Trump 2.0 geldi ve eski ezberler daha cesurca sorgulanmaya başladı. Dünya savaşı ardından ihdas edilen pek çok kurum, etkisini yitirdi, fersude oldu ya da güç kaybetmeye başladı. Çin ile ABD arasındaki güç devri sürecinde belli ki yeni kurumlar ihdas edilecek, kullanışsızlar tarihe gömülecek.
Hangileri mi? G-7, Avrupa Birliği, Dünya Bankası, IMF, NATO, Varşova Paktı, Comecon, G-20, Dünya Ticaret Örgütü ve Davos. Hatta daha başlangıç aşamasında iken Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı: COP24. Her biri şu sıralar eski rutinleriyle var olma telaşında ama dünya hızla değişiyor.
ÇİN-RUSYA-HİNDİSTAN ÜÇGENİ
Kullanışsız hale gelmeye başlayan bu kurumların yerine, Pasifik havzasında yeni yapılanmalar göze çarpıyor; BRICS, RCEP. Bunlardan BRICS; dolara alternatif rezerv para arayışında, RCEP ise tarihin en büyük ticari işbirliği platformu. Her ikisinde de ABD değil, Çin, Rusya ve Hindistan başat oyuncular…
Bu gücün el değiştirme çağında dünyayı kaotik gelişmeler beklediğini söylemek kehanet olmaz. Belli ki güvenlik politikaları artacak. Zaten Trump 1.0 sürecinde başlayan anti-küreselleşme adımları hızlanacak ve serbest ticaretin, dünya barışının, demokrasinin, özgürlüklerin kısıtlandığı çağ gelecek.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Avrupa Birliği ne olacak?
Olacağı şu; giderek pörsüyecek. Trump’ın Avrupa’yı müttefik olarak değil de yük gibi görme eğilimi yüzünden, daha da gerileyecek. İklim ve karbon üzerinden ekonomi stratejisi belirlese dahi, yaşlanan yavaşlayan Avrupa, bu yüzyılın ortasını dahi göremez. Kapısında bekletildiğimize değmeyecek gibi…
Amerika Birleşik Şirketleri?
Başta Kaliforniya olmak üzere zengin eyaletler ayrılık şarkıları söylemeye başladı. Tıpkı 1960’ların güçlü Rusya’sında olduğu gibi, şirketlerin ulus devlete kafa tuttukları bu çağda, parçalanabilir. Trump 2.0 söylemleri dağılma tehdidine çare mahiyetinde. Yeniden büyük Amerika demesi bundan…
NOT
MÜŞTERİMİZ BATI’DA, TEDARİKİMİZ DOĞUDAN
Pasifik yüzyılına hazır mıyız? Değiliz tabii ki. Çin’de biri Şangay ve diğeri Pekin’de olmak üzere 2 dev enstitü, Türkiye’yi çalışıyor. Birinde 100, diğerinde 120 bilim insanı, Kuşak Yol projesinin orta koridorunu tutan ülkemize dair gelecek planlarına bakıyorum ve ürkütücü gelişini görüyorum.
Dünya ekonomik liderliğinin en geç 2035’te Çin’e geçeceği hesaplanmış. Bu süreçte Pasifik blokunda yer almak, bizim için yeni fırsat penceresi gibi görünebilir. Nitekim BRICS başvurumuz da bu görüşü benimsediğimizi gösteriyor. Fakat bizi bu havzada nelerin beklediğine dair en ufak çalışmamız yok.
Kimileri; bilgiden ziyade kanaat taşıyor ve “Batı’dan kopmayalım, 2 asırdır ancak adapte olduk” diyor. Kimileri de AB’nin kapısında 65 yıldır bekletildik, “Pasifik ve Avrasya coğrafyası yeni fırsatlar sunar” diyor. Ben derim ki, Pasifik’ten tedarikle Batı’ya mal satan bir ülke olarak durum ters tepebilir.
Çarşıya pirince giderken evdeki bulgurdan olduğumuz yığınca olay biliyorum. Çin, her şeyimize sahip çıkmadan gelmez. Onların ekonomi ve siyaset tarzı bu… Kaldı ki onlarla ticarette 1 ihracatımıza karşılık 13 ithalat var. Rusya da aynı hesap… Bu durumda Avrasya rüyasını daha derin analiz etmeli.
Hindistan ile Çin’i aynı çerçevede barındıran RCEP için, acaba kaç doktora tezi hazırlıyor şu bizim herşeyolog akademisyen barındıran 208 adet üniversitemiz? Sahi biraz ev ödevi yapsak olmaz mı?