Benim ne anlattığım değil, karşımdakinin neyi anladığı önemlidir. Yapay zekâ ile anlamak ve anlaşılmak süreçleri de bu kurala bağlıdır. Anlaşılmak istiyorsan kendini doğru dürüst anlat.
Bugünlerde çoğu kişi “anlaşılamamaktan” şikâyetçi... Hatta hükümet bile… “Kimse beni anlamıyor”, “Anlattıklarımı tekrar tekrar anlatmak durumunda kalıyorum”... Benzer cümleler kulaklarımızdan eksik olmuyor. Bu cümlelerin en sıkıcıları, öznenin ikinci tekil şahıs olanları, “Beni hiç anlamıyorsun!”
Eşi tarafından sürekli anlaşılamamaktan şikâyetçi bir dostumun yıllar sonra boşandığını duyduğumda anlaşamamanın doğal sonucu olduğunu düşünüp, hiç şaşırmamıştım. Kısa bir süre sonra arkadaşım, dilini hiç bilmediği bir kadınla evlendi... Birbirleriyle aynı dili konuşana kadar ikisi de çok mutluydu. Arkadaşım, eşinin dilini konuşmayı ve anlamayı söktüğünde şiddetli geçimsizlikten ayrıldılar...
AYNI DİLİ KONUŞTUĞUMUZ HALDE…
Bazı şeyleri anlatmak zordur, Orhan Veli’nin dediği gibi kifayetsiz kalır kelimeler... Hiç gözleri doğuştan görmeyen birine güneşin doğuşunu anlatmayı denediniz mi? Ya da duymayan birine? Aynı dili konuştuğumuz halde neden iletişim kuramıyoruz? “Anlamak” ve “anlaşılmak” dilden öte bir şey.
İletişimde kelimelerden öte duygularımız da girer işin içine. Duygularımız girince de önyargılarımız... Önyargılar, kocaman bir duvar örer anlaşılmak isteyenle ve anlayanın arasına. Öyle ki çoğu zaman daha konuşmaya başlamadan karşımızdaki kişinin ne anlatacağından bile emin oluruz...
İKİ SORU İKİ CEVAP / İletişime dair…
Yaşadığın yer mi anlaşıldığın yer mi?
Alman mizah yazarı ve şair Christian Morgenstern, “Evin yaşadığın yer değil, anlaşıldığın yerdir” demiş. En çok, bizi anlayanlarla olmak istememizin bir sebebi olmalı. Anlaşılabildiğin kadar varsın. Anlaşılmak için anlatmak gerekli... Anlatabilmek için de iyi anlamak... Bilmem anlatabiliyor muyum?
YZ anlaşılmayı kolaylaştırabilecek mi?
Aslında her biri “dil modeli” olan mevcut yapay zekâ çözümleri, söylediğimizi anlama ve sorumuza cevap vermede geliştirdiği dil ile kendisini anlatmayı hedefler. Fakat sorun şu ki yapay zekânın sizi anlayabilmesi, kendi dil beceriniz üzerinden olacaktır. Siz de onu zekânız kadar anlayabileceksiniz.
NOT
YAPAY ZEKÂ KALFA, SİZ DE ÇIRAK OLURSANIZ…
Usta, öğrenme sürecini tamamlamış, yaptığı her neyse işi aşmış, konusunda artık otorite olmuş kişi demek. Peki, sorun nedir? Sorun şudur: usta, öğrenmeye son vermiş kişidir. Öğrenmeye son verince de bildikleri giderek işe yaramaz hale gelen kişi demektir. Benim en büyük korkum ustalardan…
Yapay zekâ, ustalık iddiası taşımaz. O daima kalfadır. Belki de yapay zekâ insan ilişkisinde en uygun iletişim tarzı, YZ’nin kalfa, sizin de çırak olacağınız pozisyondur. Neticede YZ, sizden öğrenerek ustalaşabilecek. Aslında hiçbir zaman ustalaşamayacak zira daima yeni şeyler öğrenmek zorunda…
Kalfa, eksiklik ifadesidir ve her eksik şey, tamamlama arzusu taşır. Oysa usta; “tamlık” iddiasıdır ki tamlığın bir sonraki adımı çürümedir. Bu yüzden size önerim; yapay zekânız ile öğrenme ortağı olun. O size kalfalık etsin siz de ona çıraklık edin. YZ ile öğrenmenin ucu yok bucağı yok zira…