Başarılı yatırımcılar, en alakalı soruyu, en alakalı zamanda sorar ve cevapları önyargısız değerlendirmeye çalışır. Başarılı yatırımcılar, diğerlerinin fark etmediği ince ayrıntıları fark eder. Gelmiş geçmiş en başarılı yatırımcılardan Stan Druckenmiller’e göre: "Belirli bir zekaya ihtiyacınız var ancak belirli bir seviyeden sonrası boşa harcanıyor. Ondan sonrası daha çok sezgiyle ilgili."
1998-2000 yıllarında NYU’da TEV bursiyeri olarak MBA yapma şansım oldu. Tarihe birinci elden şahitlik yaptım. Temmuz 1998'de Nasdaq ilk kez 2000 seviyesini aştı. Newsweek, "İnternet patlamış mısır gibi milyarder üretiyor" diye yazdı. Piyasa gazileri oyunun değiştiğini hissedebiliyordu. Barton Biggs’in deyimiyle, "Herkes karamsar olmaktan ve yanılmaktan bıkmıştı." Yeni bir nesil devraldı ve ihtiyatla ilgilenmiyorlardı. Hız, değişim ve hemen zengin olmak istiyorlardı. 1999'a gelindiğinde hava iyice hararetlenmişti. Günlük al sat işlemleri yapanlar çoğaldı. CNBC-e her ofiste uğulduyordu. Dow Jones 10.000 seviyesine ulaştı. Nasdaq 3.000'i, ardından 4.000 seviyesini hızla geçti. Şüpheciler "anlayamayanlar" olarak nitelendiriliyordu. Analistler "sınırsız potansiyel"den bahsediyordu. Yeni mezunlar ve genç çalışanlar, geliri olmayan şirketlerdeki opsiyonların peşinden koşmak için istikrarlı işlerinden ayrıldılar. Şirket temelleri önemini yitirmişti. Değerlemenin de bir önemi yoktu, yeni bir dünya vardı. 9 Mart 2000'de Nasdaq 5.000'in üzerinde kapandı. Yatırımcılar masalarında kadeh tokuşturdular. Sanki gelecek tam olarak gelmiş gibi anlaşılıyordu. Yine de piyasa sessizce yüzeyin altından kırılmaya başlamıştı. Gelmiş geçmiş en başarılı yatırımcılardan Stan Druckenmiller önce Nasdaq short sonra da Mart ayında yani tam da piyasanın tepe yaptığı noktada long pozisyona geçerek milyarlarca dolar kaybetti ama bundan yılmadı ve sonraki yıllarda da müthiş performansına devam etti.
Son notumuzu şöyle bitirmiştik: “…JPMorgan İcra Kurulu Başkanı Jamie Dimon, daha fazla hamam böceğinin ortaya çıkmasından korkuyor. Yapay zekâ coşkusunun dağınık bir şekilde sona ermesi, katalizör görevi görebilir. Endişeli yatırımcılar, daha önceki bir Morgan yöneticisinin tavsiyesini dikkate alabilir: Thomas Lamont 1929 yazında oğluna "Hisse senedi fiyatları düşebilir" diye yazmıştı. "Bu yüzden bol miktarda nakit bulundurmayı unutmayın. Boş zamanlarımda, nakdin iyi bir varlık olduğunu düşünüyorum."
Piyasa görüşlerimiz değişmedi. 2026’nın küresel bir kriz senesi olabileceğini düşünmekle beraber buna göre hemen pozisyon almanın prematüre olacağını düşünüyoruz. Kısa vadede risk getiri potansiyelinin olumsuz olduğunu kanaatindeyiz ama piyasalar son düşüş ile biraz dengelendi. Yine de kısa vadede ofansa geçmek için biraz daha beklemek gerekiyor. İstatistiksel açıdan bakmanın her zaman iyi bir fikir olmadığını düşünmekle birlikte, belirtmeliyiz ki Washington D.C.’de her hükümet kapandığında, doğal olarak soru işaretleri artar ama tarihe sayısal olarak bakarsak, 1980'den bu yana 10 hükümet kapanması yaşandı. Ortalamada hükümet açıldıktan sonra ABD piyasaları 3 ayda yüzde 5 civarı artış ve 6 ayda yüzde 10 civarında artış yaşamış.
TL cinsine baktığımızda daha kısa vadeli varlıklar için olumlu olmaya devam ediyoruz. Hisse senetleri konusunda seçiciyiz. Kısa vadede orada bir tepki yükselişi bekliyorduk o da gerçekleşiyor gibi görünüyor. Bundan sonrasında açıklanacak Kasım enflasyonu verilerini bekliyoruz.
Bugünkü notumuzun ilk kısmında 2026’nın temaları neler olabilir sorusunu inceleyeceğiz. İlk temamız elektrik olacak. Diğer temalarla da önümüzdeki haftalarda devam edeceğiz. O zaman da neden bakırı bir aradan sonra tekrar çok sevmeye başladığımızı da daha detaylı anlatmaya çalışacağım.
1) Yapay Zekâ (AI) için robot ifadesi de kullanıyor ki bu yanlış hatta AI için hakaret bile sayılabilir. Ne de olsa robotların doğuşuna vesile olan 1921 yapımı Çek filmi "R.U.R.", mekanizasyonun ve insanları insanlıktan çıkarma biçimlerinin bir eleştirisiydi. Kelimenin kendisi, köleler tarafından yapılan zorunlu çalıştırma anlamına gelen Çekçe "robota" kelimesinden türemiştir. Slavca dilbilimsel kökü "köle" anlamına gelir. Yapay zekâ aslında simya ve zekaya dönüştürülmüş enerji olduğunu söyleyebiliriz.
Yapay zekâ yarışının çiplerle ilgili olduğu kadar elektrikle de ilgili bir olduğunu söyleyebiliriz. Tarih bize aslında şunu gösterdi. Çoğunlukla her teknolojik devrim şu sorulara çok bağlıdır: “Enerjiyi kim, nasıl ve kaça üretiyor?" Yatırımcılar, ABD ve Çin arasındaki çip savaşlarının yanı sıra Nvidia'nın rekor kıran kazançları, Huawei'nin geri dönüş yolundaki girişimleri ya da Washington'ın yarı iletken ihracat kontrolleri ile meşgul. Tayvan'ın önemli ama sıkıntılı konumu olduğunu da belirtebiliriz. AI önümüzdeki yılların en belirleyici konusu olarak çerçevelendi. Balon olup olmadığı tartışılır yalnız bu furyanın inanılmaz bir yatırım harcamasına dönüşeceği şu an pek tartışılmayacak bir konu gibi duruyor. Onlarca trilyonluk altyapı yatırımlarından bahsediyoruz. Bu yatırımı yapan şirketlerin hangilerinin ne kadar karlı olacağı, bunların fiyatlarda olup olmadığı merak ediliyor. Buna uzun araştırmalar ve zekâ ile bir yere kadar cevap verebiliriz diye düşünüyoruz. Ötesi belirsiz ve benchmark’ı geçme işkencesi altındaki birçok profesyonel yatırımcının yatırım ufkunun ötesinde görünüyor. Dolayısıyla başarılı yatırımcı taklidi yapalım ve alakalı bir soru soralım: Kimin karlı olacağı ve bunun fiyatlanmış olup olmadığı sonucunu kabul ediyorsak ve bu altyapı yatırımlarının yapılma ihtimalini daha yüksek görüyorsak eğer, bu durumda hangi alanlara bakmak hala nispeten iyi bir risk getiri potansiyeli taşıyor? Ya yapay zekâ üstünlüğü için izlenmesi gereken gerçek arena, en hızlı GPU'yu kimin ürettiğiyle değil, en ucuz ve en fazla enerjiyi kimin ürettiği ve/veya buna kimin erişebildiğiyle ilgiliyse? Bu fikir bugün kulağa ters gelebilir ama önümüzdeki aylarda bir bakarsınız gündemin üst sıralarında yerini almış şekilde karşımıza da çıkabilir.
Yine tarihe bakarsak şunu da iddia edebiliriz gelecekteki avantaj, en hızlı çipi üreten ülkeye ait olmayacak. En düşük maliyetle en çok çipi en uzun süre çalıştırmayı başaran ülkelere ait olacak. İçine girdiğimizi düşündüğümüz bu yeni soğuk savaşta bu farklı bir tür silahlanma yarışı ve piyasa bunu henüz ne soğuk savaş riskleri ne de elektrik dahil enerjideki etkilerini fiyatlamadı.
Halihazırdaki AI modellerini eğitmek için daha önce bilişimde hiç görmediğimiz bir ölçekte elektrik tüketiyor. Çıkarım yapmaları için 7/24 kesintisiz çalıştırmak ise daha da fazlasını gerektiriyor. Bakalım AI’ın yaratacağı inanılmaz enerji tüketiminin küresel ısınma dahil nasıl etkileri olacak? Buna bir tepki doğacak mı?
Her ay, bazı küresel kuruluşlar elektrik talebinin daha önce beklenenden çok daha hızlı artacağını öngören yeni araştırmalar yayınlıyorlar ve tahminler sürekli olarak yukarı doğru revize ediliyor. Veri merkezi elektrik kullanımının 2030 yılına kadar iki katından fazla artması bekleniyor. 2040 yılına kadar dünya, toplam şebeke kapasitesinin çift haneli yüzdelerini yalnızca yapay zekayı beslemeye ayırabilir.
Kod yazabilen ve birçok yapıyı simüle edebilen makineler geliştirildi ama günün sonunda hepsi en temel girdiye, yani enerjiye bağımlı. Bunun sadece ülkeler içinde veya şirketler bazında etkileri olmayacak. Jeopolitik dengeler tam da burada değişiyor olabilir. Çin bu çok hayati konuda, enerji altyapısında hızla ilerliyor. Son birkaç yılda Çin, ABD ve Avrupa'nın toplamından daha fazla yenilenebilir enerji kapasitesi ekledi. Çin benzeri görülmemiş ölçekte ucuz elektrik üretiyor ve bunu tam da hâkim olmak istediği sektörlere yönlendiriyor. Çin'in çipleri ABD’ninkilerin bir iki nesil gerisinde ama elektrik maliyeti avantajı ile bu farkı kapatmaya çalışacak.
ABD’de elektrik şirketleri üzerinde yaygın fiyat tavanları uygulaması olmasına rağmen büyük veri merkezi merkezlerinin yakınındaki elektrik fiyatları ciddi yükseldi. Siyasi ve düzenleyici engeller nedeniyle yenilenebilir enerji yatırımları yavaşladı. Yeni nesil enerji projelerine yönelik federal sübvansiyonlar geri çekiliyor. İzin gecikmeleri iletim sistemlerinin genişlemesini engellemeye devam ediyor. Şebeke yoğunluğu, birçok eyalette yeni veri merkezi inşaatlarını şimdiden tehdit ediyor. ABD, dünyanın en iyi çiplerine sahip olabilir ancak bunları giderek eskiyen ve aşırı yüklenen bir şebekeyle besliyor. Örneğin 3 Kasım’da Bloomberg’de (Spencer Soper imzalı) bir haberde: “Amazon.com Inc., Oregon'daki Berkshire Hathaway Inc.'e ait bir şirketinin dört yeni veri merkezi tesisi için yeterli güç sağlamadığını iddia ediyor ve bu durum, teknoloji tesislerinin hızla genişlemesinin elektrik şebekesine yüklediği yükü vurguluyor. Amazon, geçen hafta Oregon Kamu Hizmetleri Komisyonu'na şikâyette bulunarak… PacifiCorp'un projeler için yeterli güç sağlama konusunda 2021'e kadar uzanan yükümlülüklerini ihlal ettiğini iddia etti. Amazon, şirketin bir veri kampüsü için yetersiz güç sağladığını, ikinci bir kampüs için hiç güç sağlamadığını ve "üçüncü ve dördüncü Veri Merkezi Kampüsleri için kendi standart sözleşme sürecini bile tamamlamayı reddettiğini" belirtti. Öte yandan GPU’lar hala iyileşirken ilerleme hızı düşüyor. Moore kanununun öngördüğü şekilde düşen marjinal getiriler alanına girmiş olabiliriz.
Bütün bunların yatırımcı açısından anlamı nedir? Tahminimiz doğru ise ve piyasalar yanlış arenayı izliyorsa yani yapay zekanın enerji boyutunu yanlış fiyatlandırıyorsa, bu bir fırsattır. Hangi alanlarda bu fırsatlar olabilir? Düşük maliyetli enerji bölgelerinde konumlandırılmış veri merkezleri, iletim ve şebeke genişletme alanındaki şirketler ve küresel yenilenebilir enerji şirketleri de Çin'in sübvansiyonlu elektrik ortamından doğrudan yararlanan şirketler ile ilgili olabilir.
2) “Vücut elektriğinin şarkısını söylüyorum. Sevdiğim insanlardan oluşan büyük bir kalabalıkla çevriliyim ve ben de onları çevreliyorum. Onları takip edene, onlara cevap verene, onları arındırana ve onları ruhun elektrik akımıyla doldurana kadar beni bırakmayacaklar.
Bedenlerine zarar veren insanların kendileri hakkında gerçek bir şeyi gizlediklerinden hiç şüphe duyan oldu mu ya da yaşayan insanlara zarar verenlerin, ölü bedenlere saygısızlık edenler kadar kötü olduğundan ya da bedenin ruh kadar önemli olduğundan? Çünkü eğer beden ruhun kendisi değilse, ruh nedir ki?
-Walt Whitman, “Vücut elektriğinin şarkısını söylüyorum”
Sanatın bilime ışık tuttuğu vizyon verdiğini de iddia edebiliriz. Walt Whitman'ın 1855 tarihli "I Sing the Body Electric" şiiri, insan vücudunu ve evrenle olan içsel bağlantısını kutlar. O dönemde bilim insanları, insanların gerçekten de elektriksel varlıklar olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyordu. Whitman'ın insan vücuduna ithafen "elektrik" kelimesini bilinçli olarak kullanması oldukça dikkat çekiciydi çünkü o dönemde bu terim yaygın olarak kullanılmıyordu ve elektriğin insan kullanımı hâlâ deneysel aşamadaydı. Bu bağlamda, şiirin başlığı hem şiirsel hem de bilimsel bir ifade işlevi görüyor.
Bilişsel bilim profesörü Dr. John Vervaeke, biyolog Dr. Michael Levin’in çağımızın en ünlü bilim insanı olacağı yönünde şaşırtıcı bir öngörüsü var. Levin'in çalışmasının temel bulgularından biri, eğer doğru anladıysam, vücudumuzdaki hücrelerin iletişim kurmak için biyoelektrik sinyaller kullandığıdır. Bu sinyaller, hücrelere nerede olduklarını ve neye dönüşeceklerini söyleyen görünmez elektrik haritaları gibi, dokular arasında desenler ve eğimler oluşturur. Kurbağa yavruları ve yassı solucanlarla yaptığı deneylerde Levin, hücreler arasındaki elektrik sinyallerini değiştirerek, DNA'larını değiştirmeden bile "inşa ettikleri" şeyi değiştirebileceğini gösterdi.