Enerji, ulaşım ve madencilik gibi sektörlerde yatırım süreçlerini hızlandırmayı amaçlayan; zeytinlikleri, orman ve meralar ile korunan alanları madencilik faaliyetlerine açacak olması nedeniyle eleştirilen ve “Süper İzin” olarak anılan torba kanun teklifi 13 Haziran 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunuldu.
Kanun teklifinin gerekçesi olarak “ekonomik istikrar”, “millî çıkar” ve “enerji bağımsızlığı” vurgusu yapılan düzenleme; Türkiye’ye özgü hassas doğal alanlarının ve sunduğu yaşam ortamı ile geçim kaynaklarının maden ve enerji odağında tüketilmesine yasal çerçeve sunuyor.
22 maddeden oluşan kanun teklifi torba yasa; başta Maden Kanunu olmak üzere Çevre Kanunu, Mera Kanunu, Enerji Piyasası Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunu gibi kanunlarda düzenlemeler içeriyor. Bu düzenlemeler açıkça; orman alanlarını, korunan alanları, mera ve zeytinlikleri madencilik projelerine ve enerji projelerine karşı savunmasız bırakıyor.
19 Haziran Perşembe günü Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Son derece gergin anların yaşandığı kamuoyuna yansıyan toplantıyı doğa ve yaşam alanlarının korunmasını talep eden sivil toplum kuruluşları ile vatandaşlar takip etmeye çalıştı. 26 saati bulan görüşmeler sonucunda teklif, tüm maddelerin onaylanması ile 20 Haziran 2025’te kabul edildi. Torba yasanın yarın (24 Haziran) Genel Kurula gelmesi bekleniyor.
Kanun teklifi ile;
🔺Kanun çalışması ile kamu yararı maden ve enerji projelerinden yana tanımlanıyor. Doğanın ve tarımsal üretimin toplum refahına katkısı yok sayılıyor.
🔺Orman alanlarında Orman Genel Müdürlüğü madencilik izinlerini vermeye “zorunlu” kılınıyor. Orman Kanunu’nun ormanlar üzerinde söz söyleme hakkı elinden alınıyor.
🔺“Süper izin” ile her türlü doğa koruma, orman, tarım, mera ve kültür varlığı alanında “ÇED Gerekli Değildir” kararı beklenmeden projelere başlanabilme imkânı yaratıyor.
🔺Anayasa’nın eşitlik ve genellik ilkeleri yok sayılarak şirketlere adrese teslim özel imtiyazlar sağlanıyor. Zeytinlikler kömür madenlerine açılıyor.
🔺Meralar yapılaşmaya ve enerji projelerine açılıyor.
🔺Ne olduğu tanımlanmayan “stratejik maden” ifadesi ile her türlü maden stratejik sayılıyor. Tarım alanlarının acele kamulaştırılarak gasp edilmesinin önü açılıyor.
Tartışmalı “koordinat” maddesi
Değişiklik kapsamında, ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı veya fiili olarak üzerinde zeytinlik bulunan, Maden Kanunu'na ekli Harita ve Koordinat Listesi sınırları içindeki alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda, faaliyet yürütülecek kısımdaki zeytin ağaçları maden sahalarının bulunduğu ilçe ve il sınırlarına öncelik vermek suretiyle taşınabilecek.
Güncel durumda, bu düzenleme Muğla’daki zeytinliklerde kömür madeni çıkarılmasının önünü açıyor. Uzmanlar, harita ve koordinatların eklenerek yapılan düzenlemenin Anayasa’nın eşitlik ve genellik ilkelerini yok saydığını belirtiyor. Bu düzenleme, istisnai olarak 6 Şubat Maraş depremlerinin ardından, afet nedeniyle yeni konutların yapılabilmesi için yapılmıştı. Ancak, bu torba yasada yeniden uygulanan “özel yer belirleme”, gelecekteki tüm enerji ve maden projeleri için kullanılabilir. Bu durumda doğal varlıklar geri dönüşü olmayacak şekilde yok olma tehdidi ile karşı karşıya kalacak.
Yerli kömür gerçeği: Düşük verim, baz yük olmaktan uzak
Türkiye’deki yerli kömür rezervlerinin büyük bir kısmının düşük enerji potansiyeli ve yüksek nem içeriğine sahip. Bu nedenle, yerli kömür ile çalışan santrallerin üretim performansı düşük ve aynı zamanda bir birim elektrik üretimi için yüksek miktarda kömür tüketmek durumunda. Bu da dolayısıyla yüksek emisyonların oluşmasına neden oluyor. Ember tarafından 2024 yılında yayınlanan araştırmaya göre yerli kömüre dayalı termik santraller; düşük verimlilik, emre amade güç ve kapasite kullanım oranları beraberinde sıklıkla arızalanıyor. Düzensiz üretim profilleri nedeniyle, Türkiye’de enerji arzını sağlamak açısından baz yük santrali olmaktan oldukça uzak.
Enerji dönüşümü için öncelikli yapılması gerekenler listesi
Türkiye’nin karbon emisyonu içinde en büyük pay, enerji üretimine ait. Türkiye’de, 2023 yılında kömüre dayalı termik santraller 118 milyon ton karbon emisyonuna neden oldu. Bu rakam, Türkiye’nin emisyonlarının yüzde 21’ine denk geliyor. Enerji Bakanlığı, Türkiye’nin 2035’de 120 GW rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesine ulaşması için yatırımların yapılacağını açıkladıktan sonra, bu yatırımlar da dahil olmak üzere, izin süreçlerinin hızlandırılmasına yönelik çalışmalarına başladı. “Süper izin” olarak anılan bu yaklaşımda yenilenebilir enerji yatırımları için yatırımcıya öngörülebilirlik ve planlama kabiliyeti sağlanırken, buna karşın düşük üretim kapasitesi ile ülke ekonomisine yük olan yerli kömür ve kömürlü termik santrallerin geleceğine dair resmi bir yol haritası bulunmuyor. 2053’te Türkiye’nin net sıfır olabilmesi karar vericilerin, yenilenebilir enerji yatırımlarında sağladığı öngörülebilirliği, benzer bir şekilde yüksek emisyon kaynağı olan kömürlü termik santralleri için de ortaya koyması gerekiyor. Uzmanlar, yenilenebilir enerji odağında gerçekleşecek dönüşümde, yatırımların bazı temel ilkeleri gözetmesi gerektiğini savunuyor; Bu ilkeler şöyle sıralanıyor:
🔺Biyolojik çeşitliliği koruması/gözetmesi, arazi kullanımının planlı ve bütüncül politikalarla yapılması.
🔺Gıda güvencesini sağlayabilmek için verimli tarımsal arazilere yapılmaması.
🔺Ekosistemleri koruması ve yöre insanının ekolojik ve sosyal haklarını gözetmesi.
"Bu bir bitiş kanunu"
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç:
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, enerji ve maden gruplarının aynı mevzuatta yönetilmeye çalışılmasının temel bir hata olduğunu ifade ediyor. Bu kanunun Türkiye’nin doğal kaynakları için bir “bitiş kanunu” olacağını ifade eden Ataç’ın dikkat çektiği üç temel unsur şöyle:
🔺“Altın madenleri çok fazla su tüketiyor. Türkiye iklim krizinden en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alıyor. Acaba altın madenlerinin su üzerindeki etkileri dikkate alındı mı? Türkiye tüm su kaynaklarını altına veremez!”
🔺“Bu süreci denetleyecek bir yapı var mı? Çevre Bakanlığı mevcut kadrosu ile bu denetimi yapmaya hazır değil.”
🔺 “Bu yasa çıkmadan önce Türkiye’nin kritik alanlarını madenciliğe kapatması gerekiyor”
"Yenilenebilirde öngörü var kömürde yol haritası yok"
EMBER ENERJİ ANALİSTİ BAHADIR SERCAN GÜMÜŞ:
“Türkiye’nin 2035’te 120 GW rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesine ulaşması amacıyla çıkarılmak istenen ‘süper izinler’, yenilenebilir enerji yatırımları için yatırımcıya öngörülebilirlik ve planlama kabiliyeti sağlıyor. Buna karşın verimsiz ve oldukça kirli üretim kapasitesi ile ülke ekonomisine yük olan ve ayakta tutulması için her yıl milyonlarca dolar destek ödemesi alan yerli kömür ve kömürlü termik santrallerin kapatılmasına dair resmi bir yol haritası bulunmuyor. Türkiye’de yerli kömürle çalışan termik santraller, düzensiz üretim profi lleri nedeniyle, şebekeye güvenilir ve sürekli şekilde elektrik sağlama iddiasından oldukça uzak olduğu göz ardı edilemez. Bundan dolayı 2053’te Türkiye’nin net sıfır olabilmesi karar vericilerin, yenilenebilir enerji yatırımlarında sağladığı öngörülebilirliği, benzer bir şekilde yüksek emisyon kaynağı olan kömürlü termik santralleri için de ortaya koyması gerekiyor."
"Üstün Kamu Yararı madenlerden yana tanımlanıyor"
MEKANDA ADALET DERNEĞİ ÇEVRE ADALETİ PROGRAMI UZMANI HÜLYA ÇEŞMECİ:
"Torba yasa ile tartışmalar “zeytin ağaçlarının taşınıp taşınamayacağı” ya da “stratejik madenlerin önemi” gibi dar bir alana sıkışmış görünüyor. Bu durum; yaşamın her alanına etki eden, oldukça kapsamlı bir yasanın katılımcı ve demokratik bir şekilde sivil toplum kuruluşlarıyla tartışılmadan hazırlanmasının yanı sıra Meclis komisyonuna sunulmasından yalnızca bir hafta sonra ve bir gün içinde komisyondan alelacele geçirilmesinin bir sonucu. Oysa, torba yasanın her bir maddesi ülkenin doğal varlıklarının ve toplumsal refahının geleceği için uzun uzadıya değerlendirmeyi ve tartışmayı gerektiriyor. Maden Kanunu’na 2004’te eklenen 7. madde Türkiye’nin orman, korunan alan, tarım alanları dahil olmak üzere her türlü doğal ve kültürel değerini madencilik faaliyetlerine açan kritik bir kırılmaydı. Gündemdeki torba yasa 7. madde izinlerinin kapsamını daha da genişletiyor. Orman alanlarında Orman Genel Müdürlüğü madencilik izinlerini vermeye “zorunlu” kılınırken, “Üstün Kamu Yararı” madenlerden yana tanımlanıyor. Doğanın ve tarımsal üretimin toplum refahına katkısı yok sayılıyor. Torba yasa ile gündelik hayatımıza giren “Stratejik veya Kritik Madenler” tanımı da oldukça muğlak. Kanun bu madenlerin neler olduğunu açıkça tanımlamıyor. Bu haliyle yer kabuğundaki her türlü maden stratejik ve kritik maden sayılabilir. Dahası tarım alanlarının “stratejik maden ve kritik maden” etiketiyle acele kamulaştırmaya tabi tutulmasının önü açılıyor."
■ Trump’tan benzer kararname
ABD Başkanı Donald Trump’ın “her yerde maden” kararnamesi, mineral potansiyeli olan ulusal kamu arazilerinin belirlenmesini ve bu alanlarda madenciliğe öncelik verilmesini öngörüyor. Bu adım Amerika’nın en ikonik doğal alanlarının halkın erişimine kapatılmasına yol açabilir. Nevada’daki Ruby Dağları ve New Mexico’daki Pecos Nehri havzası, Biden yönetimi döneminde madencilikten korunmak üzere ayrılmıştı. Ancak 4 Nisan 2025 tarihinde, Trump yönetimi tarafından yayınlanan bir basın bülteniyle bu koruma kararlarının sessizce iptal edildiği ortaya çıktı. Bu karar, Trump’ın 20 Mart 2025’te imzaladığı ve kamu arazilerinde kritik minerallerin üretimini artırmayı amaçlayan başkanlık emrine dayanıyor. Söz konusu bölgeler, sadece zengin doğal güzellikleriyle değil; yaban hayatı, kültürel miras ve rekreasyonel değerleriyle de biliniyor. Uzmanlara göre bu alanlar, ABD’nin maden ihtiyacını karşılamada hayati bir rol oynamıyor. Buna rağmen, Trump yönetimi bu kararları “kritik mineral üretimini artırmak” bahanesiyle savunuyor.
Amaç kamu arazilerini özel şirketlere satmak
Ancak çevre savunucuları ve bilim insanları, bu adımın gerçek amacının daha geniş kapsamlı olduğunu belirtiyor: ABD kamu arazilerini özel şirketlere açmak ve satmak. Trump’ın yeni madencilik politikası, sadece çevresel dengeleri değil, halkın bu alanlara erişimini de tehdit ediyor. Çevre politikaları üzerine çalışan uzman Jenny Rowland-Shea ve Sam Zeno, bu kararın arkasında ekonomik değil, ideolojik bir yaklaşım olduğuna dikkat çekiyor. “Bu alanların korunması, sadece doğayı değil, gelecek nesilleri de korumaktır” diyorlar. Trump’ın “her yerde maden çıkarılsın” vizyonu, ABD kamu arazilerinin geleceği açısından büyük endişe yaratıyor. Pek çok doğa sever, çevre örgütü ve yerel topluluk, bu kararların geri alınması için harekete geçmeye hazırlanıyor.
Özel çıkar gruplarının yararına
Trump’ın “Amerikan Maden Üretimini Hızla Artırmak İçin Acil Önlemler” başlıklı başkanlık emri, ABD İçişleri Bakanı Doug Burgum’a, kamuya ait ulusal arazilerde mümkün olduğunca çok sayıda mineral rezervi içeren alanı belirleme ve bu arazilerde madenciliği birincil kullanım olarak önceliklendirme talimatı veriyor. Bu yaklaşım, Kongre’nin kamu arazilerinin farklı amaçlarla dengeli şekilde kullanılmasını öngören yetkisini fiilen devre dışı bırakıyor. Kararname, mevcut arazi kullanım planlarının madencilik öncelikli olarak yeniden düzenlenmesini, kamuoyu görüşü alma ve değerlendirme yükümlülüğünün atlatılmasını ve madencilik başvurularının hızla onaylanmasını içeriyor. Özellikle İçişleri Bakanlığı’nın son dönemde izin süreçlerini kısaltma hamlesiyle birlikte ele alındığında, bu kararın kamu kaynaklarını madencilik şirketlerine hızla devretme potansiyeli taşıdığı değerlendiriliyor. Ayrıca kararname, yalnızca hali hazırda tanımlanmış “kritik mineralleri” değil, çok daha geniş bir mineral yelpazesini kapsıyor. Yeni kurulan Ulusal Enerji Üstünlüğü Konseyi başkanına, herhangi bir bileşeni veya maddeyi “mineral” olarak tanımlama yetkisi veriliyor. Amerika’nın temiz enerjiye geçiş sürecinde sürdürülebilir mineral kaynaklarına ihtiyacı olduğu açık; ancak bu, toplulukların ve çevrenin korunmasını gözeterek yapılmalı. Trump’ın bu kararnamesi ise, özel çıkar gruplarının yararına, ülkenin en değerli doğal varlıklarını acımasızca kalkınmaya açıyor.
Altın ve kömür
Trump’ın başkanlık emrinde öncelikli olarak listelenen minerallerden biri altın. Tarih boyunca altın, esas olarak zenginlerin servetlerini artırmak amacıyla mücevher ya da külçe formunda kullanıldı. Bugün bile altına olan talebin yarısı mücevher yapımı içinken, kalan kısmın çoğu yatırım ve merkez bankalarının rezerv ihtiyaçlarından kaynaklanıyor-yani kararnamede belirtilen üretim gerekçeleriyle doğrudan ilişkili değil. Dahası, altın madenciliği, insan kaynaklı civa kirliliğinin en büyük nedeni konumunda. Bu durum hem maden işçileri hem de çevresindeki topluluklar ve ekosistemler için hayati tehlikeler yaratıyor. Terk edilmiş altın madenleri bile, uzun vadeli kirlilik sorunlarına yol açarak su yollarını ve yerleşim alanlarını etkilemeye devam ediyor. Trump’ın kararnamesinde ayrıca kömür de ön plana çıkarılıyor. Hatta ayrı bir başkanlık emriyle, kömür resmen “öncelikli yeni mineraller” listesine alındı. Ancak kömür, en kirletici fosil yakıt olarak biliniyor ve kömür endüstrisi, daha ucuz enerji kaynaklarıyla rekabet edemediği için on yıllardır düşüşte. Energy Innovation adlı kuruluşun bir çalışmasına göre, kömürle çalışan santrallerin yüzde 99’undan fazlası, yeni güneş ya da rüzgar santrali kurmaktan daha pahalıya mal oluyor. Ayrıca kömür santrallerinin kamusal sağlık üzerinde yıkıcı etkileri var; yıllık sağlık maliyetlerinin 26 milyar dolara kadar çıktığı tahmin ediliyor. Trump’ın kömürü bir “mineral” olarak tanımlaması, hem enerji maliyetlerini artıracakhem de kamu sağlığını tehlikeye atacak akılsızca bir adım olarak değerlendiriliyor.