Türkiye varlıkları küresel piyasalardaki rahatlama yükselişinde geride kalıyor.
Dünya borsalarında temkinli bir iyimserlik ile haftaya başlıyoruz. Japonya, Kore, Hindistan ile yapılan ticaret görüşmelerinde sağlanan ilerleme, Başkan Trump’ın Çin’e karşı söylemini yumuşatması ve Powell’ı kovmayacağı açıklaması piyasalarda bir rahatlama yükselişi sağladı. ABD hisseleri salı gününe göre %6 yükselişle haftayı kapatırken, 30 yıllık tahvil faizi 20 baz puan geriledi, dolar uzun bir aradan sonra ilk kez %1’in üzerinde değer kazandı. Çin, Japonya, Euro Bölgesi endeksleri aynı dönemde %2-3 arasında yükseldi.
Türkiye varlıkları küresel piyasalardaki rahatlama yükselişinde geride kalıyor. Borsa İstanbul endeks ağırlığı yüksek az sayıda hissede tepki alışı ile haftalık bazda yükselse de, CDS, 10 yıllık DİBS gibi sistemik riske duyarlı varlık grupları bu iyimser havaya katılamıyor. Siyasi şokun artçılarının gelmeye devam etmesi yabancı yatırımcının genelde çıkış yönünde olmasına yol açıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in ABD ziyaretinde verdiği pozitif mesajlar yatırımcıları ikna etmek için yeterli olmadı.
Bizim görüşümüzde farklılık yok. Ticaret savaşlarını ABD ile Çin arasındaki güç kavgasının parçası olarak görüyoruz. ABD’nin amacı Avrupa Birliği, Japonya, Kore gibi büyük oyuncuları yanına çekip, Çin’i yalnızlaştırmak. Saldırgan Rusya ve Çin’e karşı güvence sağladığı argümanı ile bu ülkeleri kendisine karşı vergileri indirmeye, Çin’e karşı vergileri artırmaya zorlayacak.
ABD’nin Çin dışı ülkelere vergileri %10’a indirdiği, Çin’e vergileri ise %60 civarına çektiği bir senaryo kötünün iyisi olarak tanımlanabilir. Böyle bir senaryoda küresel büyüme değer zincirinde kopmalarla 1 puana yakın baskılanabilir. Çin’in, parasına değer kaybettirmek, ABD tahvillerini satmak, Tayvan’a saldırmak gibi çılgın bir politika izlememesi durumunda Türkiye, bu senaryoyu asgari hasarla atlatır. Çin’in Avrupa Birliği’nde pazar payı kaybetmesi durumunda, bu senaryodan fayda bile sağlayabiliriz.
Artçılarını görmeye devam ettiğimiz siyasi şok Türkiye ekonomisi için temel risk olmaya devam ediyor. Ekonomi yönetiminin dışa dönük dengelenme, enflasyonu düşürme ve dolarizasyonu azaltmak için uyguladığı sıkı para politikasını devam ettirmesi şoklara karşı en büyük güvencemiz. Yaşanan çoklu şoklara rağmen S&P’nin Türkiye’nin kredi notunda ve görünümünde aşağı yönlü bir düzeltme yapmaması ekonomi yönetiminin sıkı duruşu sayesinde.
Ancak bu sıkı duruşu korumak ekonominin yavaşladığı, fiyat ve finansal istikrarsızlık riskinin arttığı bir uç senaryoda zorlaşabilir. Geçmiş veri siyasi otoritenin yavaşlama ve enflasyon arasında seçim yapmak zorunda kaldığında, tercihini her zaman büyümeden yana kullandığını gösteriyor. Umudumuz bu kez farklı olması. Seçimlere üç yıldan çok zaman olduğu bir dönemde siyasi şokun sönümlenmesi ve ekonomik programın yeniden ana gündemi oluşturması.