Çin'in propaganda stratejisindeki en dikkat çekici unsurlardan biri, liberal demokratik değerleri doğrudan reddetmek yerine, bu değerlerin Batı ülkeleri tarafından nasıl çifte standartlarla uygulandığını öne çıkarması.
"Bir ulusun en büyük zaferi, düşmanını dost yapmaktır; en büyük yenilgisi ise, dostlarını düşmana dönüştürmektir." Sun Tzu
ABD ile Çin arasındaki küresel güç mücadelesi, artık klasik ekonomik ve ticari çatışmaların ötesine geçmiş durumda. Günümüzde bu rekabet, dijital platformların gölgesinde, tarihsel travmalarla şekillenmiş sofistike bir propaganda savaşına dönüştü.
Bu yeni nesil propaganda, Çin'in "Yüzyıllık Aşağılanma" olarak adlandırdığı tarihsel anlatı ile modern teknolojinin birleşimiyle, güçlü bir ideolojik silaha dönüşüyor.
Yüzyıllık aşağılanmanın tarihsel mirası
Çin’i anlamak için 1839 Afyon Savaşları’na, ardından gelen kolonyal yıkıma dönmek gerekiyor. Çin, bir zamanlar dünya ekonomisinin üçte birini elinde tutarken, Batı müdahalesiyle bölünmüş, aşağılanmış ve sömürgeleştirilmiş bir coğrafyaya dönüştü.
Hong Kong'un İngiltere'ye devredilmesi, limanların zorla uluslararası ticarete açılması, ağır savaş tazminatları ve yabancılara tanınan ekonomik ayrıcalıklar, Çin'in kolektif bilincinde derin ve kalıcı bir aşağılanma duygusu yarattı.
1949’da Mao’nun önderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti, bu mağlubiyetler silsilesini bir diriliş anlatısına çevirdi. Bugün Çin’in ulusal kimliğinde, Batı’ya karşı duyulan tarihsel güvensizlik ile yeniden doğuş inancı iç içe geçmiş durumda. Xi Jinping'in "Çin Rüyası" olarak tanımladığı ulusal hedef, tam da bu tarihsel yaranın kapanmasını ve ülkenin hak ettiği küresel konuma geri dönmesini simgeliyor.
Bu anlatı, yalnızca iç siyaseti değil, dış propagandayı da yönlendiren ideolojik bir motor işlevi görüyor.
Çin propagandasının evrimi
Çin'in amacı, belirli bir ideolojiyi yaymaktan ziyade, Amerikan toplumundaki mevcut çatlakları derinleştirmek. Ülke içindeki internet sansürüne rağmen, Çin hükümeti; Twitter, Facebook ve Instagram gibi Batılı sosyal medya platformlarını etkin biçimde kullanarak ABD'deki toplumsal kutuplaşmayı keskinleştirmeye çalışıyor. Trump karşıtı liberallere Mao'nun anti-emperyalist mesajlarıyla seslenirken, muhafazakâr seçmene Ronald Reagan'ın milliyetçi söylemlerini çağrıştıran ikna modelleri oluşturuluyor.
Bu propaganda yöntemlerini destekleyen temel araçlar ise algoritmalar ve yapay zekâ sistemleri. Çinli yetkililer, algoritmaların mikro hedefleme kapasitesi sayesinde propaganda mesajlarını hızla ve etkin biçimde dağıtıyor. Özellikle TikTok gibi platformlarda, genç Amerikalıların ilgisini çekecek içerikler üretilerek, kısa zamanda viral olması sağlanıyor.
Çin'in bu stratejisindeki ince nokta, doğrudan propaganda yapmak yerine, hedef kitlenin var olan kaygılarını ve önyargılarını güçlendirici içerikler üretmesi. Bu yaklaşım, klasik propaganda tekniklerinden çok daha etkili bir manipülasyon biçimi.
Propagandanın güç iksiri: Dijitalleşme
Çin'in yeni nesil propaganda yaklaşımı, propaganda kuramının iki klasik ismi olan Edward Bernays ve Joseph Goebbels'in ortaya koyduğu yöntemleri dijital çağın gereklilikleri doğrultusunda yeniden formüle ediyor. Bernays'ın "kitlesel psikoloji" manipülasyonu üzerine geliştirdiği teknikler ve Goebbels'in "sürekli tekrar" prensibi, günümüzün algoritma odaklı sosyal medya ekosisteminde çok daha kapsamlı ve etkili sonuçlar doğuruyor.
Bernays'ın toplumların kolektif korkularını, arzularını ve kaygılarını hedef alan psikolojik yöntemleri, Goebbels'in sistematik tekrara dayalı mesaj bombardımanı stratejisiyle birleştiğinde, dijital platformlar üzerinden etki alanı geometrik olarak artan yeni propaganda kanalları ortaya çıkıyor.
Bu doktrin, yalnızca ABD’yi hedef almakla kalmıyor; Avrupa’dan Afrika’ya kadar birçok bölge ve ülkeyi de etkisi altına alabilecek uzun vadeli küresel stratejiler oluşturuyor. Bu arada, Trump’ın kendi ülkesinde özellikle gerçek-ötesi anlatısıyla, dijital manipülasyon gücünü ve yarattığı etkiyi de atlamamak gerekiyor.
Sonuç: Hâkimiyetin yeni biçimi
Çin'in propaganda stratejisindeki en dikkat çekici unsurlardan biri, liberal demokratik değerleri doğrudan reddetmek yerine, bu değerlerin Batı ülkeleri tarafından nasıl çifte standartlarla uygulandığını öne çıkarması.
Bu bağlamda klasik Batı değerlerininin tutarsızlıklarını görünür kılarak alternatif bir meşruiyet alanı inşa etmeye çalışıyor. Liberal demokrasilerin ikiyüzlülüğü, medya tekellerinin manipülatif gücü, Batı’nın müdahaleci dış politikaları… Çin’in anlatısında bu unsurlar, kendi rejimini parlatmanın aracı hâline geliyor.
Aslına bakarsanız, ABD ve Çin benzer propaganda tekniklerini kullanıyor. Trump'ın sosyal medya üzerinden yarattığı alternatif gerçeklik dünyası ile Çin'in kendi vatandaşlarına ve küresel kamuoyuna sunduğu kontrollü bilgi ekosistemi arasında metodolojik benzerlikler bulunuyor.
Her iki aktör de "gerçek-ötesi" siyasetin ustası olarak, duygusal tepkileri harekete geçiren, basitleştirilmiş anlatılar üretiyor. Trump'ın "Amerika'yı Yeniden Büyük Yap" sloganı ile Xi Jinping'in "Çin Rüyası" konsepti, nostaljik bir altın çağa dönüş vaadi etrafında şekilleniyor.
Sonuçta, ABD-Çin yapay zekâ soğuk savaşında, propaganda her iki ülke için de önemli bir silah olacak. Trump bu kartı kendi ülkesinde şimdiye kadar ajandasına uygun şekilde kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Çin ise, ilk defa, kendi sınırları ötesinde ABD’de bu motoru sistematik şekilde çalıştırıyor.
Sun Tzu ile başladık. Onunla bitirelim: "Savaş sanatı, savaşmadan kazanma sanatıdır.”