KÜRŞAD TÜZMEN - Eski Devlet Bakanı – TDKF Yönetim Kurulu Başkanı
Dünya finansal düzeni, ABD’nin borçlanma mekanizmasıyla birlikte hareket ediyor. Borç, küresel sistemin ortak problemidir. ABD’nin borcu sadece kendi iç meselesi değil; küresel finansal dengeler açısından hepimizin meselesidir.
Borçlanma alışkanlığı yeni bir olgu değil. Yüzyıllardır devletlerin, imparatorlukların ve küresel güçlerin borçlanma yoluyla yükseldiğini, aynı şekilde ağır borç yükü altında çöküşe sürüklendiğini görüyoruz. Bugün tartıştığımız konu, tarihin farklı dönemlerinde defalarca karşımıza çıkan kadim bir döngünün günümüzdeki yansımasından başka bir şey değildir.
ABD’nin 37 trilyon dolarlık borcu
Kenneth Rogoff, ABD’nin 37 trilyon dolara ulaşan devasa borcunun nasıl bir yük oluşturduğunu çarpıcı şekilde dile getiriyor. Rogoff’un örneğine göre, faiz oranlarındaki yalnızca %1’lik artış, ABD bütçesine 370 milyar dolar ek yük getiriyor. Bugün ABD’nin yıllık savunma harcaması yaklaşık 850 milyar dolar iken, sadece faiz ödemelerinin 880 milyar dolara ulaşmış olması, tabloyu daha da vahim hale getiriyor.
Tarihin tekerrürü: Borç ve imparatorlukların çöküşü
Borçların gayrisafi milli hasılaya oranının yükseldiği dönemlerde, büyük devletlerin çöküşlerini geciktirmek için savaşlara yöneldiklerini tarih bize açıkça gösteriyor.
- 16. yüzyılda İspanya,
- 17. yüzyılda Hollanda,
- 19. yüzyılda İngiltere ve
- 17, 18 ve 19. yüzyılda savaşmak zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu…
Bugün aynı döngünün ABD özelinde tekrarlandığını görüyoruz. Rogoff’un dikkat çektiği noktalar bu bakımdan doğrudur ve tarihle benzerlik taşımaktadır.
Doların küresel rolü
Bununla birlikte, göz ardı edemeyeceğimiz başka bir gerçek var: ABD’nin para birimi olan dolar, uzun süredir küresel ticaretin ve finans sisteminin temel taşıdır. Dolar, sadece bir ülkenin ulusal parası değil; aynı zamanda dünyanın rezerv para birimidir. ABD, dilediğinde para basabilir; biz bunu yaşayarak tecrübe ettik. Bu nedenle dünya finans sisteminin tamamı, ABD’nin devasa borcunun içinde yer almaktadır.
ABD Hazine Müsteşarı, Ankara’da bizim binamızda şu ifadeyi kullanmıştı:
Our dollar, your problem (Bizim dolarımız, sizin probleminiz).
Bugün geldiğimiz noktada ben son durumu şöyle algılıyorum:
Our debt, your problem (Bizim borcumuz, sizin probleminiz).
Değişmeyen düzen
Aslında hiçbir şey değişmiş değil. Dünya finansal düzeni, ABD’nin borçlanma mekanizmasıyla birlikte hareket ediyor. Borç, küresel sistemin ortak problemidir. ABD’nin borcu sadece kendi iç meselesi değil; küresel finansal dengeler açısından hepimizin meselesidir.
Rogoff’un kaygıları yerindedir, fakat paniğe gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü tarih boyunca bu düzen hep aynı kuralı hatırlatmıştır:
Borç sadece borçluya ait değildir; alacaklıyı da zincire bağlar.
Ve bu devran böyle dönmeye devam ediyor.
Borcun ihracattaki rolü
Borç, yalnızca devlet bütçelerini ve kamu maliyesini ilgilendiren bir mesele değildir; aynı zamanda döviz kazandırıcı faaliyetlerin tamamını doğrudan etkiler. İhracat, turizm, hizmet gelirleri, uluslararası müteahhitlik, yazılım ve bilişim sektörleri gibi döviz girişine katkı sağlayan tüm alanlar borç politikalarının seyrinden derinden etkilenir.
Yüksek borçlanma ihtiyacı, genellikle ulusal para biriminde dalgalanmalara yol açar. Zayıflayan para, kısa vadede döviz kazandırıcı sektörleri rekabetçi hale getirse de uzun vadede finansman maliyetlerini yükselterek firmaların yatırım kapasitesini daraltır. Özellikle hizmet ihracatı ve turizm gibi emek yoğun alanlarda finansmana erişim maliyetlerinin artması, rekabetçiliği törpüler.
ABD gibi rezerv para basabilen ülkeler, borç yüklerini küresel sisteme yayarak döviz kazandırıcı faaliyetlerini desteklemede daha rahat davranabilirler. Buna karşılık gelişmekte olan ülkeler, borç baskısı altında kur, faiz ve finansman maliyeti sorunlarıyla bu sektörleri desteklemekte zorlanır.
Tarih bunun örnekleriyle doludur:
- İspanya, altın ve gümüş bolluğuna rağmen borcunu yönetemediği için yalnızca ticarette değil, sömürgelerinden gelen döviz akışını da etkin kullanamamıştır.
- İngiltere, uzun süre ihracat fazlası ve sömürgelerden sağladığı döviz gelirleri sayesinde borcunu çevirebilmiştir.
- Günümüzde Çin, ihracat fazlasının yanı sıra yurt dışındaki doğrudan yatırımlarından elde ettiği döviz akışını borç yönetiminin ana aracı haline getirmiştir.
Sonuç olarak, borç yönetimi ile döviz kazandırıcı faaliyetlerin başarısı arasında doğrudan bir bağ vardır. Sağlıklı borç politikaları, yalnızca ihracat değil; turizmden hizmet gelirlerine kadar tüm alanlarda sürdürülebilirliği garanti altına alır. Döviz kazandırıcı faaliyetlerden elde edilen gelirler, ülkelerin borç yükünü hafifletecek en güçlü kaynaktır.
Bugün dünya ekonomisinin gerçeği şudur:
Borç küreseldir; döviz kazandırıcı faaliyetler ise bu borcu taşıyan en sağlam köprüdür.