Siber güvenlik artık yalnızca teknik bir savunma hattı değil; hukuki düzenlemeler, kurumsal stratejiler ve uluslararası iş birliğiyle şekillenen çok boyutlu bir ekosistem. 2025’in ilk yarısı, dünya çapında siber güvenlik düzenlemelerinde önemli gelişmelere sahne oldu ve bu gelişmeler, siber güvenlik alanındaki uyum yükümlülüklerini kökten değiştirdi.
Siber güvenlik artık ulusal güvenlikten bireysel haklara kadar uzanan, geniş bir yelpazede hukukun merkezine oturmuş stratejik bir öncelik haline geldi. 2026’ya girerken, dünyanın dört bir yanında bu konudaki hukuki düzenlemeler hızla şekilleniyor. Avrupa Birliği (AB), Birleşik Krallık ve ABD başta olmak üzere birçok ülkede yaşanan hukuki gelişmeler ile kamu, özel ve uluslararası kurumlardan oluşan kurumsal ekosistemin genişlemesi, şirketler için yalnızca teknik değil, hukuki bir dönüşüm anlamına geliyor. Ürün güvenliği gereklilikleri, olay bildirimi zorunlulukları, tedarik zinciri denetimleri ve yönetim kurulu sorumlulukları artık gündemin en üst sıralarında yer alıyor. Şirketler için dijital çağda ayakta kalmak, güçlü bir güvenlik mimarisinin yanı sıra hukuki düzenlemelere uyumlu bir kurumsal kültür gerektiriyor.
Avrupa Birliği: Cyber Resiliance Act, NIS 2 ve Cyber Solidarity Act ile Yeni Standartlar
AB, siber güvenlik politikalarını stratejik bir eksende yürütüyor. 2024’ün sonlarında Siber Dayanıklılık Yasası (Cyber Resiliance Act (CRA)), IoT cihazlarından yazılıma kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan ve dijital unsurlar içeren tüm ürünler için yaşam döngüsü boyunca güvenlik şartı getirerek oyunun kurallarını değiştirdi. CRA, tedarik zinciri güvenliğini merkeze alırken, mevcut mevzuatı tamamlayıcı bir rol üstleniyor.
Bunun yanında, yine 2024 sonunda yürürlüğe giren NIS 2 Direktifi (Network and Information Security Directive) ile kritik altyapılar ve dijital hizmet sağlayıcılar için daha sıkı yükümlülükler getirildi. Artık enerji, ulaşım, sağlık ve finans gibi kritik sektörlerde faaliyet gösteren şirketler, siber risk yönetimi ve olay bildirimi konusunda daha yüksek standartlara tabi. Bu adımlar, AB’nin siber güvenliği yalnızca teknik bir konu değil, jeopolitik bir öncelik olarak gördüğünü gösteriyor.
2025 başında yayımlanan Siber Dayanışma Yasası (Cyber Solidarity Act) ise siber tehditlere karşı kolektif savunma anlayışını kurumsallaştırıyor. Bu düzenleme, Avrupa çapında Siber Güvenlik Uyarı Sistemi ve AB Siber Güvenlik Rezervi gibi kritik altyapılarla üye devletler arasında karşılıklı yardım mekanizmalarını devreye sokuyor. Amaç yalnızca saldırılara hızlı yanıt vermek değil; aynı zamanda AB’nin teknolojik egemenliğini güçlendirmek, siber güvenlik ekosistemini pekiştirmek ve iş gücü becerilerini geliştirmek. Bu yaklaşım, Avrupa’yı küresel siber güvenlik sahnesinde daha dayanıklı ve stratejik bir aktör haline getiriyor.
Birleşik Krallık: Ulusal Güvenlikte Siber Güvenlik ve Dayanıklılık Yasa Tasarısı
Kasım 2025’te Avam Kamarası’na (House of Commons) sunulan Siber Güvenlik ve Dayanıklılık (Ağ ve Bilgi Sistemleri) Yasa Tasarısı (Cyber Security and Resiliance (Network and Information Systems) Bill), kamu hizmetlerini korumaya yönelik kapsamlı bir çerçeve oluşturuyor. Sağlık, su, enerji ve ulaşım gibi kritik alanlarda hizmet veren bilişim teknolojileri ve siber güvenlik sağlayıcılarını ilk kez yasal denetime tabi kılıyor. Ayrıca, ciddi siber olayların hızlı raporlanmasını zorunlu hale getiriyor. İhlal durumunda ilgili şirketin cirosuna göre değişen yüksek para cezaları öngörüyor. Bu yasa tasarısı, “siber güvenlik artık ulusal güvenliktir” anlayışını daha da somutlaştırıyor. Ayrıca, yapay zekâ sistemlerinin kötüye kullanımına karşı önleyici mekanizmalar, Birleşik Krallık’ın hem teknolojik hem hukuki açıdan proaktif yaklaşımını ortaya koyuyor.
ABD ve küresel perspektif: Strateji ve iş birliği
ABD, 2023’te açıkladığı Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ile devlet destekli saldırılara karşı daha sert önlemler ve özel sektörle güçlü iş birliği hedefliyor. Strateji, fidye yazılımlarına karşı ulusal gücün tüm unsurlarını devreye sokmayı ve bulut hizmetlerinde kimlik doğrulama standartlarını sıkılaştırmayı öngörüyor. 2025 yılı, ABD için siber güvenlikte bir kırılma noktası oldu. Ülkenin enerji, su ve ulaşım altyapısındaki eski telekomünikasyon donanımlarında tespit edilen açıklar, kritik altyapı sistemlerinin siber saldırılara karşı ne kadar savunmasız olduğunu ve bu alanlarda modernizasyon ihtiyacını gözler önüne serdi.
Kurumsal ve uygulama boyutu: Zero Trust ve AI destekli savunma
Hukuki düzenlemelerin yanı sıra uygulamadaki eğilim de dikkat çekiyor. 2025’te şirketler için Zero Trust yaklaşımını benimsemek artık bir tercihten ziyade bir zorunluluk haline geldi. “Asla güvenme, her zaman doğrula” prensibi, dağıtık çalışma modellerinde güvenliği yeniden tanımlıyor. Bunun yanında, yapay zekâ hem saldırı hem savunmada dengeleri değiştiriyor. AI destekli fidye yazılımlarına karşı AI tabanlı anomali tespiti ve olay yanıt sistemleri öne çıkıyor. Bulut güvenliği, tedarik zinciri riskleri ve kuantum bilgisayarların şifreleme üzerindeki etkisi, şirketlerin gündeminde üst sıralara yerleşti. Fortune 500 şirketlerinin %75’inin 2026’ya kadar Zero Trust’a geçiş yapacağı tahmin ediliyor. Bu, mevzuata uyumun ötesinde, kurumsal güvenlik kültürünün köklü bir dönüşüm içinde olduğunu gösteriyor.
Sonuç
Siber güvenlik artık yalnızca teknik bir savunma hattı değil; hukuki düzenlemeler, kurumsal stratejiler ve uluslararası iş birliğiyle şekillenen çok boyutlu bir ekosistem. 2025’in ilk yarısı, dünya çapında siber güvenlik düzenlemelerinde önemli gelişmelere sahne oldu ve bu gelişmeler, siber güvenlik alanındaki uyum yükümlülüklerini kökten değiştirdi. AB’nin CRA ve NIS 2’si, Birleşik Krallık’ın dayanıklılık yasa tasarısı ve ABD’nin stratejik yaklaşımı, bu dönüşümün kilometre taşları oldu. Dünya genelinde veri koruma ve kritik altyapı güvenliği odaklı düzenlemelerin geliştirilmesi siber güvenliğin artık uluslararası iş birliği gerektiren bir alan olduğunu gösteriyor.
Şirketlerin mevzuatı ve ilgili yaptırımları yakından izlemesi, ayrıca olay raporlama protokollerinin, veri sınıflandırma sistemlerinin, tedarikçi durum tespit prosedürlerinin ve sözleşme kontrollerinin hızla hayata geçirilmesine öncelik vermesi gerekiyor.
Av. Derya Durlu Gürzumar’ın katkılarıyla