Bu köşede dün TÜFE’de 2026 yılından itibaren geçilecek yeni ağırlıklandırma yöntemini detaylı olarak ele almaya çalıştım.
Temel değişiklik mevcut durumda hanehalkı bütçe anketine dayalı olarak belirlenen ağırlıkların, 2026’dan itibaren GSYH nihai tüketim harcamaları verilerinden elde edilmesini öngörüyor.
Dünkü yazımda mevcut grup ağırlıklarını, GSYH’de açıklanan son veri 2024 yılına ait olduğu için 2024’ün verileriyle karşılaştırdım. Bu karşılaştırmada dikkat çeken en önemli fark gıda grubundaydı. GSYH ağırlıkları aynen kullanılırsa, gıda grubunun TÜFE’de bu yıl yüzde 24,97 olan ağırlığı 2026’da yüzde 21,72’ye inecekti. Gelelim başlıkta ifade ettiğim kira konusuna…
TÜFE’de mevcut haliyle gerçek kira kapsanıyor.
GSYH’deki kira ise gerçek kiranın yanı sıra izafi kirayı da kapsıyor. İzafi kiranın ne olduğu da hatırlatayım. Bir konutta kira ödemeden oturanların, yani konut sahiplerinin, lojmanda kalanların ya da örneğin ailesine ait konutta kira ödemeden oturmakta olanların kira değeri izafi kira olarak niteleniyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de hanelerin yüzde 28’i kirada oturuyor, kalan yüzde 72 ise konut sahibi olduğu için ya da diğer şekillerde ikamet eden ve kira ödemeyen kesim.
Hanehalkı tüketim harcamaları anketine göre ise parasal kira- izafi kira oranı 2024 yılında yüzde 37,6-62,3.
Şimdi… Kapsamında kiranın da yer aldığı konut grubu mevcut TÜFE’de yüzde 15,22 ağırlığa sahip. Gerçek kira da bu 15,22’nin 6,8’ini oluşturuyor.
Peki… “Yüzde 37,6 parasal kiranın, bir başka ifadeyle gerçek kiranın TÜFE’deki ağırlığı yüzde 6,8 ise, izafi kira olan yüzde 62,3’ün ağırlığı ne olur?”
Ortada bir tuhaflık var da, ne?
İki oran nasıl yüzde 15 oluyor?
TÜFE’de konut grubunun ağırlığı, yalnızca gerçek kira kapsandığı halde yüzde 15,22.
GSYH’de konut grubunun ağırlığı, gerçek ve izafi kira kapsandığı halde yüzde 15,85. Birkaç soru soralım…
■ İzafi kira gerçek kiradan daha fazla bir paya sahip olduğuna göre kapsamında izafi kiranın da bulunduğu GSYH'deki konut grubunun ağırlığı nasıl oluyor da TÜFE'deki ağırlıkla hemen hemen aynı düzeyde oluşuyor?
■ Bir soru daha… TÜFE 2026’da GSYH ağırlıklarına göre oluşturulduğunda konut grubunun ağırlığı izafi kira da dahil yüzde 15-16 dolayında olacaksa, gerçek kiranın ağırlığı çok düşecek demektir. Bu durumda kiralardaki artış TÜFE’yi çok daha az etkileyecek demektir. Ve yine bu durumda TÜFE gerçek enflasyonu yansıtmaktan çok uzaklaşacak demektir.
■ Hadi bir soru daha… “TÜFE’de izafi kira zaten yoktu, biz onu yine dahil etmeyeceğiz” denilirse, Avrupa Birliği standardının dışına çıkılmış olmayacak mı? Bu yeni TÜFE meselesi daha çok su kaldıracak!
Altın ithalatı rekor kırınca cari fazla düşük kaldı
Cari işlemler dengesi eylül ayında 1,1 milyar dolar fazla verdi. Bu tutar önceki iki yılda oluşan fazlaya göre epeyce düşük.
Cari denge, geçen yıl eylülde 2,8 milyar, 2023’ün eylülünde 2,7 milyar dolar fazla vermişti.
Eylüldeki cari fazlanın düşük kalmasında en büyük etkenlerden biri altın ithalatının yüksek gerçekleşmesi. Türkiye eylülde 2,5 milyar dolarlık altın ithal etti. Altın ihracatı 172 milyon dolarda kaldı ve net ithalat 2,3 milyar dolar oldu.
Daha önceki en yüksek ithalat iki yıl önce, 2023’ün ağustos ayında gerçekleşmişti.
Enerji ithalatı önceki yıla göre de, önceki aya göre de çok farklı değil.
Sonuçta ağırlıkla altın ithalatındaki artışın etkisiyle cari fazla düşük gelmiş oldu.
Net altın ve net enerji ithalatı hariç tutularak hesaplanan cari fazla eylülde 6,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu şekilde hesaplanan fazla ağustosta 10 milyar dolar, geçen yılın eylülünde ise 7,6 milyar dolardı.
Başlangıç hedefi aşılmaz gibi…
2025-2027 orta vadeli programında bu yılın cari açık hedefi 28,6 milyar dolar olarak öngörüldü. Bu açığın GSYH’nin yüzde 2’sine denk düşeceği hesaplanıyordu.
2026-2028 orta vadeli programında ise 2025’in cari açık hedefi revize edilerek gerçekleşme tahmini 22,6 milyar dolara indirildi. Açık, bu düzeyde kaldığı takdirde GSYH’nin yüzde 1,4’ü kadar olacak.
Cari işlemler açığı, ilk dokuz ayda 14,9 milyar dolar oldu. Cari dengede genellikle ekim ayında da fazla veriliyor; kasım ve aralık ayları ise açıkla geçiliyor.
Örneğin geçen yıl ekimdeki 2,2 milyar fazladan sonra kasım ve aralıkta 2,8 ve 4,7 milyar dolarlık açık verilmiş; böylece son çeyreğin açığı 5,3 milyar dolar olmuştu.
Bu yıl da benzer bir eğilimin sürmesi ve son çeyrekte 7-9 milyar dolar arası bir açık verilmesi, böylece yılın 22-24 milyar dolar arası bir açıkla kapatılması beklenir.
Bu açık sorun değil
Türkiye ekonomisinin büyüklüğü dikkate alındığında bu düzeyde bir açık ve bu açığın GSYH’ye oranı sorun yaratacak boyutta değil.
Hatta, büyüme amaçlı, yani geri dönüşü olan yüksek ithalatla daha fazla açık verilmesi daha tercih edilen bir durum olarak da görülebilir.
Ama yatırım malı ithalatı çok az artıyor, hatta yerinde sayıyorsa ve tüketim malı ithalatı yatırım malının önüne geçiyorsa o ithalat artışından hayır gelmez. Bu şekilde büyüyecek bir cari açık da gün gelir mutlaka sorun olur.
Cari açık vermek, o açık mutlaka finanse edildiğine göre, dışarıdan kaynak kullanmak demektir. İşte sorun, o kaynağın hangi amaçla kullanıldığıdır.
Yabancının parası tüketim malı almak için mi kullanılıyor, yatırım malı ithal edip yatırım yapmak için mi, ara mal ithal edip üretim yapmak için mi? Temel soru bu!