Konumu sayesinde havacılık ve lojistiğin doğal bir aktarma merkezi haline gelen, son yarım yüzyılda izlediği stratejik kalkınma modeliyle küresel ticaretin en görünür aktörlerinden biri olan Dubai, stratejik konum, yatırımcı dostu yönetişim ve çeşitlendirilmiş ekonomi politikalarıyla bölgesel ve küresel rekabette kendine özgü bir model üretiyor.
Orta Doğu, tarih boyunca Asya, Avrupa ve Afrika arasında kurduğu ticaret köprüleriyle küresel ekonomi için stratejik bir kavşak niteliği taşıdı. İpek ve Baharat Yolları’nın oluşturduğu ticari ağlar, bölgeyi mal akışının yanı sıra, kültürel ve kurumsal etkileşimlerin de merkezine yerleştirdi. Antik çağlardaki Mezopotamya ekonomilerinden Roma’nın liman kentlerine, İslam medeniyetinin entelektüel ve ticari merkezlerinden Osmanlı’nın çok merkezli ticari düzenine kadar uzanan bu tarihsel birikim, Orta Doğu’nun ekonomik kimliğine derin bir süreklilik kazandırdı.
Orta Doğu, insanlık tarihinin en eski ticaret yollarının kesiştiği, ekonomik gelişmenin ve şehirleşmenin şekillendirdiği bir coğrafya olarak öne çıkıyor. Bu geniş hinterlantta yükselen şehirler, ticaretin, hukuki düzenlerin, kurumsal yapının ve teknik uzmanlığın temel formlarını belirledi. Günümüze kadar uzanan bu uzun tarihsel süreç, bize bölgenin jeoekonomik önemini anlamak için güçlü bir referans sunuyor.
Mezopotamya’nın Uruk, Ur, Babil ve Ninova gibi şehirleri, tarihin ilk büyük ticaret merkezlerini oluşturarak ticaretin sistematik bir çerçeveye oturtulduğu bir ekonomik düzene ev sahipliği yaptı. Babil, Fırat Nehri’nin sağladığı ulaşım imkânları sayesinde Mezopotamya’nın tahıl fazlasını, tekstil üretimindeki inceliği ve bakır–kalay alaşımına dayalı metal zanaatını bölge pazarlarına aktaran bir merkezdi. Ninova ise Asur ticaret ağının kalbi olarak, kalay ticaretinin uluslararası niteliğini belirleyen, dokuma ve değerli taş akışını düzenleyen bir konuma sahipti. Petra, Arabistan ile Akdeniz arasındaki kervan rotalarını kontrol ederek tütsü ve baharat gibi dönemin en değerli mallarını dağıtan bir transfer noktası olarak öne çıktı. Palmira, Roma ile Pers dünyası arasında ipek, baharat ve cam ürünlerinin alım satımının yapıldığı bir ticari geçiş noktası gibi işledi.
İslam medeniyetiyle birlikte Bağdat, Şam ve Kahire, hem ticaret ağlarının hem de bilimsel üretimin merkezleri olarak küresel ölçekte etkileşim noktalarına dönüştü. Bağdat’ın kâğıt, baharat ve ipek üzerinden kurduğu ekonomik canlılık, Şam’ın sabun, tekstil ve cam üretimindeki ustalığı, Kahire’nin Nil tarımının fazlasını altın ve baharat ticaretiyle birleştiren yapısı, İslam dünyasında çok merkezli ve esnek bir ticaret sisteminin oluşmasını sağladı. Mekke ve Medine ise hac ekonomisinin oluşturduğu talep ile kervan ticaretinin sürekliliğini bir araya getirerek baharat, deri ürünleri ve tarımsal malların dolaşımında önemli bir paya sahipti. Kudüs, hac bağlantılarını zanaat eşyaları, tahıl ve tekstil tedarikiyle ekonomik bir modele dönüştürdü. Basra ise Basra Körfezi üzerinden Hint Okyanusu dünyasına açılan bir kapı olarak inci, baharat, Çin malları ve kaliteli kumaşların bölgesel ticaretini yönlendiren stratejik bir liman oldu. Bu düzen, ekonomik akış ile kültürel alışverişi aynı çatı altında birleştiren özgün bir medeniyet sentezi oluşturdu.
Osmanlı dönemi ise Orta Doğu’daki ticaret şehirlerine bölgesel bir istikrar, geniş bir ulaşım ağı ve bütünleşik bir pazar yapısı kazandırdı. Beyrut, Doğu Akdeniz’in transit merkezi olarak ipek, tütün ve zeytinyağı ticaretinde yükselirken, Kudüs, Şam ve Bağdat gibi kadim şehirler Osmanlı idari yapısı altında hem dini hem de ticari fonksiyonlarını sürdüren istikrarlı bölgesel merkezler hâline geldi. Halep, baharat ve tekstil ticaretindeki etkinliğiyle bölgesel ekonomiyi canlandırdı.
Tarih boyunca değişen ekonomik döngülere ve siyasal yapılara rağmen Orta Doğu şehirlerinin ortak noktası, bu coğrafyanın ticaretin hem üretim hem de dağıtım eksenlerinde belirleyici rol üstlenmesidir. Bu tarihsel birikim, yalnızca geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin ekonomik projeksiyonunu anlamak için de önemli bir perspektif sunuyor.
Bugün ise bu geniş tarihsel mirasın, çağın gerektirdiği yeni dinamiklerle birleşerek farklı bir merkezde yeniden hayat bulduğunu görüyoruz. Bir zamanların küçük liman yerleşimi olan Dubai, son yarım yüzyılda izlediği stratejik kalkınma modeliyle küresel ticaretin en görünür aktörlerinden birine dönüştü. Dubai’nin yükselişi, hızlı ekonomik büyümeden çok daha fazlasını ifade ediyor. Şehir, stratejik konum, yatırımcı dostu yönetişim ve çeşitlendirilmiş ekonomi politikalarıyla bölgesel ve küresel rekabette kendine özgü bir model üretiyor.
Dubai, konumu sayesinde havacılık ve lojistiğin doğal bir aktarma merkezi haline geldi. Küresel uçuş ağı, dünyanın çeşitli bölgelerindeki liman yatırımları ve Jebel Ali Limanı’nın aktarma kapasitesi, şehri uluslararası tedarik zincirlerinin en kritik duraklarından biri yaptı. Bu lojistik altyapıyı tamamlayan finans sektörü ise bölgesel ve küresel sermaye akışına yön veriyor. Böylece Dubai, Londra–Singapur ekseninde giderek güçlenen bir finansal üs konumuna yükseliyor.
Turizm ve hizmet sektörü, şehrin ekonomisinin en görünür bileşenlerinden birini oluşturuyor. Lüks otellerden alışveriş merkezlerine, uluslararası etkinliklerden kültürel organizasyonlara uzanan geniş hizmet yelpazesi, Dubai’yi nitelikli iş gücünü çeken bir yaşam ve iş merkezi haline getiriyor. Buna ek olarak teknoloji, fintech, e-ticaret, yapay zekâ ve veri merkezleri gibi alanlarda yapılan yatırımlar, Dubai’nin geleceğin dijital ticaret merkezlerinden biri olmaya hazırlandığını gösteriyor. Değerli maden ve özellikle altın ticareti de şehrin tarihsel ticaret mirasıyla kurduğu modern bağın güçlü bir parçası olarak öne çıkıyor.
Küresel ekonomi açısından bakıldığında, Orta Doğu’nun gelecekteki ticari rolü enerji dönüşümü, dijitalleşme ve lojistik rekabeti gibi başlıklarda şekilleniyor. Petrol talebindeki uzun vadeli yavaşlama, Körfez ülkelerini yenilenebilir enerji, hidrojen ekonomisi ve sürdürülebilir üretim modellerine yöneltiyor. Bir yandan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC), Kuşak-Yol Girişimi ve Körfez demiryolu hatları gibi projeler bölgeyi tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırıldığı bir dönemde merkezi bir lojistik güç haline getiriyor. Diğer yandan Dubai ile Riyad arasındaki rekabet, veri yönetimi, fintech regülasyonları, yapay zekâ altyapısı ve dijital ekonomi kapasitesi üzerinden şekilleniyor.
Ülkemiz de bu dönüşümün önemli paydaşları arasında yer alıyor. Coğrafi konumu, lojistik kabiliyeti ve altyapı yatırımları sayesinde Türkiye, Orta Doğu ile Avrupa arasında stratejik bir köprü görevi görüyor. Savunma sanayiinden enerjiye, gıdadan inşaata uzanan ortak projeler ve Körfez fonlarının Türkiye’ye yönelik artan yatırım ilgisi, ekonomik etkileşimin hızla derinleştiğini gösteriyor. Türkiye’nin bölgesel tedarik zincirlerindeki ağırlığının artması, iki taraf arasındaki ekonomik entegrasyonun yeni bir aşamaya geçtiğine işaret ediyor.
Dubai’nin yükselişi, Orta Doğu’nun tarihsel ticaret rolünün 21. yüzyıldaki modern bir yorumu olarak değerlendirilebilir. Bölge, enerji dönüşümü, dijitalleşme ve lojistik hatlardaki rekabet sayesinde küresel ekonomi içinde daha görünür ve etkili bir pozisyon elde ediyor. Tarihsel ticaret mirasıyla modern ekonomik stratejilerin kesiştiği bu yeni dönem, Orta Doğu’yu geleceğin küresel ticaret mimarisini şekillendiren bir konuma taşıyor.