Devletler arasındaki sınırlara “kimin umurunda” diyerek yaklaşan Barrack’ın, Suriye’yi çözerken Türkiye’ye de benzer bir yaklaşımda bulunmayacağının garantisi de yok elbette.
“Emlak kralı” Trump, belli ki dünyaya baktığında alınıp satılacak, “geliştirilecek” koca bir arazi görüyor. En yakın yardımcılarını da yine “emlakçılardan” seçiyor, en iyi anlaştığı, en çok övdüğü yabancı liderler de “kupon arazilerin” değerini en iyi bilenler oluyor.
Ukrayna barışı Witkoff’a takıldı
Trump’ın Ukrayna “özel temsilcisi” Witkoff mesela... O da bir “emlak kralı”.
Alaska’daki Putin-Trump zirvesinin mimarı Witkoff, Amerikan basınına göre hem Trump’a, hem de Avrupalılara Putin’in barış için Ukrayna’da “arazi takasına razı olduğu” bilgisini iletti. Buna göre Ukrayna Donbass bölgesini Ruslar’a bırakacak, Putin de işgal ettiği Zaporijya ve Herson’dan askerlerini çekecekti.
Ancak Alaska’da Putin’in böyle bir “arazi takasına” hiç niyeti olmadığı ortaya çıktı. Putin’in vardığı en ileri noktanın, Zaropijya ve Herson’un Rusya’da kalması, Batı’nın ise -eğer çok istiyorsa- bunu “tanımaması” olduğu anlaşıldı.
Nitekim Ukrayna’da Alaska zirvesi sonrası barış yönünde hiç ilerleme sağlanamadı.
Barrack’a göre PYD-YPG’nin PKK ile bağı yokmuş...
Trump’ın Suriye özel temsilcisi, diğer “emlakçı” arkadaşı Tom Barrack’ın “performansı” da farklı değil;
Başlangıçta Türkiye’nin Suriye’deki tezlerine destek verir gibi görünen, “tek merkezden yönetilen Suriye” hayalleri satan Barrack, verdiği son demeçlerde ağız değiştirdi. Önce Suriye’de ‘adına federasyon denmeyecek’, ama gerçekte federasyon ya da özerkliği çağrıştıran bir modelden bahsetmeye başladı. Ardından da Ankara’nın en çok korktuğunu yaptı; “PKK terör örgütüdür. Ancak Suriye’deki PYD-YPG PKK bağlantılı değildir” deyiverdi. Üstüne bir de, “PYD-YPG ABD’nin en güvenilir müttefiklerindendir” mesajını ekledi.
“Lübnan’da verilecek birkaç m2 toprağın lafı mı olur?”
Atalarının geldiği Lübnan’ın geleceği konusunda tam bir emlakçı gibi konuşan Barrack; bir sosyal medya fenomenine verdiği röportajda Lübnan’a, İsrail ile masaya oturma çağrısı yaptı ve ekledi: “İki km oradan, dört km buradan. Yeşil hatlar, mavi hatlar, kırmızı hatlar çiziliyor. Bu konuda insanlar kafa patlatırken, diğer yanda insanların ölmeleri bende şaşkınlık yaratıyor. Sonuçta kimin umurunda…”
Devletler arasındaki sınırlara “kimin umurunda” diyerek yaklaşan Barrack’ın, Suriye’yi çözerken Türkiye’ye de benzer bir yaklaşımda bulunmayacağının garantisi de yok elbette.
Mahmud Abbas’a vize verilmeyen toplantıya Erdoğan katılacak mı?
Trump yönetiminin “emlakçı” bakışı, Türkiye’yi Gazze meselesinde de ciddi sıkıntıya sokmaya devam ediyor. BM genel merkezine ev sahipliği yapan ABD, Eylül’de New York’ta gerçekleşecek BM Genel Kurul toplantıları için Filistin devlet Başkanı Mahmud Abbas ve ekibine “vize vermedi.” ABD, benzer bir tavrı 1988 yılında Arafat’a karşı da uyguladığında, BM Genel Kurul çalışmaları o yıl için New York yerine Cenevre’deki BM merkezine alınmıştı.
Acaba Erdoğan, Filistin meselesine destek vermek, Abbas’ın yanında olduğunu göstermek için, Trump’ı küstürmek pahasına New York’a, BM toplantılarına gitmekten vazgeçer mi?
Hep birlikte göreceğiz…