Yüksek maliyetler, zorlu çalışma temposu, toplumsal cinsiyet kalıpları ve çocuk bakımına dair eksiklikler, dünyanın tüm karar merkezlerinde olduğu gibi, BM İklim Zirveleri’nde de kadınların eşit katılımını engellemeye devam ediyor. 15 Kasım 2024’te Azerbaycan’ın Bakü kentinde gerçekleşen COP29 zirvesini hatırlayalım. Başlangıçta tamamı erkeklerden oluşan 28 kişilik heyete gelen eleştiriler üzerine 12 kadın dahil edildi. Ancak zirveye katılan 78 dünya liderinden sadece sekizi kadındı. Genel tabloda ise COP29 delegelerinin yalnızca üçte birinden biraz fazlası kadındı. Bu da kadınların sadece BM İklim Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) süreçlerinde değil, ülkelerinde de karar alma mekanizmalarında yer alamadığını gösteriyor. IIED (Uluslararası Çevre ve Kalkınma Enstitüsü) bünyesinde çalışan ve aynı zamanda Az Gelişmiş Ülkeler için Etkili Uyum ve Direnç Girişimi (LIFE-AR) geçici sekreteryasının direktörü olan Tracy Kajumba, iklim müzakerelerinde kadınların yıllardır karşılaştığı yapısal engelleri kendi deneyiminden yola çıkarak anlatıyor. Kajumba, “Genç bir kadın olarak gerekli niteliklere sahip olmama rağmen eğitimlere aday gösterilmedim, çünkü bu fırsatlar genellikle erkeklere sunuluyordu” diyor. Bu sözler, kadınların iklim diplomasisindeki görünmez mücadelesine dair çok daha derin bir tabloyu yansıtıyor. Azerbaycan’ın COP29 ev sahipliği sürecinde, IIED’in yaptığı araştırma, Az Gelişmiş Ülkeler grubuna mensup kadın ve erkek katılımcılarla yapılan anketler yoluyla bu eşitsizliği derinlemesine inceliyor.
Yüksek maliyetler, düşük beklentiler
En büyük engellerden biri seyahat masrafl arı. Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki düşük gelirli ülkeler için COP’a ve hazırlık toplantılarına katılmak oldukça pahalı. Bu durum, genellikle daha kıdemsiz konumlarda çalışan kadınların dışlanmasına veya kendi bütçeleriyle katılmaya zorlanmalarına neden oluyor. Öte yandan kadınlar, müzakerelerde aktif rollerden çok, not alma veya lojistik destek gibi görevlerde yer alıyor. Toplumdan gelen beklentiler de süreci zorlaştırıyor. Kadınlara “aileden uzun süre ayrı kalmama” baskısı yapılırken, erkekler müzakereci olarak ön plana çıkıyor. Bazı erkek katılımcılar kadınların COP’u “yorucu” bulduğunu ve “yüksek topuklu ayakkabılar” nedeniyle gelmek istemediklerini dile getiriyor. Bu tür cinsiyetçi algılar, kadınların katılımını hem fiziksel hem psikolojik olarak sınırlıyor.
Çocuk bakımı gündemde değil
COP zirvelerinde çocuklar için hiçbir bakım hizmetinin sunulmaması da bir başka büyük eksiklik. Vize işlemlerinden akreditasyona kadar birçok lojistik detay, anne olan kadınları katılımdan uzaklaştırıyor. Bazı ülkeler umut verici adımlar atıyor. Rwanda’da politika uygulamaları cinsiyet izleme ofisi tarafından takip ediliyor. Mozambik’te deneyimli kadın müzakereciler genç kadınlara mentorluk yapıyor. Sierra Leone ise ulusal düzeyde yüzde 30 kadın kotasını şeff af aday belirleme süreçleriyle destekliyor. IIED’in desteğiyle yapılan araştırma, BM’nin “kimseyi geride bırakmama” ilkesine hizmet eden daha kapsayıcı bir COP süreci için somut öneriler de sunuyor. Kajumba, “Bir COP kreşi olsa; dünyanın dört bir yanından gelen çocuklar hem birbirleriyle tanışır hem de ebeveynlerinin geleceklerini nasıl güvence altına almaya çalıştığını gözlemlerdi” diyor.
Yalnızca iklim politikalarının değil, küresel barış ve güvenliğin de kaderini belirliyor
Kadınların karar alma süreçlerinden dışlanması, yalnızca iklim politikalarının değil, küresel barış ve güvenliğin de kaderini belirliyor. Çatışmaların çözümünde ve sürdürülebilir kalkınma hedefl erine ulaşmada kadınların bakış açısı hayati bir rol oynarken, iklim müzakerelerinde seslerinin duyulmaması, eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Kadınlar masada olmadığında, iklim adaleti eksik kalıyor; barış süreçleri yeterince kapsayıcı ve kalıcı olamıyor. Gerçek dönüşüm, yalnızca kadınların izleyici değil, karar verici konumda olduğu bir dünya düzeniyle mümkün.