5G heyecanının yükseldiği bu günlerde Vivo, T-Systems ve Etiya’nın hikâyeleri üzerinden bir projeksiyon yapmanın yararına inanıyorum.
Bütün gençliğim “Japon yapmış abi” dediğimiz ürünlerin hayatımızı nasıl değiştirdiğini gözlemleyerek geçti. En çarpıcı örnek, Casio’nun Galactica’yı oyunlaştırdığı elektronik saatti. Ekranın bir bölümünde üçer sıralı bir oyun alanı yaratılmıştı ve geminizi, bu sıralardan birinde belirip size ateş eden düşman uzay gemisinin karşısına geçip ateş ederek onu vurmanız gerekiyordu. Aslında yaptığınız, saati konunuzdan çıkarıp yan çevirdikten sonra iki düğmeye basarak bir oyun oynamaktı. Böyle anlatınca bir heyecanı yok ama o saatlerde çok sayıda genç terli elleriyle düğmeleri bozana kadar bu oyunu oynadı. Üstelik Japonlar bu düğmeleri hızlı bozulsun da yeni saat alsınlar diye çürük yapmamıştı. Saatler dayanıklıydı ama her dayanıklılığın bir sınırı vardı.
Elektronik saatler ilk geldiğinde bu yatırımı yapmadan önce, saatçilik yapan dedemin yine saatçilik yapan arkadaşı Ohannes ağabeye bu saatler iyi mi diye sormaya gittik. Ohannes ağabeyin yanıtını bugün bile hatırlıyorum: “Yaramaz” demişti, “Bozuldukları zaman tamir edemiyorsun.” Saatçilik dediğim, o dönemde böyle muhteşem bir sanat ya da zanaattı. Satın aldığınız bir saati bozulduğunda tamir etmesi için Ohannes ağabeye götürdüğünüzde oturur, uğraşır, yapardı. Böylece o klasik saatler ebediyen yaşayan hayat arkadaşlarınıza dönüşürdü. Ohannes ağabey o dünyayı temsil ediyordu; bugün de öyle. Biz ise, baba parasıyla yenilikleri deneyimleme lüksüne sahip olan orta sınıf üyesi gençlerdik. Bunu o zaman anlasak daha iyi olurmuş ama gördüğüm mühendislik öğrenimim sonrasında bu noktayı anlayacak seviyeye ulaştım.
Sonradan alışveriş merkezi ve ardından konuta dönüşen Profilo Telra televizyon fabrikasında staj yaparken işin farklı bir boyutunu gördüm. Sony marka televizyonların üretimini yaptığı fabrikada, televizyonların elektronik kartlarının üzerine direnç, kondansatör gibi parçaları monte edenlerin Kuştepeli kadınlar olduğunu gördüm. Bu kadınlar pirincin taşını ayıklar gibi seri biçimde o küçücük parçaları kartın üzerine yerleştiriyorlardı. İşin bu boyutunu basitleştiren Japonlar, üretim bandındaki daha büyük birleştirme işinden televizyonların testine kadar her şeyi standartlara uygun olarak düzenleyip üretimin hatasız yapıldığı bir üretim modelini hayata geçirmişlerdi. Bizim Türk mühendisler de müthiş bir mühendislik yapmışlardı: televizyon kartı kontrol modülünü icat etmişlerdi. her kartı, ölçü aletinin probe’larını kullanarak elle teker teker kontrol etmek yerine bu panelin üzerine yerleştirerek hızla test edebiliyorlardı. Bir hata varsa, bu teçhizatın üzerindeki LED’lerden ilgili olanı kırmızı yanarak bunu gösteriyordu; bütün LED’ler yeşil yanıyorsa kartta sorun yoktu. Basit görünebilir ama müthiş bir verimlilik aracıydı.
O yıllarda televizyonu yapmak kadar kullanmanın da önemli olduğunu anladım. Çalıştığım Ar-Ge bölümünde uydu üzerinden yabancı yayınları alabiliyorduk. CNN International’daki bir reklamı unutmuyorum. ABD ordusu, hurdaya çıkardığı eski GMC kamyonlarını 9,99 dolara ve jeep’lerini de 4,99 dolara satıyordu. Bunlar bizim Cemse dediğimiz ve 1970’li yıllarda bize vermedikleri askeri araçlardı. Hikâyenin buraya kadar olan bölümü orada formüle oldu ve hayatta önemli olan tek şeyin neyi ne zaman yapmak gerektiğine karar vermek olduğunu anlayarak medyaya geçtim. Bilgi en önemli silahtı ve doğru bilgiye önceden erişip bunu hikâyeleştirerek anlaşılmasını sağlamak müthiş eğlenceli bir iş gibi görünüyordu. Bunu fıkraya çevirebilmek ise, en üst nokta olacaktı. V60 ve V60 Lite lansmanında vivo Türkiye Yatırımcısı ve CEO Harris Li’yi dinlerken bu yazıda bunu yapmaya karar verdim. Bizim fıkra dediğimiz bu şeyler aslında üst düzey sistem analizini oluşturuyor.
Bir Çinli: vivo
Lansmanda vivo Türkiye Yatırımcısı ve CEO Harris Li sahneye davet edilirken dikkatimi çeken, unvanı oldu ve ardından konuşması ilgimi artırdı. Li, Türkiye’de üç yıl geçirdiğini ve ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci üç yılları da geçirmeyi umduğunu söyledi. Bu sürede vivo’yu Türkiye’de daha iyi yerlere getirmek için çalışacağını söyleyen Li, bunu güvenilir iş ortakları ile birlikte çalışarak sağlama niyetini de ortaya koydu. 5G konusunda söyledikleri ise konunun en çarpıcı boyutunu oluşturuyordu: “Türkiye’nin 5G konusunda hızlı hareket etmesini umuyorum çünkü 5G’nin insanların hayatını nasıl değiştirdiğine tanık oldum.”
Bu sözleri bağlamı içinde daha geniş aktarmak istiyorum: “vivo için 5G, yalnızca küresel stratejimizin merkezinde yer alan bir teknoloji değil, aynı zamanda gelecekteki gelişimimizin de en büyük önceliğidir. Biz, 5G'nin yeni bir çağın kapılarını açacağına ve hayatlarımızı dönüştüreceğine yürekten inanıyoruz. Türkiye'nin 5G altyapısının hızla gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte, 5G teknolojisi toplumsal yenilikleri ve dönüşümü teşvik eden en önemli güçlerden biri haline geliyor. vivo olarak, Turkcell, Vodafone ve Türk Telekom gibi stratejik ortaklarımızla birlikte Türk kullanıcılarına çok daha iyi bir 5G deneyimi sunmak için çalışıyoruz. Teknolojinin büyüsü, insanları daha iyi bir gelecekle buluşturmasında gizlidir. İşte biz de bu vizyon doğrultusunda, yalnızca ileri teknolojiye değil, aynı zamanda kullanıcı odaklı tasarıma da önem veriyoruz. Bugün tanıttığımız V60 Serisi, bu vizyonun somut bir yansıması. Amacımız, daha fazla insanın 5G çağının sunduğu sonsuz olanakları deneyimlemesini sağlamak.”
Ve zirve yapan sözler, “Bunlar benim kişisel görüşlerimdi. Şimdi firmamızın mesajlarına geçiyorum.” şeklindeydi; Li, bunu söyledikten sonra kağıtta yazanları okumaya başladı. Bu, Çin’in insan kaynağını nasıl değiştirdiğinin de önemli bir göstergesini oluşturuyordu.
Yıllar önce Huawei’nin bir yöneticisi ile yemek yerken ABD yönetiminin Android kullanmasını engellemesinden önceki son modeli olan P30 Pro’yu gösterip mühendislik yeteneklerini övmüştüm. O yönetici, “Biz eskiden mühendistik; artık iş insanıyız” demişti. Ben mühendislik tarafında ısrar edince gerilimin arttığını gördüm ve onun kendisini anlatmasına izin verdim. Mühendislik verilen bir işi yapmaya yönelikken iş insanlığı karar vermeyi içeriyordu. Batılı ülkeler sanayi toplumundaki gibi hiyerarşik yapılar kurmaya yönelirken Çin’in bu yönde ilerlemesini önemli bir rekabet avantajı olarak tespit etmiştim. Li’nin sözleri bana o dönemi hatırlattı.
Li’nin 5G geçişinin hızlı olmasının sağlayacağı faydaya yaptığı vurgu ve kendi deneyimini samimiyetle ortaya koyması, işin geldiği noktayı gösteriyor. V serisi telefonları Türkiye’de üreten vivo, bu katkıyı verme konusunda avantajlı bir konumda bulunuyor. İthal edilen X serisi telefonların X300 modelinin ise bu yılın dördüncü çeyreğinde piyasaya sürülmesi planlanıyor. Türkiye için pahalı kaçan Ultra modellerinin getirilmesi konusunda ise, bir plan yok ama bu da onlarla değil, bizim alım gücümüzle ilgili bir sorun.
vivo’nun gücünün analizini yapmak istediğimde, Türkiye Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Tahtacı, “İnovasyon yolculuğumuz 1995 yılında Çin'in Dongguan şehrinde başladı. 2016'da 5G araştırma merkezimizi kurarak geleceğin iletişim teknolojilerine yatırım yaptık. 2021'de Avrupa'daki tek üretim tesisimizi Türkiye'de açtık ve 2024 itibarıyla V serisinin Lite ürünlerini Türkiye'de üretmeye başladık. 2022'de Çin'de, 2024'te ise Hindistan'da pazar liderliğini elde ettik.“ şeklindeki kronolojisi bana yardımcı oluyor. 2016’da 5G laboratuarını kurduktan sonra Çin’deki liderliğe ulaşmanın altı ve Hindistan’da aynı noktaya gelmenin sekiz yıl aldığına dikkat çekmek istiyorum. Özellikle daha önce sağlıklı bir altyapısı olmayan interneti 5G ile kucaklayan Hindistan’daki deneyim, 5G’nin nasıl bir sonuç verdiğini anlamak için önemli bir deneyim olsa gerek. Ancak bizim sıfır noktasında olmadığımızı ve bulunduğumuz noktada yapmamız gerekenin, sıfır noktasında olmaya oranla daha ciddi bir yatırım ve yatırım dönüşü yönetimi gerektiğini ekleyip vivo bölümün kapatayım.
Bir Alman: Deutsche Telekom
2019’da T-Systems Türkiye Genel Müdürü Sinan Kılıçoğlu ile görüşüp yazdığım T-Systems’ın gözü, dijital dönüşümde başlıklı yazımda “T-Systems Türkiye Genel Müdürü Sinan Kılıçoğlu, yönetilen servislerle şirketlerin uçtan uca dijital dönüşümüne dahil olduklarını söylüyor. Şirketin geleneksel işi ile yeni işlerini birlikte geliştirme stratejisi, dijital dünyada en ciddi silahı.” diye sorum yapmışım. Artık Deutsche Telekom Türkiye Global İş Çözümleri Genel Müdürü unvanıyla görev yapan Kılıçoğlu ile geçenlerde karşılaşıp ayaküstü sohbet ederken SD-WAN konusunu sordum; çok sayıda proje yaptıklarını söyledi. Yazılımla tanımlanan geniş alan ağları olan SD-WAN’lar, 5G ile birlikte daha da fazla gerek duyulan bir ağ biçimi olacak ve önemli yatırım alacak. BU ağlar, mobil cihazların hareket halinde olması nedeniyle ağ kullanımında yaşanan değişimleri yazılım kullanarak yönettikleri için ihtiyacı karşılamada önemli araçlar. Kılıçoğlu ile 5G’yi belki ileride konuşuruz ama 2019’da yazdığım yazıdaki iş modelinin çok da değişmediğini düşünüyorum. O dönemin ağzıyla T-Systems diyerek aktarıyorum.
T-Systems’ın güçlü kası ya da önde görünen yüzü telekomünikasyon olsa da şirket son dört beş senedir bütün stratejisini merkezden yönetilen (managed) servislere göre yeniden inşa ediyor. Buradaki yaklaşım, telekomun bir işletmenin ya da kurumun temel bağlantısını sağlamasından başlıyor. İşletme çok geniş bir yapıya sahip olduğunda birden fazla telekomünikasyon bağlantısı olması geniş alan ağı (WAN) oluşmasına neden oluyor ve merkezden yönetilen servis bunun yönetimini kapsıyor.
Bu telekomünikasyon bağlantısı ile şirketin arasında güvenlik duvarları yer alırken, güvenliğin yönetimi T-Systems’ın bir diğer ilgi alanı olarak karşımıza çıkıyor. Bağlantının içeriye dağılması için ihtiyaç duyulan yerel alan ağının (LAN) yönetimi, bir sonraki adımı oluşturuyor. Yola devam edip veri merkezine ulaşıldığında, kilit uygulamaların başında gelen SAP ve bununla beraber yer alan sistemler ile karşılaşılıyor.
T-System’ın bu yolculuğun her aşamasına yönelik merkezden yönetilen sistemlerle sahada olduğunu söyleyen T-Systems Türkiye Genel Müdürü Sinan Kılıçoğlu, “Uç kullanıcıya çok girmek istememekle birlikte orada da bulunuyoruz. Artık biz uçtan uca, telekomdan başlayıp SAP’ye kadar uzanan tüm değer zincirinin içindeyiz. Müşterilerimize bunları hizmet seviyeleri kapsamında yönetilen servisler olarak sağlıyoruz” diyor.
T-Systems’ın telekomünikasyondan yola çıkarak içerideki bilişimin yönetimine uzanması tek başına bir gelişme değil. Şirket, yeni trendlerin bunlara yansıtılmasına yönelik adımları da atarak müşterilerinin dijitalleşme yolculuğuna eşlik eden bir oyuncuya dönüşüyor. T-Systems’ın içinde IoT ve dijital dönüşüm gibi konular sürekli üzerinde çalışılan derslere dönüşmüş durumda ve lokalleştirme de dahil olmak üzere bu eğitim her boyutu kapsıyor.
Kılıçoğlu, “IoT’de şu anda masamızda otomotiv üreticilerini yakından ilgilendiren yeni bir konu var. Avrupa Birliği’nin yeni regülasyonu nedeniyle araç üreticilerinin tümü kaza anında araçların acil çağrı yapmasını sağlayacak sistemlerle ilgileniyor. Biz, birçok üretici ile görüşen T-Systems merkez ekibiyle beraber bütün dünyada verdiğimiz acil çağrı hizmetinin Türkiye’de nasıl yerelleştirilebileceği üzerinde çalışıyoruz” diyor ve “Aşağı yukarı tamamladık” diye ekliyor.
Son olarak Kılıçoğlu’nun şu sözlerini aktararak T-Systems ya da Deutsche Telekom faslını kapatıyorum. “Biz de burada şirketlerle konuşuyoruz. Şirkete bir CDO atamak ya da bir pozisyonun adını değiştirmek çözme şansı olmadığını görüyoruz çünkü dijitalleşme aslında teknolojinin yönünü belirlediği bir proje değil günün sonunda. İşletmenin kendi iş yapış tarzını bu teknolojileri kullanarak nasıl değiştirebileceği ile ilgili. Temeli bu.”
Bir Türk: Etiya
Etiya uzun süreden beri bir yandan uluslararası açılımını sürdürürken diğer yandan yapay zekâ alanında önemli geliştirmeler yapıyor. Bu iki yönlü ilerlemesi, Türk şirketi Etiya’nın, teknoloji alanında dünyanın önde gelen araştırma ve danışmanlık şirketi Gartner'ın yayımladığı 2025 Gartner Magic Quadrant Yapay Zeka Destekli Müşteri ve İş Operasyonları Raporu’nda yer almasını sağlıyor.
“Bu takdir, Türk mühendisliğinin ve vizyonunun sonucudur” diyen Etiya CEO’su Aslan Doğan, “Türkiye’nin yazılım ve yapay zeka alanında dünya çapında başarılar elde edebilecek potansiyele sahip olduğuna her zaman inandık. Gartner gibi küresel ölçekte saygınlığı olan bir kuruluşun raporunda yer almak, bu inancımızın en somut kanıtıdır. Biz yapay zekâyı yalnızca bir teknoloji olarak değil, müşteri deneyimini yeniden tanımlayan ve iş süreçlerini dönüştüren stratejik bir kaldıraç olarak görüyoruz. Bugün ulaştığımız bu nokta, Türk mühendisliğinin, vizyoner bakış açımızın ve yerli teknoloji gücümüzün bir sonucudur.” şeklinde konuşuyor.
2004’ten bu yana İstanbul merkezli olarak faaliyet gösteren Etiya, yapay zeka platformu sayesinde hiper-otomasyon, dijital ikiz modelleme, kişiselleştirme teknolojileriyle dünyanın dört bir yanındaki şirketlere uçtan uca akıllı, müşteri deneyimi odaklı dijital dönüşüm imkanı sunuyor. Kanada’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Asya’ya uzanan geniş kullanım ağıyla Türkiye’nin yüksek katma değerli teknoloji ihracatına önemli katkı sağlıyor.
Ancak Etiya’nın Gartner’ın değerlendirme tablosundaki yerine baktığımda, en önemli unsurun, niş oyuncular arasında yer alması ve vizyonerler tarafına yakın bir noktada bulunması olduğunu görüyorum. Liderlere meydan okuyan şirketler çeyreğinde yer alan tek şirket olan Huawei ile arasındaki mesafenin de çok açık olmadığı görülüyor. Niş bir alan yakalamak işletmeler için bulunmaz nimet: Fortune Türkiye’de çalışırken şirketlerin kârlılıklarını incelediğimizde bir sektörde ilk iki oyuncu dışında dikkat çekici kâr yapan şirket bulunmadığını görüyorduk. Ancak bu, listelerin tepesi için geçerliydi. Aşağılara inince, 15’inci sıraya yakın bir yerde niş bir alan yakalamış şirketin yüksek kârlılık sağladığını görürdük. Etiya’yı bu birikimle çok önemli bir yerde görüyorum.
Bulut servis sağlayıcılarına (CSP) iş çözümleri ve hizmetleri (BSS) sağlayan Etiya, bunlara yapay zekâ çözümlerini ve iş akışı otomasyon motorunu iyi bir biçimde iliştirmesi ile dikkat çekiyor. Etiya ürünlerindeki yapay zekâ ajanı yeteneklerinin CSP’lerin müşteri deneyimini iyileştirmesine yardımcı olduğunu vurgulayan Gartner, Etiya’nın API üzerinden müşterilerin NLP, makine öğrenmesi, kestirimsel analitik ve dijital ikiz modellemesi sistemlerine entegre edilebilen çözümlerinin müşterilerinin ürünlerini piyasaya sürmesi için gereken süreyi kısalttığına işaret ediyor. Bu ürünlerin kişiselleştirilebildiğini, gerçek zamanlı içgörü sağladığını ve akıllı self-servis özelliklerinin bulunduğunu kaydeden Gartner’ın Etiya konusundaki yorumu şirketin gerçek değerini yansıtıyor.
Ancak Gartner’ın “bunlara dikkat edin” dediği noktaları yeterince ele almamız bu değerlendirmenin başarı hikâyesine evrilmesi için zorunlu. Etiya’nın global ayak izinin tablodaki diğer şirketlere göre sınırlı kalmasının Etiya’nın küresel kurulumlar, lokalleştirmeyi destekleme ve birden çok lokasyonda büyük dönüşüm projelerine hitap etmede yetersizlikler yaratabileceğini belirten Gartner, Etiya’nın yapay zekâ kurulumlarının sınırlı olmasının geniş müşteri tabanına hitap eden CSP’ler tarafından yeterince olgun bulunmamasına yol açabileceği konusunda uyarıyor. Gartner’ın dikkat çektiği bir diğer nokta ise, Etiya’nın sistem entegratörü-iş ortağı ile bölgesel teslimat ortaklarının yeterince güçlü olmaması.
Bunlara ek olarak, Gartner’ın yapay zekâ ile ilgili pazar değerlendirmesinde gelir yönetimi, müşteri yolculuğu ve satış/pazarlamaya odaklandığını not düşmem gerekiyor. Biz de kendi değerlendirmelerimizde bunlara odaklanmalıyız. Ama daha önemlisi Etiya’nın tespit edilen eksiklerini ortadan kaldırmak için hep birlikte çaba harcamamız gerekmiyor mu?