GSYH’ye oranla yüzde 3,5’in biraz altında bir bütçe açığı söz konusu. Üstelik bunun 1,5 puanlık kısmı deprem harcamalarından kaynaklanıyor.
Asgari ücret belirlenmek üzere. 30 bin liraya yükseltilse bile ocak ayında açlık sınırının altına düşecek. 35 bin lira yapılırsa, bu sevimsiz sonuç ancak yılın ortasına ötelenmiş olacak. Peki, asgari ücretin daha yüksek belirlenmesini sağlayacak vergi düzenlemeleri için maliye politikasında manevra alanı var mı? Evet, var. Manevra alanının genişliğinin dört temel nedeni var. Üçü, kamu borcunun GSYH’ye oranla (kısaca borç oranı diyeceğim) çeşitli ölçütlere göre oldukça düşük olmasıyla, dördüncüsü ise bütçe gelişmeleri ile ilgili.
Şu andaki borç oranımız yüzde 22,5
Birincisi, borç oranı, borçlanma faizinin keskin biçimde yüksek olacağı ve özellikle uluslararası piyasalardan borç bulmakta çok zorlanılacağı, hatta bulanamayacağı borçlanma sınırından çok düşük. Borçlanma sınırı farklı yöntemler kullanılarak hesaplanabilecek bir oran. Kullanılan yönteme göre farklı değerler elde edilebilir ama o sınırdan çok düşük bir borç oranına sahip olduğumuz açık. Bir örnek olarak 2001 krizinden hemen sonra kamu bankalarını ayağa kaldırma operasyonu çerçevesinde sıçrayan borç oranımız dikkate alınabilir. O dönemde (merkezi yönetim için) borç oranı yüzde 72’ye sıçramıştı ve küresel finans merkezlerinden borcun ciddi bir istikrar programı uygulanmadıkça sürdürülemez olduğuna dair raporlar yağıyordu. Bu nedenle borçlanma faizimiz çok yükselmişti. Şu andaki borç oranımız ise yüzde 22,5; 2001’deki oranın üçte biri düzeyinde. İkinci neden de zaten bu; geçmişte gözlenen değerlerin çok altında borç oranımız.
Üçüncüsü, borç oranımız uluslararası ölçütlere göre de oldukça düşük bir düzeyde. IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü Veri Tabanı’nda 2024 sonu itibariyle 189 ülkenin borç oranı verisi mevcut. Türkiye’nin borç oranı 2024 sonunda en düşük 22. borç oranı. Bizden daha düşük borç oranına sahip ülkeler ezici çoğunlukla bir kısmının adını bile duymadığımız çok küçük ülkeler. Bizden daha düşük borç oranına sahip ve çok küçük olmayan ülkeler şunlar: Azerbaycan, Estonya, Bulgaristan, Kazakistan ve Rusya. Onlarla da aramızda önemli bir fark yok. Türkiye gibi G20 grubunda yer alan yükselen piyasa ekonomilerinden de örnekler vereyim: Meksika yüzde 61 ile 105. sırada. Arjantin yüzde 73 ile 155. ve Brezilya yüzde 92 ile 155. durumda.
Tamam, borç oranımız açık biçimde çok düşük ama birkaç yıl üst üste önemli ölçüde bütçe açığı verilirse yükselmez mi? Bütçe açığı nasıl seyir izliyor? Bu sorular bizi dördüncü nedene getiriyor.
Dün kasım ayı bütçe gelişmeleri açıklandı. GSYH’ye oranla yüzde 3,5’in biraz altında bir bütçe açığı söz konusu. Üstelik bunun 1,5 puanlık kısmı deprem harcamalarından kaynaklanıyor; geçici bu tutar düşüldüğünde kalan 2 puanlık kısım makul sayılabilecek bir açık düzeyine işaret ediyor. Önümüzdeki yıllarda yükseltilmez ve faiz harcamaları dışarıda tutulduğunda bütçe açık vermezse, bir sorun teşkil etmez. İkincisi açısından gelişmeler olumlu; faiz dışı bütçe neredeyse denk durumda. İlk koşulun ne ölçüde sağlanacağı ise Cumhurbaşkanlığı seçiminin ne zaman yapılacağına bağlı. 2027 sonu-2028 başı gibi olacaksa, seçim harcamaları ağırlıklı olarak 2027’de boy gösterecek anlamına gelir; 2026’da maliye politikasına ek yük getirmez. Kaldı ki yüksek gelir gruplarından alınan vergiyi artırmak mümkün. Üstelik de gerekli.
Bakalım nasıl bir yol izlenecek?
