TBV’nin 30. yılı vesilesiyle düzenlenen “Yapay Zekâ Üzerine Yarının Denklemi” etkinliği, teknolojinin hızla dönüştürdüğü dünyada insanın yerini sorguluyor. Yapay zekâ, yalnızca algoritmaların değil, insanın da aynası. Faruk Eczacıbaşı ve Karen Hao’nun ortak çağrısı net: Geleceğin hikâyesi, insanla teknoloji birlikte denge kurabildiğinde anlam kazanacak.
Türkiye Bilişim Vakfı (TBV), 30. yılında Kurucusu Faruk Eczacıbaşı’nın da ifade ettiği gibi “gelecek için kafa patlatmaya devam ediyor.”
Faruk Eczacıbaşı ile geçen sene yaptığımız söyleşide bir fotoğraf göstermişti: Voyager 1’in çektiği “Soluk Mavi Nokta”. Carl Sagan’ın sözleriyle, “Bütün sevdiğimiz herkesin, bildiğimiz her insanın, bütün tarihimizin yaşandığı tek yuva.” Yani dünyamız… Şöyle demişti Eczacıbaşı: “Teknoloji bir araç. Nereye çekerseniz oraya gider. Önemli olan, bu mavi noktayı koruyacak yeni hikâyeyi nasıl yazacağımız.”
İşte Türkiye Bilişim Vakfı’nın 30. yılında attığı adım tam da bu sorudan doğuyor: Yapay zekâ, yarının denklemini bizim yerimize çözmek için değil; yarını nasıl düşüneceğimizi yeniden hatırlatmak için burada. TBV, dijital çağın vicdanını “Yapay Zekâ Üzerine Yarının Denklemi” etkinliğiyle masaya yatırdı.
Şöyle diyor Faruk Eczacıbaşı; “Yapay zekâ, yarının denklemini bizim yerimize çözmek için değil, yarını nasıl planlamamız gerektiğini yeniden düşünmemiz için bir fırsat sunuyor. Bugün algoritmalar ve verilerle şekillenen bu yeni dönem, insana hem daha fazlasını üretebilmeyi hem de ürettiğinin anlamını sorgulamayı hatırlatıyor. Gerçek ilerleme, insanı teknolojiden ayırmakta değil, aralarında yeni bir denge kurmakla mümkün. Eğer bu değişimi endişeyle değil merakla, rekabetle değil iş birliğiyle karşılarsak; yarının denklemi sadece teknolojinin değil, insanlığın da ortak hikâyesi olabilir.
Faruk Eczacıbaşı’nın “Bir paradigma bitti. Yeni hikâyeyi birlikte yazmalıyız… Peki, bir hikâye var mı?” sorusu, bugün yalnızca felsefi değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgulama haline geliyor.
Bu sorgulama, New York Times Bestseller Empire of AI kitabının yazarı, gazeteci Karen Hao’nun analizlerinde de karşımıza çıkıyor.
Hao, “Yapay zekâ bu kadar veri, enerji ve ölçek gerektirmiyor; bu bir tercih” diyor. Ona göre, bugünün dünyasında algoritmalar artık yalnızca bilgi değil, iktidar da üretiyor. Dolayısıyla asıl mesele teknolojinin ne kadar ilerlediği değil; kimin değerlerini, kimin çıkarlarını ve kimin hikâyesini temsil ettiği.
Belki de asıl soru şu: Yapay zekâ çağında insan hâlâ kendi hikâyesinin yazarı olabilecek mi, yoksa başkalarının kurduğu sistemlerin bir karakterine mi dönüşecek?
Algoritmik imparatorluklar çağında insan
Karen Hao, yapay zekânın yükselişini “yeni bir imparatorluk düzeni” olarak tanımlıyor. Ona göre bu imparatorluk; sınırları veriyle, gücü algoritmalarla çizilmiş bir dünya yaratıyor. Hao şu yorumları yapıyor: “Yapay zekâ için imparatorluklara ihtiyacımız var mı? Bu sistemleri kim kurarsa, onların değerleriyle şekilleniyor. Bizler bu tercihleri sorgulamaya başladığımızda, teknoloji imparatorlukları çatırdamaya başlayacak. Böylesine büyük bir belirsizlik döneminde, tarihin doğru tarafında olduğumuzu bilmenin olağanüstü bir gücü var. Tarihin akışını değiştirme potansiyeline sahibiz.”
Bu cümle, Faruk Eczacıbaşı’nın “yarını birlikte planlayalım” çağrısıyla neredeyse kusursuz biçimde örtüşüyor. Çünkü her iki bakış da, teknolojiyi kader değil, seçim olarak görüyor. Ve bu seçim, etik, eğitim, yönetişim ve gezegenin geleceği arasındaki dengeyi yeniden kurmayı gerektiriyor.
TBV’nin “Geleceğin Paradigması: Kırılım ve Sürdürülebilirlik Manifestosu”, tam da bu dönemin pusulası. Manifesto, sürdürülebilirlik, işbirliği ve yenilikçilik üçgeninde yeni bir paradigma inşasının çağrısı niteliğinde: Eğitimle bilinçlendirme; genç ve deneyimli zihinlerin ortak üretimi; bilimsel ve veriye dayalı düşünce; küresel katılımcılıkla yeni yönetişim modelleri.
Yapay zekâ üzerine yarının denklemi
TBV’nin 30. yıl etkinliği, ihtiyacımız olan yeni hikayenin giriş bölümüydü. Etkinliğin konuşmacılarından DIGITALEUROPE Genel Direktörü Cecilia Bonefeld- Dahl’ın ifadesiyle, “Avrupa ve Türkiye, teknolojiyi insanları güçlendirmek, sektörlerini güçlendirmek ve savunma direncini artırmak gibi önemli konularda ortak vizyona sahip doğal teknoloji müttefikleridir. Gelişmiş bir dijital girişimcilik kültürüne sahip olan Türkiye, yenilikçi ve güvenilir bir geleceği inşa etmek için eşsiz bir fırsatın eşiğinde. Ortak yatırımları artırarak ve inovasyona elverişli ortamları teşvik ederek, dijital dönüşümü her iki bölgede de rekabetçiliğin, sürdürülebilir büyümenin ve ortak refahın temel taşı haline getirebiliriz.”
Karen Hao’nun cümleleriyle, “Tarihin doğru tarafında olmanın olağanüstü bir gücü var.” Ve Faruk Eczacıbaşı’nın sözleriyle, “Gerçek ilerleme, insanı teknolojiden ayırmakta değil, aralarında yeni bir denge kurmakta mümkün.”
Belki de asıl mesele, yapay zekânın insanı nasıl taklit ettiği değil; insanın, kendi vicdanını ve merakını unutmadan yeni hikâyeyi nasıl yeniden tanımlayacağı.
Çözüm de tam burada: İnsanı merkezde tutan, teknolojiyi araç değil, anlam üreticisi kılan bir yeni medeniyet inşa etmek.