1982 yılı Mayıs ayı… Osman Ulagay’ın Cumhuriyet Gazetesi Ekonomi Editörlüğü görevine başlayalı bir yıl olmuştu. Ulagay, bir yandan servisi yönetiyor, diğer taraftan “Ekonomide Diyalog” başlığıyla sohbetler yapıyordu.
O günlerde söyleşi yapmayı düşündüğü kişiler arasında Başbakan Yardımcısı Turgut Özal da ilk sıralardaydı. 12 Eylül askeri rejimi, 24 Ocak 1980 kararlarının fikir babası ve uygulayıcısı olan Turgut Özal’ı Başbakan Yardımcısı olarak atamış, ekonomiyi ona emanet etmişti.

Osman Ulagay, 1982 yılı Mayıs ayının üçüncü haftasında İstanbul’da İslam ülkeleri heyetleriyle Özal’ın yaptığı toplantıların gerçekleştiği otele gitti. Özal’a röportaj talebini iletmek için fırsat kollamaya başladı.
Özal, toplantının bitiminde danışmanı Adnan Kahveci ve yanındakilerle asansöre doğru yöneldi. Ulagay, asansörün önünde bir hamle yapıp Özal’a kendini tanıttı:
- Ben Cumhuriyet Gazetesi Ekonomi Editörü Osman Ulagay… Sizinle röportaj yapmayı çok isterim.
Özal, Ulagay’ın adını duyunca şu tepkiyi verdi:
- Haaa, demek o sensin…
Ardından sordu:
- Teybin yanında mı?
Ulagay yanıtladı:
- Evet efendim.
Özal, Ulagay’ı odasına davet etti:
- Gel odama çıkalım, ne soracaksan sor bakalım.
Ulagay teybini açtı, sorularını peş peşe yöneltti. Özal, şu yorumu paylaştı:
- Osman Bey, öncelikle şunu söyleyeyim: Bugünün dünyasında piyasa ekonomisini kabul etmeyen ülkelerin işi çok zor.
- Beş-on yıl içinde Sovyetler Birliği’nin ve piyasa ekonomisini benimsemeyen diğer ülkelerin ekonomileri çökecek. Onlar da piyasa ekonomisini kabul etmek zorunda kalacak.
Osman Ulagay, Özal’la ilk röportaj anısını “Bir Ömrün Aynasında: TÜRKİYE’DE 82 YIL” kitabında paylaştı:
- Bu değerlendirmeden müthiş etkilendim. Özal’ı kafamda farklı bir yere koydum. Özal’ın Mayıs 1982’deki kehanetinin önemini yıllar sonra çok daha iyi kavradım.
- 1980’ler sonrasındaki neoliberalizm rüzgarının dünyayı nasıl dönüştüreceğini ve Sovyet ekonomik modelinin nasıl çökeceğini, bu çöküşten yıllar önce bana ilk söyleyen kişi Turgut Bey olmuştu.
Ulagay, anılarından oluşan “Bir Ömrün Aynasında: TÜRKİYE’DE 82 YIL” kitabında Özal’ın 1980’li yılların başlarındaki piyasa ekonomisine geçiş adımlarını ve yarattığı ortamı şöyle özetledi:
- Turgut Özal’ın askeri hükümetin verdiği geniş yetkilere dayanarak piyasa ekonomisine geçiş ve dış rekabete açılma adımlarını uygulamaya koyması, sadece sol kesimde değil, iş dünyasında da giderek artan tepkilere yol açtı.
- Uygulanan istikrar programının kredi daralmasına ve iç talebin düşmesine neden olması, bazı sanayicileri kızdırdı.
- Ayrıca ekonomiyi dış rekabete açma fikri, başta büyük holdingler olmak üzere iş dünyasında rahatsızlık yarattı.
- Bu ortamda İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) aylık meclis toplantısına katılan Özal’ın, Beyler, sürekli kredi yetersizliğinden şikayet edeceğinize varsa villalarınızı satın, sermayenize katın” demesi, bardağı taşıran son damla oldu.
Başta yoksulu, dar gelirliyi, maaş ve ücretle geçinenler için olmak üzere toplumun her kesimi için çok zor geçen 2025 yılını geride bırakıyoruz.
Yılın son yazısında, 1980’li yılların başlarındaki sıkıntılı yılları Osman Ulagay’ın kitabından alıntılarla yansıtmak istedim.
“2026 yılı, 2025’in kopyası gibi yaşanacak” beklentileri yaygın olsa da, her yeni yılı umutla karşılamak gerekiyor…
İyi yıllar, sağlık, huzur, barış, mutluluk dolu günler diliyorum…
Ulagay’ın Özal’la röportajını okudum askerde ceza yedim
ARALIK 1981’de geçtiğim Tercüman Gazetesi’nde muhabirken, 4 aylık vatani görevimi 1983 Mart-Haziran döneminde İzmir’in Menemen İlçesi’ndeki 12. Piyade Alayı’nda yaptım.
Cumartesi-Pazar günleri çarşı iznine çıktığımızda mesleki alışkanlıkla Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet, Günaydın başta olmak üzere 7-8 gazete alırdım. Çarşı izni sırasında gazeteleri okurdum. Cumhuriyet ve Tercüman dahil, birçok gazetenin alayda bulundurulması yasaktı.
1983 yılı Nisan ayının ikinci yarısında çarşı izni sırasında gazeteleri toplu halde aldım, Cumhuriyet Gazetesi’nde Osman Ulagay’ın Turgut Özal’la yaptığı tam sayfa röportaj vardı. Çarşı izni sırasında okumaya zaman kalmadığı için sadece o sayfayı kesip cebime koydum.
Gece koğuşta sayfayı cebimden çıkarıp okumaya başladım. Kendi siyasi partisini kurmaya karar veren Özal, Türkiye için hedeflediği gelecekle ilgili görüşlerini şöyle özetlemişti:
- Biz Türkiye’de, özellikle son 150 yıldır, bir gelişmemişlik çemberinin içindeyiz. Esas hedef bu çemberi kırmaktır. Bunun için yapı ve zihniyet değişikliği elzemdir.
- Bu süreçte örnek alacağımız yerler ileri batı ülkeleridir. Atatürk’ün “Muasır medeniyet” derken gösterdiği hedef de Batı’dadır.
- Şimdi bu hedefe doğru ilerlerken asıl sıkıntımız nedir? Tarihsel sebeplerle içine kapalı bir toplum haline gelmişiz. Mühim olan bu toplumu bütünüyle dışa açmaktır.
- İnsanımızın kabiliyetine inandığım için bunu başaracağımıza inanıyorum. İyi bir organizasyon ve yönetimle bu meseleler çözülebilir.
- Kabuk değiştirmeyi modernleşme olarak anlıyorum; en yeni zihniyeti ve teknolojiyi memlekete getirmek olarak görüyorum.
- Bunu sağlamak için önce içerideki rekabetten ziyade dışa açılmayı esas aldık. Yapı değişikliği deyince, sadece fiziki değişiklikleri değil, işin idaresindeki değişiklikleri de göz önünde bulundurmak lazım.
- Belki birçok sanayide fiziki değişiklik henüz olmamıştır, tesis aynı kalmıştır ama esas değişiklik işin yönetimindedir.
Ben röportajı okurken nöbetçi çavuş tepemde bitiverdi:
- Hocam, o gazete hangisi?
Geçiştirmeye çalıştım:
- Turgut Özal’la röportaj var. Çarşı izni sırasında okumaya zaman kalmadı. Sadece bu sayfayı kesip cebime koydum.
Bir-iki gün sonra Bölük Komutanı çağırdı, söze sert bir ifadeyle girdi:
- Sen Alay Komutanımızın emirlerine karşı mı çıkıyorsun?
Bu soruya anlam veremedim, savunmaya geçtim:
- Hayır Komutanım…
Bölük Komutanı sürdürdü:
- Alay Komutanımızın emriyle alaya bazı gazetelerin getirilmesinin yasak olduğunu bilmiyor musun?
Bu soru ile konuyu anladım, yanıt vermeye çalıştım:
- Komutanım, ben gazeteciyim. Tercüman’da çalışıyorum. Çalışmaya askerlik arası verdim ama kadrom orada. Her çarşı izninde gazeteleri topluca alır okur, dışarıda bırakır gelirim. Turgut Özal’la röportajı bitiremedim, o sayfayı kesip cebime koydum. Hepsi bu.
Anında cezayı kesti:
- Bir hafta çarşı izni yasağı veriyorum. Aklın başına gelsin. Bir daha Alay Komutanımızın emirlerine karşı gelmezsin…
Osman Abi’nin kitabında o röportajın öyküsünü ve bazı bölümlerini okuyunca askerde 42 yıl önce yediğim cezayı anımsadım.
300 kişilik kafile ile yeni yılı Kabe’yi tavaf ederek karşılayacağız
VIP Hac ve Umre turları yapan Wittour’un patronu ilahiyat doktoru Erkan Aydın, 29 Aralık 2024’te İstanbul Havalimanı’ndan şu sosyal medya paylaşımını yapmıştı:
- Allah’ın rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Rabbim ömrünüzün geri kalanını geçmişinden daha güzel kılsın. Şükürler olsun “Yıl Sonu Muhasebesi” yapmak üzere geleneksel olarak 15 yıldır, yıl sonunu Mekke’de, Umre’de geçiriyoruz.
- Allah’a şükürler olsun. Bir uçak dolusu dostumuzla beraber geçmişimizi yüklendik, kalplerimizi birleştirdik, hem bir “Yıl Sonu Muhasebesi” yapalım, hem yeni yıla umutlarla girelim. Dualar edelim.
Dün Erkan Aydın’a mesaj yazdım:
- Hocam, “Yılbaşı Umresi” geleneği devam ediyor mu?
Şu yanıtı verdi:
- 300 kişilik kafileyle kutsal topraklardayız. Medine’den Mekke’ye geçtik. Umremizi tamamladık. 31 Aralık 2025 gece yarısı saatler 00.00’ı gösterdiğinde Kabe’yi tavafa başlayacağız. 2026 yılını tavafta karşılamış olacağız.
16 yıldır “Yılbaşı Umresi” turu yapan Erkan Hoca, turun adını değiştirdiklerini anımsattı:
- Yıl Sonu Muhasebesi ve Teni Yıla Kabe’de Girme…
Ardından ekledi:
- Bu Umre’de bir taraftan ömrün, geçmişin muhasebesini yapıyoruz. Diğer taraftan geleceğe dönük yeni umutlarla yeni yıla Kabe’de giriyoruz.
