihtiyaçlarını, sosyal dinamikleri işin içine katarak yeni çalışma ve iş alanları belirleyecekler. İşte tam da bu keşifte iş alanlarının “saha”sında tabiri caizse “mutfağında” olabilmek çok önemli. Yeni nesil gençlerimizi bu anlayışla doğru kanalize edebilirsek bu durum ülkemiz ve sanayimiz için çok büyük bir kazanım olacak. Zira üretken yapay zekâ ile artan fikir artışı, yazımın en başında bahsettiğim işin “bilmek” kısmı. “Yapabilmek” ise tam anlamıyla işin sahasında hayat bulacak.
Kişisel Gelişimle Şekillenen Meslek Seçimi
Kendini keşfetmek, bir insanın hayatında kendisine yapabileceği bence en büyük iyilik. Kendini analiz etmek, anlamak, tanımak; neyi sevdiğini, neyi sevmediğini, ilgi alanlarını, hobilerini keşfetmek... Fakat kendini tanıma ile ilgili öyle bir alan var ki son derece hayati bir öneme sahip. Nedir derseniz cevabım şu olur: Kişinin severek yapacağı mesleğini olabildiğince erken yaşlarda keşfedebilmesi.
Günümüzde her birimiz, neredeyse her gün gerçekleştirdiğimiz sohbetlerde birçok insanın işinden memnun olmadığını görebiliyoruz. İşin aslı, işinden memnun olmamanın işyeri koşullarından kaynaklanabileceği gibi, büyük oranda kişinin yaptığı işi sevmemesinden, kendine uygun bir iş alanı keşfedememiş olmasından da kaynaklanıyor. Oysa ki doğru meslek seçimi hem kişinin hayat kalitesi hem de ekonomimiz bakımından büyük kıymete sahip.
Hem sosyal hem de ekonomik anlamda bu durumun bize getirdiği yük son derece kritik. Sanayilerimiz yetkin eleman ihtiyacı ile boğuşurken, belki de erken yaşlarda doğru yönlendirme ile istihdama katabileceğimiz kıymetli gençlerimiz “ev genci” kategorisinde bir hayat geçiriyorlar. Bu durumu yaşayan kişiler, kendilerini tatminsiz, stresli veya sıkışmış bir kariyerde hissediyorlar. Bu durum nihayetinde ikinci kariyer arayışları, zorla işe gitme, emekliliğine gün sayma veya iş hayatından tamamen kopma şeklinde sonuçlanabiliyor.
Hatta çok iyi eğitimler almış, üst mevkilere yükselmiş kişilerde bile yaşanan bu durum, tam olarak neyin sonucu? Bazı bireylerse yıllar sonra sevdikleri alanları yeni keşfedip kurslara katılıyorlar. Hatta tanıdığım bir teyzenin, dikiş ve stilistlik kurslarına katıldıktan sonra “Keşke esas mesleğim bu alan olsaymış.” dediğine şahidim.
Diğer yandan hayatım boyunca meslek lisesi mezunu birçok tanıdığım oldu. Özellikle üniversitede elektrik mühendisliği okurken meslek lisesi mezunu arkadaşlarımız, laboratuvar derslerinde hocalarımızın asistanları kadar bizlere yardımcıydılar. Sayısal sistemler ve güç elektroniği laboratuvarı derslerinde onların yetkinliklerine hayran olur ve onlardan çok şey öğrenirdik.
Diğer yandan iş dünyası tecrübelerimde de üretim önemli bir yer tutuyor. Yerli ve yabancı şirketlerde üretimde görev aldım. Tecrübeyle sabit, sahada bilfiil gördüm ki meslek lisesi mezunlarının üretim ve iş yeri süreçlerine katkıları takdire şayandır. Hem teknik ekipmana dair bilgi, hem süreç hâkimiyeti hem de bu hâkimiyetin getirdiği yeni yöntemler ve çözüm önerileri sunabilme becerisinden bahsediyorum.
Bu noktada son yıllarda organize sanayi bölgelerinde açılan meslek liseleri de bence atılan en doğru adımlardan biridir. Bu okullar, öğrencinin sektörle doğrudan temas kurmasını, işbaşı eğitimini yerinde almasını ve mezuniyet sonrası istihdama daha hızlı geçiş yapmasını sağlar. Teorik bilgiyi uygulamayla buluşturmak açısından OSB içindeki okulların ülke genelinde yaygınlaştırılması ve iş birliklerinin kurulması son derece kıymetli.
Başarı, çocuğun ne ürettiğiyle, neye merak duyduğu ve kendini hangi alanda geliştirmek istediğiyle ilgilidir.
Gençlerimiz de tercihlerinde kendilerine şunu sormalı: “Lise dönemimde ne yapacağım, ne üreteceğim, neyi uygulayacağım?”
Tıpkı üniversitedeki bazı meslek lisesi mezunu arkadaşlarım gibi ilgi, yetenek ve meraklarına uygun bir meslek lisesine devam etmeyi tercih edenler, mesleklerini daha ileriye taşımak için lisans düzeyinde bir eğitim alabilirler. Dolayısıyla meslek liseleri, doğru yönlendirme ve inançla yazılacak bir gelecek senaryosunun aslında tam da kalbinde yer alıyor.
Her şeyden önce meslek liseleri, öğrencilerine erken yaşta bir meslek kazandırma imkânı sağlamasıyla yalnızca sanayinin değil; Türkiye’nin üretim gücünün, toplumsal dönüşümünün ve bireysel kariyer inşalarının temel taşını oluşturur. Elektrik, elektronik, bilişim teknolojileri, moda tasarımı, sağlık hizmetleri, otomotiv ve daha birçok alanda verilen eğitim sayesinde öğrenciler hem teorik hem de pratik bilgi sahibi olur.
Meslekî ve teknik eğitim; sosyal ve ekonomik sektörlerle iş birliği içinde, ulusal ve uluslararası meslekî yeterliliğe, meslek ahlâkına ve meslekî değerlere sahip olan, yenilikçi ve girişimci düşünen, üretken, ekonomiye değer katan ehil iş gücü yetiştirmeyi amaçlar. Sektörlerin iş gücü ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte, gelişen teknolojiye uyum sağlayabilen, paydaşların planlama ve karar alma süreçlerine etkin katıldığı bir yapının kurulması amaçlanmaktadır.
Sevgili gençlerimize tavsiyem: “Hayatta doğru kararlar zaman, meslek liseleri gelecek kazandırır.”