HÜRRİYET Gazetesi ekonomi sayfalarının önemli yazarlarından, dünyaca ünlü iktisatçı Prof. Salih Neftçi, 1999 yılında Uzan Grubu bünyesinde kurulan Star Gazetesi’ne geçince Enis Berberoğlu ile kafa kafaya verip yazar arayışına girmiştik.
Ege Cansen, Hürriyet ekonomi sayfalarında 1980’li yılların başlarından beri yazıyor, çok okunuyor, büyük değer katıyordu ama Prof. Neftçi’den boşalan yeri de iddialı bir isimle doldurmamız gerekiyordu.
Hemen o dönemde Radikal Gazetesi’nde yazan iki isim öne çıktı: Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez ile eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı, Tekfenbank Yönetim Kurulu Başkanı, Enka Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ercan Kumcu.
Enis Berberoğlu, Ankara’da çalıştığı dönemlerden Mahfi Eğilmez ve Ercan Kumcu’yu yakından tanıyordu. Birlikte Ercan Kumcu’yu Hürriyet’e davet etme konusunda mutabık kaldık. Kumcu’ya teklifi götürmeden önce konuyu Genel Yayın Yönetmenimiz Ertuğrul Özkök’e açıp onayını aldık.
Böylece Ercan Kumcu, Habertürk Gazetesi yayın hayatına başladığı günlerde transfer olana kadar yönettiğim ekonomi sayfalarına yazılarıyla büyük değer kattı.
2018 yılından beri kanserle mücadele eden Ercan Kumcu’nun vefat haberini ilk aldığımda o günler gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti. Arşive girip Hürriyet’te yazdığı yazıları taradım.
28 Ekim 2003 tarihli, “Düşük kur, yüksek faiz” başlıklı yazısı bugünlere de ışık tutabilecek içerikte olduğu için dikkatimi çekti. Kumcu, yazının giriş bölümünde “düşük faiz, yüksek kur”u irdelemişti:
- Faizlerin düşük, kurların yüksek olmasını ekonomik büyümenin anahtarı olarak gören iktisatçı sayısı oldukça fazladır. İlk duyulduğunda bu formül kulağa da hoş gelir.
- Düşük faizlerle kredi ucuzlayacak, yatırımlar ve üretim artacaktır. Yüksek döviz kurlarıyla ithalat pahalılaşacak, döviz açığı yaratılmayacak ya da kontrol alında kalacak ve yerli üretim satışlarını artıracak bir ortam bulacaktır. İki taşla üç-beş kuş vurulabilecektir.
“Para politikası” ara başlığını atıp sürdürmüştü:
- Önce bir tespit yapalım. Türkiye’de para politikası aktif değil, pasif bir politikadır. Ekonomide yaratılan pislikleri temizlemek için kullanılır. Belki, ancak son bir yılda yarı aktif para politikası uygulandığı için iddia edilebilir.
- En geniş tanımıyla para politikası fiyat istikrarını sağlamak ve kollamak amacıyla piyasadaki para miktarını kontrol etmeyi hedefleyen bir araçtır.
- Son dönem de dahil olmak üzere Türkiye’de para politikası hiçbir zaman bu tanıma uygun olarak yürütülememiştir.
- Çünkü, içinde yaşanan iktisadi ortam hiçbir zaman Merkez Bankası’nın kendi bilançosuyla piyasadaki para miktarı arasında anlamlı bir ilişkinin kurulmasına izin vermemiştir.
O dönemki bazı veriler üzerinde durmuştu:
- Türkiye’de ekonomik birimlerin cebinde 4 milyar dolar kadar Türk Lirası banknotları varken, 7-10 milyar dolar arası yabancı banknotlar vardır.
- Türk Lirası mevduatları, repolar dahil 56 milyar dolar civarındayken, Türkiye’de oturanların döviz mevduatları 46 milyar dolardır.
- Bu şartlarda, bırakın para politikasının doğru ya da yanlış olduğundan, etkin bir para politikasının varlığından dahi söz etmek güçtür.
- Dolayısıyla, para politikası adı verebileceğimiz Merkez Bankası’nın mali piyasalardaki faaliyetleri çoğu zaman etken değil, edilgendir. Olayların arkasından koşmaktadır.
- Para politikası diğer ekonomik olaylara liderlik etmez, diğer ekonomik olayların ya da politikaların takipçisi durumundadır.
- 30 yıldır yüksek enflasyonla yaşamış olmamızın arkasında bu gerekçe yatmaktadır.
Bu noktadaki “Pisliği kokutmamak” ara başlığı ve altında yazdıkları çarpıcıydı:
- Ekonomide pislikler yaratılır, etrafın kokmasının önlenmesi için Merkez Bankası göreve çağrılır. Etrafın pislenmemesi için Merkez Bankası hiçbir zaman koruyucu konuma gelememiştir.
- Pislikten etrafın kokmaması için çabalarken, Merkez Bankası’nın ellerinin ve kollarının bağlandığı durumlarda da hatırladığımız ekonomik krizler çıkmıştır. Yani, pisliklerin etrafı kokutması önlenememiştir.
- “Yüksek faiz-düşük kur” senaryosu bilinçli bir para politikasının ürünü değil, var olan ekonomik dengeler içinde etrafı kokutmamak için kendiliğinden oluşan bir dengedir.
- Merkez bankaları bastığı paranın diğer ülkelerin paralarına karşı daha değerli olmasından hoşlanırlar.
- Ama hiçbir merkez bankası bastığı paranın yüksek faizle kiraya verilmesinden hoşlanmaz. Bu ilke bizim Merkez Bankası için de doğrudur.
Rüşdü Saracoğlu, Hasan Ersel, Süreyya Serdengeçti derken Merkez Bankası’nın efsane kadrosundan Ercan Kumcu da kansere ancak 7 yıl direnebildi, 70 yaşında hayata veda etti.
Kumcu’ya Allah’tan rahmet diliyorum…
Mekanın cennet olsun Ercan Hocam…
Bizim modelimiz ‘rantsal’ değil, gerçek kentsel dönüşümdür
BUGÜN eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in kızı Defne Soyer aracılığıyla gönderdiği mesajlardan “Kentsel Dönüşüm-Rantsal Dönüşüm” başlıklı olanı özetleyerek sizlerle paylaşıyorum:
- 30 Ekim 2020 depreminden 18 gün sonra kangren olmuş “kentsel dönüşüm” konusunda bir adım attık. Oybirliği ile bir Meclis kararı aldık.
- Kentsel dönüşüm alanlarında bundan sonra 6306 sayılı Kanun’un 8. Maddesi uyarınca işlerin yürütülmesine karar verildi.
Söz konusu Meclis kararına dayanarak İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZBETON arasında protokol imzalandığını belirtti:
- Protokol, İZBETON’a kat karşılığı inşaat anlaşması (temlik) yapma hakkı veriyordu. İZBETON’un inşaatları tek başına yapma kapasitesi olmadığı için, kooperatiflerle yaptığı sözleşmelerle sürdürüldü.
- Bir tek müteahhit ile yapılan anlaşmada örneğin 500 birim müteahhidin, 500 birim hak sahibinin olacakken, bu modelde 500 ortaklı bir kooperatif ile yapılan sözleşme kapsamında 500 kişi bir yandan kendisine diğer yandan da hak sahiplerine ev yapıyor.
- 1000 kişinin istikbali bir müteahhidin keyfiyetine değil, 500 kişinin kendi içinden seçeceği denetlenebilir, hesap sorulabilir bir yönetime bırakılıyor.
İZBETON’un kentsel dönüşüm ihalelerine girmesiyle daha önce nazlanan müteahhitlerin de hareketlendiğinin altını çizdi:
- Nitekim, Ege Mahallesi Kentsel Dönüşüm projesi İZBETON değil, bir başka müteahhit tarafından alındı. 674 bağımsız birimi kapsayan bu proje, İzmir’in en yoksul sosyal gruplarından roman vatandaşların güvenli ve konforlu evlerine kavuşmasını sağlayacak.
Geçmiş dönemde ihalesi yapılmış Örnekköy 1. Etap inşaatının bitirildiğini, Ağustos 2020’de 143 bağımsız birimin anahtar tesliminin yapıldığını anımsattı:
- Örnekköy 2. Etap’ta da 2023’te 190 bağımsız birimin anahtar teslimi yapıldı. Ayrıca Uzundere 2. Etap’ı tamamlayıp Kasım 2020’de 476 bağımsız birimin anahtarlarını teslim ettik.
- Kentsel dönüşüme kazandırdığımız ivme ile kent bütününde yeni bir yol açtık, 5 bin 560 bağımsız birimin yapılması için yeni bir imkan yarattık.
Bu noktaya İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şimdi bir bölümü kendisiyle birlikte hapiste olan kadroları ile ulaştıklarını savunup, şu soruyu sordu:
- Peki, hukuksal temelleri sağlam, Meclis kararlarıyla meşruiyeti tescillenmiş kooperatifçilik modeli neden durduruldu? Dolandırıcılık suçlamasına nasıl dönüştü?
Ardından şu detayları irdeledi:
- TÜİK’e göre 2024 yılında 2020 yılına göre inşaat maliyetleri yüzde 681, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tebliğine göre yüzde 1047 arttı.
- Bazı kooperatiflerin iç işleyişi ile ilgili bazı sorunlar gecikmelere ve aksamalara sebep oldu.
- Ayrıca 2023 yılında Örnekköy’de kooperatif eliyle yapılan bir binanın inşaatında kontrolörlerimiz tarafından 300 m2 hatalı tabliye beton tespit edildi. Talimatımla yıkıldı, inşaat gecikti.
- Temmuz 2024’te İZBETON’un kooperatiflere gönderdiği tek taraflı fesih yazısı ile inşaatların durdurulması mağduriyetler ortaya çıkardı.
Soyer, modeli şu sözlerle savundu:
- Bizim modelimiz “rantsal değil kentsel dönüşümdür”…İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZBETON’un kasasından para çıkmıyordu. Aksine İZBETON, hak sahibi kooperatiflerden yap-işlet-devret modeli nedeniyle düşük bir miktar da olsa kazanç elde ediyordu.
Soyer, bu mesajında da adresini tekrarladı:
- İzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Buca-Kırklar
Koğuş B/63 5