HALİT Narin’in uzun yıllar Başkanlığını yaptığı Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası’nın 2008 yılında hazırlatıp 15 bin adet bastırdığı, “Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri” kitabı, elime ulaştığından beri başucu eserleri arasında yerini aldı.
Nitekim Halit Narin, kitabın girişindeki sunuş yazısında şu mesajı vermişti:
- Umutsuzluğa kapıldığımız, yaşanan koşullar ve dayatmalar karşısında kendimizi çaresiz hissettiğimiz, birlik ve beraberliğe ihtiyacımızın olduğu anlarımızda başucumuzda bulunduracağımız bu eser geçmişimize bakarak nelerin üstesinden geldiğimizi görmemiz açısından oldukça önemlidir.
23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim milli bayramlarımızda, 10 Kasım’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü anarken kitabı açıp tekrar tekrar okuyorum.
The American Turkish Society’nin (ATS-Amerikan Türk Cemiyeti) geleneksel galası için Eş Başkan, Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı’nın davetiyle New York’a gelirken 735 sayfalık “Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri”ni yanıma aldım.
Cumhuriyetimizin 102’inci yılını kutlarken, “Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri”nden bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedim.
Cumhuriyetçilik:
- Atatürk’ün 1925 yılındaki konuşmasından: “Cumhuriyet ile birlikte artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamıştır.”
- “Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir… Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir.”
Bilim ve Teknoloji:
- Atatürk’ün 1924 yılındaki konuşmasından: “Dünyada her şey için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır.”
- “Yalnız ilmin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Binlerce yıl önceki ilim lisanının koyduğu kuralları bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir.”
- Atatürk’ün 1923 yılındaki konuşmasından: “Biz ‘cahil’ dediğimiz zaman mutlaka okula gitmemiş olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim ilim, gerçeği bilmektir.”
- Atatürk’ün 1937 yılındaki konuşmasından: Sanayileşmek, en büyük davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde mevcut olan büyük, küçük her çeşit sanayiyi kuracağız ve işleteceğiz.”
- “En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve mutlu Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zorunluluktur.”
- “Memleket için kaçınılmaz olan sanayinin kurulması bitmedikçe her yönden kalp huzuru duymamıza imkan yoktur.”
- “Bütün uçaklarımızın ve motorlarının memleketimizde yapılması ve hava harp sanayimizin de bu esasa göre geliştirilmesi gerekir.”
Türkiye Cumhuriyeti, 102 yılda sanayileşmede çok önemli yol aldı. İtalya’dan Çin sınırına kadar olan bölgede, sanayideki üretim gücüyle öne çıkan ülke oldu…
200’ü aşkın ülke ve noktaya ürünleriyle uzanarak, ihracatta da dünyanın sayılı ülkeleri arasına girdi.
Şimdi, enflasyonla mücadele ederken, Türkiye’nin sanayileşmede ulaştığı bu düzeyi, yakaladığı üretim gücünü kaybetmemesi gerektiğini akıldan çıkarmamakta yarar var değil mi?
Zorunluluk olmadıkça piyasalara karışılamaz başıboş da bırakılamaz
CUMHURİYETİMİZİN Kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılında yaptığı bir konuşmadaki sözleri, serbest piyasa ekonomisini o günlerden nasıl tanımladığını ortaya koyuyor.
Ekonomik Sistem:
- Atatürk’ün 1937 yılındaki konuşmasından: “Ben ekonomik hayat denince, tarım, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bayındırlık işlerini birbirinden ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir bütün sayarım.”
- “Memleketimizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve zenginliğe sahiptir.”
- “Kesin zorunluluk olmadıkça piyasalara karışılamaz. Bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir.”
- “Devlet gelirlerinin artırılmasını, yeni vergiler konulmasından çok, devamlı bir programla mevcut vergilerin takdir ve toplanma usullerinin iyileştirilmesinde aramak lazımdır.”
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun…
Vatandaş Atatürk’ü destekleyen gazeteyi okumak istemez mi
MİLLİYET Gazetesi’nin kurucusu Ali Naci (Karacan), hem gazete sahibi olmanın, hem de zor şartlarda gazetecilik yapmanın tecrübelerini Akşam Gazetesi’nde kazanmıştı.
Akşam’da Kazım Şinasi ve Necmettin Bey’le beraberliği 1918 yılı Eylül ayından 1927 yılına kadar sürdü. 1927 yılında 1918 yılından o günlere kadar meslekte yaşadıkları gözünün önünden geçti:
- İşgal altındaki mütareke İstanbul’unda yerli ve yabancı sansürlerle boğuşmaları,
- Limandaki motorculardan ve Pera Palas müdavimi yabancı subaylardan milli mücadele haberleri toplamaları,
- Zafer haberleri alındıkça işgalcileri ve İstanbul Hükümetini kudurtan manşetler atmaları,
- Büyük Zafer’den sonra Mustafa Kemal’le yapılan konuşmalar,
- Lozan günleri,
- Şeyh Sit İsyanı,
- İzmir suikastı duruşmaları…
Cumhuriyet’in kurulmasından sonra çok sevdiği, saydığı Kazım Şinasi ve Necmettin Sadık bile “muhalefet” diye sızlanıyordu:
- Fazla hükümet yanlısı olduk. Ankara’yı gereğinden fazla tutuyoruz. Yayın politikasını değiştirelim.
Bu yaklaşım Ali Naci Bey’in aklına yatmıyordu:
- İktidar artık Mustafa Kemal. Onu desteklemek, ona zaman tanımak, ona yardımcı olmak gerekmez mi?
- Halk neden kendisine onur ve özgürlük kazandıran Mustafa Kemal’e muhalefet edilmesini istesin? Mustafa Kemal’in çağdaşlaşma hareketlerini önlemeye kalkanlarla beraber olsun?
Ali Naci Bey, çok sevdiği kişiliklerin şu yaklaşımlarına kafayı takmıştı:
- Fazla angaje olmayalım, gazetenin tirajı düşüyor…
Ali Naci Bey, bu yaklaşımları Mustafa Kemal’e haksızlık olarak görüyordu:
- Bir yenileşme ve hızlı değişme atılımı böyle esirgemelerle yürüyebilir mi?
- Bu, Mustafa Kemal’e haksızlık olmaz mı?
- “Dur, karışma, seyret” mi diyelim, yoksa “Kalk, yürü, ona ayak uydur” mu diyelim?
- Bizim geçmişimizde Mustafa Kemal’in önderliğine benzer bir örnek mi vardı ki halka, onun da öbürlerine benzer bir iktidar olacağı kuşkusu verilsin?
- Toplum ve basın, “Halkçı bir yönetim olamaz, böyle bir iddia aldatmacadır” diye mi düşünüyor?
Ali Naci Bey, iyice düşünüp taşınıp 1927 yılında kararını vermişti:
- Evet, her şey beklendiği ve istendiği kadar yolunda yürümüyor. İşleri yüklenmiş gibi görünen insanlar, aynı kıratta değil. Fakat, insan böyle sebepler ileri sürüp, özü, amacı nasıl unutabilir?
Akşam’daki ortaklarından darılmadan, kırılmadan, dostlukla ayrılmasını bildi:
- Ancak tek başıma sahibi olduğum bir gazete ile kendi meslek anlayışımı savunabilirim…
Milliyet’in Kurucusu Ali Naci Karacan’ın 1918-1927 dönemini kapsayan bu öyküsünü Sadun Tanju’nun kaleme aldığı, İş Bankası Kültür Yayınları dizisinde yer alan, “Doludizgin, Milliyet’im Kurucusu Ali Naci Karacan: Bir Gazetecinin Hayatı” kitabında okudum.