Paris Anlaşması’nın üzerinden on yıl geçerken dünya iklim eyleminde hızlanıyor; ancak Türkiye yerinde sayıyor, petrol devletleri ise dönüşüme direnmeyi sürdürüyor. CCPI 2026, fırsat penceresinin hâlâ açık olduğunu ama hız farkının tehlikeli boyuta ulaştığını gösteriyor.
Paris İklim Anlaşması’nın üzerinden tam on yıl geçti. Bilim daha yüksek sesle “acil” derken, siyaset ancak “mümkün” olanın sınırında dolaşıyor. Bu gerilimin en güncel fotoğrafını ise her yıl olduğu gibi İklim Değişikliği Performans Endeksi (CCPI 2026) çekiyor. Germanwatch, NewClimate Institute ve CAN International’ın ortak hazırladığı endeks, bu yıl da dünya iklim politikasının hem ilerleyen hem de tıkanan yönlerini bir arada gösteren çelişkili bir tablo sunuyor.
İlk 3 sıra yine boş
Listenin ilk üç basamağı yine boş. Çünkü hiçbir ülke Paris’in 1,5 derece hedefiyle uyumlu bir çizgide değil. Yine de dikkat çeken istisnalar var. Danimarka 4. sıradaki liderliğini koruyor; iklim politikasında birinci, yenilenebilir enerjide öncü ve özellikle açık deniz (off shore) yatırımlarında standardı belirleyen ülke. Birleşik Krallık kömürü tamamen terk ederek 5. sıraya yükseliyor; Fas ise düşük emisyon seviyesi ve toplu taşımaya yaptığı güçlü yatırımlarla 6. sırada.
Petrol devleri dipte
Öte yandan petrol devletleri dibe demir atmış durumda: Suudi Arabistan (67), İran (66) ve ABD (65)… En büyük petrol ve gaz üreticisi bu üçlü, fosil yakıtları “iş modeli” olarak sürdürmekte ısrar ederken, geleceğin ekonomisine dair fırsatları da kaçırıyor. ABD’nin sert düşüşü ise yalnızca iç siyasi kutuplaşmanın değil, enerji dönüşümüne yanaşmayan ekonomik çıkarların da yansıması niteliğinde.
Avrupa’da tablo karmaşık
Avrupa cephesinde tablo daha karmaşık. AB’nin üç basamak birden gerilemesi, iklim politikalarında son dönemde artan gevşeme eğiliminin sert bir uyarısı. 2030 hedeflerine nasıl ulaşılacağına dair net bir yol haritası olmayışı, yalnızca iklim dayanıklılığını değil, yatırım iklimini de zedeliyor. AB’nin yeni 2040 hedefine ilişkin belirsizlik ise gelecekte sıralamaları aşağı çekebilir.
Türkiye 52. sırada
Türkiye’ye geldiğimizde ise tablo maalesef tanıdık: Yerinde sayan bir ülke… Bu yıl 52. sıradayız. CCPI’da son on yılın tamamında “düşük” veya “çok düşük” kategorideyiz. Sera gazı salımları ve enerji kullanımı “düşük”, iklim politikası ise “çok düşük” olarak değerlendiriliyor. Yenilenebilir enerjideki dev potansiyele rağmen “orta” performans ki bu, aslında kullanılmayan büyük bir fırsata işaret ediyor. Türkiye’nin 2035’e kadar emisyon artırmayı öngören hedef sunması ve kömürlü termik santrallere teşvik planları, endeksteki durağanlığı açıklıyor.
G20 genelinde de ciddi bir ivme sorunu var. Küresel emisyonların yüzde 75’inden sorumlu bu ülkeler arasında yalnızca Birleşik Krallık “yüksek” kategoride. Türkiye’nin de içinde bulunduğu 10 G20 ülkesi “çok düşük” performans gösteriyor. Çin ve Hindistan gibi devler fosil yakıt üretimini azaltmadan büyüyen yenilenebilir enerji yatırımlarını aynı çerçeveye sıkıştırıyor; iyileşme işaretleri olsa da dönüşüm hâlâ hedeflerle uyumlu değil.
Dünya ilerliyor, ama hız farkı tehlikeli
Dünya ilerliyor; ama hız farkı tehlikeli. Emisyonlar düşüyor, teknolojiler gelişiyor, yenilenebilir enerji patlama yaşıyor. Ancak politika hızı, bilimin işaret ettiği çizginin hâlâ çok gerisinde. Türkiye gibi potansiyeli yüksek ülkeler ise “gecikenler kulübü”nden çıkmadıkça, küresel dönüşümün ekonomik fırsatlarını da kaçıracak.
İklim endeksi, bize yine aynı soruyu soruyor: Hangi ülke geleceği seçecek, hangisi geçmişte ısrar edecek?
AB’DE POLİTİK TUTARLILIK SORUNU
AB, CCPI 2026’da üç basamak birden gerileyerek iklim politikalarında alarm veren bir döneme girdi. Avrupa İklim Eylem Ağı’na göre sorun, yalnızca politik tartışmaların sertleşmesi değil; 2030 hedeflerine ulaşmak için gereken stratejinin hala net olmaması. İklim ve çevre mevzuatlarının “ekonomik yük” gerekçesiyle zayıflatılmaya çalışıldığı bir ortam, hem dayanıklılığı hem yatırım güvenini riske atıyor. Bir diğer belirsizlik ise AB’nin yeni 2040 hedefi… Analize bu yıl dahil edilmeyen yüzde 90 net emisyon azaltım hedefi, açık noktaları nedeniyle gelecekte sıralamayı yukarı çekmekten çok aşağıya itebilir. Avrupa, güçlü teknolojik kapasitesine rağmen politik tutarlılık sorunu yaşıyor.
Türkiye neden yerinde sayıyor?
Türkiye, CCPI’da on yıldır “düşük” ve “çok düşük” performans kategorilerinde. Bu yıl 52. sırada bulunan ülke; sera gazı salımlarında ve enerji kullanımında düşük, iklim politikasında ise çok düşük not aldı. Yenilenebilir enerjideki güçlü potansiyele rağmen performansın “orta” kalması dikkat çekiyor.
Uzmanlara göre temel sorun, Türkiye’nin 2035’e kadar emisyon artırmayı öngören hedef sunması ve kömürlü termik santrallere teşvik planlarını sürdürmesi. Enerji dönüşümünde yenilenebilir kaynakların payı artsa da fosil bağımlılığı hala politika seviyesinde destek görüyor. Türkiye, iklim politikalarını bilimsel hedeflerle uyumlu hale getirmediği sürece CCPI sıralamasında yukarı çıkamayacak.
