19. yüzyılda Edwin Drake’in ABD’de petrolü keşfetmesiyle başlayan “kara altın” döneminin ardından, bugün bilim insanları ve yatırımcılar yer altında doğal olarak oluşan beyaz hidrojenin peşinde. Ancak bu yeni “altın” umudu, hem vaadi hem de bilinmezlikleriyle tartışma yaratıyor.
Enerji dünyasında yeni bir heyecan dalgası yükseliyor. 19. yüzyılda Edwin Drake’in ABD’de petrolü keşfetmesiyle başlayan “kara altın” dönemi, bugün bambaşka bir elementle yeniden gündemde: Hidrojen. Ancak bu kez mesele laboratuvarlarda üretilen yeşil ya da mavi hidrojen değil, doğanın milyonlarca yıldır yer altında sakladığı “beyaz hidrojen”.
Bilim dünyasında “doğal” ya da “jeolojik” hidrojen olarak da anılan beyaz hidrojen, demir açısından zengin kayaların suyla tepkimeye girmesi sonucu yer altında oluşuyor.
Bu süreç “serpantinizasyon” olarak adlandırılıyor. Bu hafif ve renksiz gaz, genellikle yer kabuğundaki çatlaklardan yüzeye sızıp atmosfere karışıyor ya da yer altındaki mikroorganizmalar tarafından tüketiliyor. Ancak bazı coğrafyalarda, geçirimsiz tuz ya da şeyl kayaçlarının altında sıkışarak büyük rezervler oluşturabiliyor.
ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun (USGS) 2024 tarihli raporuna göre, yeryüzünün derinliklerinde 1 milyar ila 10 trilyon ton arasında hidrojen olabilir. Bu rakamların yalnızca yüzde 2’si bile geri kazanılabilse, dünya genelindeki hidrojen talebini yaklaşık 200 yıl boyunca karşılayabileceği belirtiliyor. Yani potansiyel büyük. Ancak bu potansiyelin ne kadarı ekonomik olarak çıkarılabilir? İşte bu sorunun cevabı, şu anda hem jeologların hem de yatırımcıların en çok merak ettiği konu.
Yeni nesil enerji arayıcıları
Bugün dünya çapında en az 60 şirket, beyaz hidrojen rezervlerini keşfetmek için çalışmalar yürütüyor. Fransız jeokimyacı Eric Gaucher, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) oluşturduğu beyaz hidrojen uzman grubunun eş başkanı ve bu alandaki yatırımın şimdiden 1 milyar doları aştığını söylüyor. Daha önce Total’de çalışan Gaucher, dört yıl önce petrol endüstrisinden ayrılarak kendi danışmanlık şirketini kurdu. “Hayalim, doğal hidrojenin tıpkı geçmişte petrol gibi oyunun kurallarını değiştirmesi” diyor.
Gaucher’e göre önümüzdeki üç-dört yıl içinde büyük bir keşif yapılabilir. Avustralya, ABD ve Fransa’nın Pirene Dağları’nda sondaj çalışmaları başlamış durumda. Ancak uzmanlar temkinli. Grenoble Alpes Üniversitesi’nden jeokimyacı Laurent Truche, hidrojen üretiminin doğada son derece yavaş gerçekleştiğini, dolayısıyla çıkarılan hidrojenin yerine yenisinin gelip gelmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguluyor. “Beyaz hidrojenin yeniden oluşma hızı, endüstriyel üretim için gereken hızın katbekat altında” diyen Truche ayrıca, yer altı ekosistemlerinin de bu üretimden zarar görebileceğine dikkat çekiyor. Yer altında hidrojenle beslenen mikroorganizmalar, gezegenin kimyasal döngüsünde önemli roller oynuyor.
Sihirli Formül: Teknoloji + Jeoloji
Tüm bu belirsizliklere rağmen, teknoloji şirketleri umudunu koruyor. Bill Gates’in desteklediği Fransız girişimi Mantle8, yer altındaki hidrojen rezervlerini tespit etmek için jeofizik, jeokimya ve veri sensörlerini bir araya getiren 4 boyutlu bir haritalama teknolojisi geliştirdi. Şirketin hedefi, 2030’a kadar Avrupa genelinde 10 milyon ton beyaz hidrojen rezervi tespit etmek ve üretime geçmek.
Mantle8’in CEO’su Emmanuel Masini, “Bu keşifler yalnızca enerji dönüşümünü hızlandırmakla kalmaz, aynı zamanda yerel endüstrilere enerji bağımsızlığı sağlar” diyor. Şirketin 2030’da kilogram başına 0,80 dolar maliyetle hidrojen üretmeyi hedeflemesi, bu kaynak türünü yeşil hidrojenden bile daha ekonomik hale getirebilir. Stanford Üniversitesi’nin bir araştırması da, ideal koşullar altında beyaz hidrojenin kilogram başına 1 doların altında üretilebileceğini öngörüyor. Buna karşılık, yeşil hidrojenin ortalama karbon ayak izi kilogram başına 1.6 kg CO2 eşdeğeri iken, beyaz hidrojenin emisyonu yüzde 75 hidrojen, yüzde 22.5 metan içeren bir kuyuda 1.5 kg CO2 eşdeğerine çıkabiliyor. Yani her kaynak ekonomik değil ve çevresel etkiler dikkatle izlenmeli.
Bu keşif dünya enerji tarihine yeni bir sayfa ekleyebilir
Beyaz hidrojen henüz enerji geçişinde bir devrim yaratmış değil. Ancak bu konuda yapılan araştırmalar, gezegenin derinliklerinde hâlâ ne kadar çok şey bilmediğimizi de ortaya koyuyor. Eğer kaynaklar doğrulanır ve çevresel etkiler minimize edilebilirse, bu keşif dünya enerji tarihine yeni bir sayfa ekleyebilir.
Yine de heyecanı dengelemek gerekiyor. Bilimsel belirsizlikler, ekolojik etkiler ve ticari fizibilite analizleri netleşmeden beyaz hidrojenin “oyun değiştirici” olduğunu ilan etmek için erken. Ancak enerji krizleriyle sarsılan, net sıfır hedeflerine kilitlenen dünyamızda, bu tür keşiflere sırt çevirmek de mümkün değil.
Yarışta kimler var?
■ Doğal hidrojenin potansiyelini fark edenler yalnızca yeni nesil girişimciler değil. BP ve Chevron gibi petrol devleri, bu alanda kurulan konsorsiyumlara katılarak bilgi topluyor. Brezilya devlet petrol şirketi Petrobras, kendi sahalarında beyaz hidrojen üretimini araştırıyor. İngiltere merkezli Snowfox Discovery gibi girişimlere yapılan yatırımlar da dikkat çekiyor. Bazı bilim insanları ise “turuncu hidrojen” üretimi fikrini gündeme getiriyor: demir açısından zengin kayaçlara yer altından su enjekte edilerek hidrojen üretmek. Teorik olarak bu yöntem karbon yakalama ile birlikte uygulanabilir, ancak pratikte çok daha karmaşık ve belirsiz.